Ana içeriğe atla

"Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir" *

Namık Kemal, "Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar, yani "Hakikat güneşi, fikirlerin çarpışmasından doğar" diyerek insanın olduğu yerde farklı fikirlerin olması gerektiğine işaret eder. Çünkü gerçeklere ancak fikir tartışmaları sonucunda ulaşılır.

Sanırım bu cümlenin doğruluğunda hepimiz hemfikiriz ama uygulamada farklı fikre pek tahammülümüz yok. İsteriz ki herkes kendi fikrimizde olsun. Ama gelişmek ve yenilenmek istiyorsak farklı fikirlerden korkmamamız gerekiyor. 

Yeni Milli Eğitim Bakanımız da bu gerçeğin farkında olmalı ki 2018-2019 seminer dönemi çalışmaları arasına "Bir milyon öğretmen bir milyon fikir" başlıklı bir konu koymak suretiyle öğretmenlerin fikir teatisinde bulunmasını talep ediyor. Bakanlık; Bir milyon öğretmenimizden bir o kadar fikir, görüş istiyor. Geleceğimiz ve MEB adına sevindirici bir durum bu. Çünkü MEB'de güzel şeyler oluyor. Zira tek başına bu başlık bile MEB'in bir zihniyet değişimine gideceğini gösteriyor.

Başlığın altında MEB, öğretmenlerin şu sorular üzerine fikir beyan etmelerini istiyor: 
1.Sizce Bakanlığımızın yeni dönemde eğitimle ilgili odaklanması gereken en temel üç sorun nedir?
2.Bakanlığımızın yürüttüğü faaliyetler içerisinde en başarılı bulduğunuz üç temel uygulama nedir?
3.Sizce okulunuzda acil çözüm bekleyen üç temel sorun nedir?
4.Türkiye'de eğitim ve öğretimin kalitesini artırmak için üç temel öneriniz nedir? 

Bakanlığın seçtiği başlık ve içeriğinde kafa yorulması istenen konulardan anladığım, Bakanlığın eğitime neşter vuracağı yönünde. Başlık güzel, içerik de güzel. Başlık ve içeriği güzelleştirecek olan da kendilerinden görüş istenen öğretmenlerin; sorulan sorulara odaklanmaları, eğitimde dert edindiklerini samimiyetle kağıda dökmeleri ve eğitim kalitesini artırmak için vereceği önerileri sunmalarıdır. 

Bakanlığın olumlu yönde attığı bu adımın kadük kalmaması öğretmenin adımına bağlı. Açıkçası öğretmenin atacağı adımdan emin değilim. Çünkü öğretmenlerin bir kısmında "Dertler belli, yapılacaklar da belli. Görüş söylememize gerek yok. Biz söylüyoruz söylüyoruz; dikkate alınmıyor. Yazdığımızla kalıyor. Çünkü okunmuyor, okunsa da onlar bildiğini okuyor..." şeklinde olumsuz bir görüş hakim. Görüş yazılsa bile ya gönülsüz yazılır, ya da bazı eğitim sitelerinin hazırladığı raporu kes-kopyala-yapıştır yapılır. Yani hazıra konulur. Bazıları da farklı görüş söylersem başım sıkıntıya girer düşüncesine sahip. 

Öğretmenlerin önceki yıllarda alınan görüşlerine şimdiye kadar önem verilmemiş, kağıt üzerinde kalmış ve dikkate alınmamış olabilir. Bu bizi olumsuzluğa sevk etmemeli. Çünkü eski çamlar bardak oldu. MEB bu açılımıyla eğitimin mutfağındaki paydaşların görüşünü önemsediğini göstermiştir. "Önce dertlerimizi ortaya koyalım, çözümü için aramızda tartışarak öneriler sunalım. Bu işi birlikte yapalım" demek istiyor.

Bence Bakanlığın attığı bu adıma bir milyon öğretmen, bir milyon özgün fikir sunabilecek bir donanıma sahip olduğunu göstermeli, hatta daha fazlasına... Ki bu donanımın öğretmenlerde olduğuna yürekten inanıyorum. Özellikle eğitimi dert edinen neferlerin kafa yormasını istiyorum. 

Haydi öğretmenim, şimdi -ve her zaman-düşünme zamanı!

* 08/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde