6 Eylül 2018 Perşembe

Yeniden Müslüman Olmaya Ne Dersiniz? *

Kur’an’ı Kerim’in 60.süresinin adı Mümtehine süresidir. 13 ayetten oluşur. Sürenin onuncu âyetinde, Hudeybiye antlaşmasından sonra müşrikler arasından çıkıp Medine’ye gelen ve Müslüman olduklarını söyleyen kadınların imtihan edilmeleri emredildiği için süreye mecazen, “imtihan eden” anlamında “mümtehine” denmiştir.

Sürenin 10.ayetinde Allah, “Ey iman edenler! Hicret etmiş olan mümin kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin…” emrini verdikten sonra 13.ayette ise gelen kadınların hangi sorularla veya konularla imtihan edilmeleri gerektiğini belirtmektedirEy Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamakhırsızlık yapmamakzina etmemekçocuklarını öldürmemekbaşkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnatta bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır.”

Medine İslam Devleti ile Mekke Site Devleti arasında imzalanan Hudeybiye Anlaşmasının geneli Müslümanların aleyhine maddelerle dolu idi. Bu anlaşmanın en önemli yönü müşriklerin Müslümanları resmen tanımalarıydı. Burada niyetim anlaşma maddelerini sıralamak değil. Ayetten anladığım Medine’ye Müslüman olduk diye gelen kadınların imtihan edilmeleri gerektiğidir. Allah, Müslüman olmalarını “Şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina yapmamak, çocukları öldürmemek, kocasına ‘Bu çocuk senin’ diyerek isnatta bulunmamak ve uygun işlerde peygambere itaat etmeleri” şartına bağlamıştır. Farkındaysanız Allah, Müslüman olmak için gerekli olan Kelimeyi Tevhidi söylemeyi ya da kelimeyi şahadet getirmeyi veya Müslüman olduklarını ikrar etmelerini yeterli görmemiş, sınava tabi tutulmalarını istemiştir.

Müfessirlerimiz, fıkıhçılarımız, kelamcılarımız bu konuya nasıl bakar? Bu ayet sadece bu kadınların imtihan edilmesine has bir durumu mu ifade ediyor? Yoksa bu ayetten kıyasla mevcut Müslümanlar veya yeni Müslüman olacaklara kelimeyi şahadetin yanında başka şartlar ileri sürülebilir mi? İşte can alıcı soru bu olsa gerek.

Malumunuz İslam dini “iman, ibadet ve ahlak” sacayağı üzerine temellendirilir. Üçayak olmadan nasıl ki bir sacayağı esas misyonunu yerine getiremezse bu üç umde olmadan nasıl Müslüman olunur veya Müslüman kalınır? Zira birbirinden bağımsız gibi olsa da iman, ibadet ve ahlak birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Biri olmadan diğerleri bir şey ifade etmez. Çünkü eksik kalır.

Gelmek istediğim nokta günümüz Müslümanlarını özellikle ahlaki yönden eleştiririz. Çünkü yapılanı İslam ile bağdaştıramıyoruz. Bu nice Müslümanlıktır diyoruz. Hasılı çoğunluğumuz ahlaki kuralları yerine getirme konusunda sınıfta kaldık. Mümtehine 13.ayette Müslüman olma şartlarını sıralarken Allah Teala, genellikle ahlaki kuralları yerine getireceklerine dair söz alınmasını istemiştir. Biz bu ayete kıyasla günümüzde Müslüman olmak isteyenlere veya Müslüman fakat kötülük yapmaya devam edenlere bu ve benzer şartları koysak nasıl olur? Bence fena olmaz, hatta çok iyi olur. İçinizden İslam’da kişinin Müslüman olması “Dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir,” hatta kişinin kalben Müslüman olduğunu söylemesi o kişinin Allah katında mümin olması için yeterlidir, kimse kimsenin Müslümanlığını sorgulayamaz, diyebilirsiniz. Buna eyvallah diyorum. Fakat Müslüman olarak iyi örnek değilsek, birçok kötülükler kendini Müslüman olarak tanımlayan kişilerin başının altından çıkıyorsa bence bu ayetin gereği yapılmalıdır. Zira Müslümanlık sadece inandım demekten ibaret değildir. Söz vermenin, biat etmenin, Müslüman oldum demenin bir bedeli olmalıdır. İman bir söz verme ise ibadet ve ahlak da bu sözün pratiğidir.

Günümüz Müslümanları veya yeni Müslüman olmak isteyenler ahlaki ilkelerden ibaret sunacağımız kuralları uygulamaz ve yerine getirmez ise onları Müslümanlık dairesinden çıkarmamız mümkün değil ama en azından “Falan kimsenin yaptığı şu hareketler İslam’ın şu ilkeleriyle çelişmektedir. Biz bu hareketleri onaylamıyoruz” deriz.

Sahi Mümtehine 13.ayetten hareketle günümüz Müslümanlarını sınava tabi tutmaya ne dersiniz? Bu sınavın ilk öğrencileri kendimiz olmak ve gereğini yerine getirmek şartıyla tabi.

* 12/01/2019 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





4 Eylül 2018 Salı

Resmi Tatillere Bir Ayar Verme Zamanı ***

Ağustos sonunda bir esnafı ziyaret etmiştim. Tatillerden dertliydi. "Olacak şey değil, 13 gün tatil yaptık" dedi. Ardından tatillerde özellikle dini bayram tatillerinde meydana gelen ölümlü trafik kazalarına geldi konu. "Terörden beter bir durumla karşı karşıyayız" dedi.

Haklı mı esnaf? Yerden göğe kadar haklı! Çünkü yaptığımız tatilin haddi hesabı yok. Tatiller arasında mesai yapıyoruz dense yeridir. Başka ülkeleri bilmem ama bizim ülkemizde yapılan tatiller fazla. Hele bu tatillere iki tatil arasına denk gelen günlerin de tatil olarak eklenmesi yok mu? Tatil uzayınca soluğu tatil mekânlarında alıyoruz. Yollar şahane, arabamız son model. Basıyoruz durmadan. Eskiden vites değiştirme vardı. Şimdi çoğu arabalarda vites atma derdi de yok. Bize sadece gaza basmak kalıyor. Böylece eskilerin söylediği "Bas vitese, ver gaza" sözü de arşivlerimizde yerini aldı. Yaptığımız hız nice canlara mal oluyor, sevinç ve mutluluk günleri olan bayramlarımız nice ailelere mezar oluyor ve bayramımız zehir oluyor. İstatistiklere bakarsak uzun tatillerde meydana gelen trafik kazaları diğer günlerin birkaç katı.

Ölüp giden canlara mı yanalım, kaza dolayısıyla sakat kalanlara mı üzülelim, hurdaya çıkan araçların ekonomimize getirdiği yükü mü dert edinelim ya da tatiller dolayısıyla işimizden uzak kaldığımıza mı?

Bu işler böyle gelip böyle mi gidecek? Cana geleceğine mala gelsin mi diyeceğiz? Bayram tatillerinde meydana gelen trafik kazalarını takdiri ilahi deyip geçiştirecek miyiz? Ne kadar faydası olur, ne kadar kabul görür bilmiyorum ama tatillerle ilgili bir önerimi dile getirmek istiyorum. Bazı tatiller hepimizin ortaklaşa yaptığı tatiller olarak devam etsin, bazılarında sadece ilgilileri tatil yapsın, bazı tatiller de kısaltılsın.

-29 Ekim Cumhuriyet Bayramını 1 gün herkes,
-23 Nisan Bayramını sadece ilkokul ve ortaokul öğrencileri,
-19 Mayıs Bayramını sadece lise ve üniversite öğrencileri,
-1 Mayıs Bayramını sadece işçiler,
30 Ağustos Bayramını sadece askerler,
-15 Temmuz bayramını herkes,
-Ramazan Bayramını herkes 2 gün,
-Kurban bayramını herkes 3 gün kutlayabilir.

İki tatil arası yarım gün bile mesai olsa idari tatil yoluna gidilmemeli, herkes işinin başında olmalı.

Amacım uzun tatiller dolayısıyla artan ölümlü trafik kazalarına bir nebze de olsa katkıda bulunmak, tatillerin sayısını düşürmek suretiyle daha fazla çalışmaktır. Sanırım maksadımı anlatabildim. Hoşunuza gitti mi? Sanmıyorum. Tatilin kısaltılması kimin hoşuna gider? Zaten benim de gitmedi.

*** 30/10/2018 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

"Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir" *

Namık Kemal, "Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar, yani "Hakikat güneşi, fikirlerin çarpışmasından doğar" diyerek insanın olduğu yerde farklı fikirlerin olması gerektiğine işaret eder. Çünkü gerçeklere ancak fikir tartışmaları sonucunda ulaşılır.

Sanırım bu cümlenin doğruluğunda hepimiz hemfikiriz ama uygulamada farklı fikre pek tahammülümüz yok. İsteriz ki herkes kendi fikrimizde olsun. Ama gelişmek ve yenilenmek istiyorsak farklı fikirlerden korkmamamız gerekiyor. 

Yeni Milli Eğitim Bakanımız da bu gerçeğin farkında olmalı ki 2018-2019 seminer dönemi çalışmaları arasına "Bir milyon öğretmen bir milyon fikir" başlıklı bir konu koymak suretiyle öğretmenlerin fikir teatisinde bulunmasını talep ediyor. Bakanlık; Bir milyon öğretmenimizden bir o kadar fikir, görüş istiyor. Geleceğimiz ve MEB adına sevindirici bir durum bu. Çünkü MEB'de güzel şeyler oluyor. Zira tek başına bu başlık bile MEB'in bir zihniyet değişimine gideceğini gösteriyor.

Başlığın altında MEB, öğretmenlerin şu sorular üzerine fikir beyan etmelerini istiyor: 
1.Sizce Bakanlığımızın yeni dönemde eğitimle ilgili odaklanması gereken en temel üç sorun nedir?
2.Bakanlığımızın yürüttüğü faaliyetler içerisinde en başarılı bulduğunuz üç temel uygulama nedir?
3.Sizce okulunuzda acil çözüm bekleyen üç temel sorun nedir?
4.Türkiye'de eğitim ve öğretimin kalitesini artırmak için üç temel öneriniz nedir? 

Bakanlığın seçtiği başlık ve içeriğinde kafa yorulması istenen konulardan anladığım, Bakanlığın eğitime neşter vuracağı yönünde. Başlık güzel, içerik de güzel. Başlık ve içeriği güzelleştirecek olan da kendilerinden görüş istenen öğretmenlerin; sorulan sorulara odaklanmaları, eğitimde dert edindiklerini samimiyetle kağıda dökmeleri ve eğitim kalitesini artırmak için vereceği önerileri sunmalarıdır. 

Bakanlığın olumlu yönde attığı bu adımın kadük kalmaması öğretmenin adımına bağlı. Açıkçası öğretmenin atacağı adımdan emin değilim. Çünkü öğretmenlerin bir kısmında "Dertler belli, yapılacaklar da belli. Görüş söylememize gerek yok. Biz söylüyoruz söylüyoruz; dikkate alınmıyor. Yazdığımızla kalıyor. Çünkü okunmuyor, okunsa da onlar bildiğini okuyor..." şeklinde olumsuz bir görüş hakim. Görüş yazılsa bile ya gönülsüz yazılır, ya da bazı eğitim sitelerinin hazırladığı raporu kes-kopyala-yapıştır yapılır. Yani hazıra konulur. Bazıları da farklı görüş söylersem başım sıkıntıya girer düşüncesine sahip. 

Öğretmenlerin önceki yıllarda alınan görüşlerine şimdiye kadar önem verilmemiş, kağıt üzerinde kalmış ve dikkate alınmamış olabilir. Bu bizi olumsuzluğa sevk etmemeli. Çünkü eski çamlar bardak oldu. MEB bu açılımıyla eğitimin mutfağındaki paydaşların görüşünü önemsediğini göstermiştir. "Önce dertlerimizi ortaya koyalım, çözümü için aramızda tartışarak öneriler sunalım. Bu işi birlikte yapalım" demek istiyor.

Bence Bakanlığın attığı bu adıma bir milyon öğretmen, bir milyon özgün fikir sunabilecek bir donanıma sahip olduğunu göstermeli, hatta daha fazlasına... Ki bu donanımın öğretmenlerde olduğuna yürekten inanıyorum. Özellikle eğitimi dert edinen neferlerin kafa yormasını istiyorum. 

Haydi öğretmenim, şimdi -ve her zaman-düşünme zamanı!

* 08/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.