Teknolojinin her türlü imkanlarından faydalandığımız içinde
yaşadığımız hayat gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Yaşama şartları
iyice zorlaşıyor. Daha fazla çalışmamız gerektiğini dayatıyor bize.
Önce teknolojinin nimetlerini sundu bize. Ardından
tüketmeye alıştırdı, sonra lüks yaşamayı olmazsa olmaz gösterdi. Vazgeçilmez
yeni ihtiyaçlar icat etti. Bunsuz olmaz dedirtti bize. Harcamak, almak,
ihtiyaçları hemen temin etmek bir tutku haline geldi hepimizde.
Şartlandık bir kere. Var olan da alıyor bugün, olmayan da.
Rahatımız için hayatımızı kolaylaştırmak için başkasında olan bizde de niçin
olmasın? Durum bu olunca daha fazla çalışmak zorundayız. Çünkü kazancımız
yetmiyor. Bunun için gerekirse ek iş yapmalıyız, gerekirse eşimiz çalışmalı,
gerekirse çocuğumuz bir iş yapmalı. Evde kim varsa, kimden ne kadar
faydalanabiliyorsak bütün imkanları seferber etmeliyiz.
Çalışmak ayıp değil elbet. Herkes gücü nispetinde evine
kazanç getirmeli, namerde muhtaç olmamalı. Ayıplanacaksa bomboş gezen ve oturan
ayıplanmalı. Fakat ben bu çalışmada bir mantalite değişikliği görüyorum. Sanki
her birimizi açlık korkusu sarmış gibi. Tek kişinin çalışmasını yeterli
görmüyoruz artık. Dün "Eşimi elin içinde çalıştırmam, evimin hanımı olsun,
çocuklarımı büyütsün" diyenler de bu kervana katıldı. Eşin çalışmaması
ayıplanır ve garipsenir oldu. Evlilik kriterlerinin başına çalışan eş şartı,
ilk sıralarda yer almaya başladı. Zamanında çalışan eş almayan da mevcut
durumuna hayıflanır oldu. Çünkü bir eve ne kadar maaş girerse o ev o kadar
rahat edecek, alınması gerekenleri bir an evvel alma imkanına kavuşacaktı. Bu
yüzden herkes çalışmalıydı. Günümüz tüketim şartları bunu gerektiriyor
anlaşılan. Kimi birden köşe olmak, kimi de hayata tutunmak için olmalı.
Merak ediyorum babalarımız bizi nasıl büyüttü, nasıl baş göz
etti? Geçmişte bir baba çalıştı, dokuz kişiye baktı. Bugün evdeki dokuz kişi de
çalışmak zorunda. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, nereye doğru yuvarlandığımızı,
nasıl bir açmaza doğru doludizgin gittiğimizi varın siz düşünün. Öyle
zannediyorum bize dayatılan hayat her geçen gün bizi daha da zorlayacak. Her
geçen yıl malın-mülkün, eşyanın esiri olmaya devam edeceğiz. Bu durum "Kim
kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası/Dostunun yüz karası, düşmanının
maskarası" olmaktan öte bir başka şey.
Rabbim sonumuzu hayreylesin. Orta ve dar gelirli insanların
yardımcısı olsun. Kimseyi namerde muhtaç etmesin, bize bugünümüzü aratmasın,
ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı nasip etsin.
* 12/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder