Ana içeriğe atla

Sinkaflı Konuşmak ve Yazmak

İçimizde öyle insanlar vardır ki ağza alınmayacak sinkaflı laflar çıkıyor ağzından. İki lafının biri sinkaftır. Konuşmasına küfürle başlar, küfürle bitirir. Sayıları az değil maalesef aramızda sinkaflı konuşanın sayısı.
Diyelim ki eskiden okuryazarımız fazla yoktu, kelime hazinemiz zengin değildi. İnsanlar küfrü sokaktan öğrenir, sıkıştığı zaman küfre başvururdu. Günümüzde okur-yazar olmayanımız yok gibi. Çoğumuz diplomalı. Diploma kişiyi adam etmiyor ki küfürler hız kesmeden devam ediyor. Öyle okkalı küfürler duyuyorsun ki nereden öğreniyorlar bu küfürleri diyorsun. Diplomaların alındığı okullardan mı desek? Okullar küfür öğretmiyor. Kim bunların öğretmenleri? Evde anne-babaları mı, okulda öğretmenleri mi? Hiçbiri değil. İşin garibi çocuk değil bu sinkaf edenler. Koca koca adamlar! Tipine, boyuna-postuna, giyim-kuşamına, kalıbına bakarsan yaşını başını almış koca koca adamlar hepsi. Kaportasına bakarsan adam sanır, efendi birine benziyor dersin. Böylelerini konuştuğu zaman tanırsın. Ağızlarının ne kadar pis olduklarını, küfrederlerken nasıl ağızlarını doldura doldura sinkaf ettiklerini görünce ne menem bir yaratık olduklarını anlıyorsun. Böyleleri ne durdan anlar, ne sustan. Ne edep bilirler, ne de haya! Yanımızda karşıt cins mi var, büyüklerimiz mi var çekinmesi de yok. Tüm yetenekleri küfürdür. Beyinleri uçkurlarına bağlıdır. Aslında küfrettikçe ne kadar basit olduklarını, bir çaplarının olmadığını anlıyorsun. Ah bir de kendileri anlasa. Anlayışları olsa zaten bu haltı yemezler, ağızlarından bu herzeleri yumurtlamazlar.
Ne edersin ki içimizde yaşıyor bu yaratıklar! Üstelik mesafe kat ettiler. Bunlar sosyal medyada aynı üslup ve tavırlarını yazarak devam ettiriyorlar. Ağırlığı erkek olan bu küfürbazların içinde sayıları az da olsa bayan olanlar da var. Üstelik kendi organına küfrediyor. Küfürlü yazıp çizenlere ve konuşanlara hiç tepki gösterilmemesi ayrı bir konu. Ama suskunluktan cesaret alıyorlar. Hele küfürbazların gün görmedik küfürlerine gülenler yok mu? Bunlar da aynı yolun yolcusu. Çünkü bir insan neye güldüğünden kendisini ele verir.
Bunlar terbiye olur mu? Sanmam. Çünkü alışmış kudurmuştan beterdir. İflah olmaz bunlar. Belki de onları terbiye etmenin yolu, bu edep yoksunlarının tenasül ve cinsel organlarını yok etmek. Çok fazla kişiye ceza vermeye gerek yok. Sosyal medyada sinkaflı yazıp çizen, nezih ortamlarda sinkaf eden birkaç kişinin cinsel organını yok etmek, aynı yolun yolcularını adam eder diye düşünüyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde