Ana içeriğe atla

Yeniden Müslüman Olmaya Ne Dersiniz? *

Kur’an’ı Kerim’in 60.süresinin adı Mümtehine süresidir. 13 ayetten oluşur. Sürenin onuncu âyetinde, Hudeybiye antlaşmasından sonra müşrikler arasından çıkıp Medine’ye gelen ve Müslüman olduklarını söyleyen kadınların imtihan edilmeleri emredildiği için süreye mecazen, “imtihan eden” anlamında “mümtehine” denmiştir.

Sürenin 10.ayetinde Allah, “Ey iman edenler! Hicret etmiş olan mümin kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin…” emrini verdikten sonra 13.ayette ise gelen kadınların hangi sorularla veya konularla imtihan edilmeleri gerektiğini belirtmektedirEy Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamakhırsızlık yapmamakzina etmemekçocuklarını öldürmemekbaşkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnatta bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır.”

Medine İslam Devleti ile Mekke Site Devleti arasında imzalanan Hudeybiye Anlaşmasının geneli Müslümanların aleyhine maddelerle dolu idi. Bu anlaşmanın en önemli yönü müşriklerin Müslümanları resmen tanımalarıydı. Burada niyetim anlaşma maddelerini sıralamak değil. Ayetten anladığım Medine’ye Müslüman olduk diye gelen kadınların imtihan edilmeleri gerektiğidir. Allah, Müslüman olmalarını “Şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina yapmamak, çocukları öldürmemek, kocasına ‘Bu çocuk senin’ diyerek isnatta bulunmamak ve uygun işlerde peygambere itaat etmeleri” şartına bağlamıştır. Farkındaysanız Allah, Müslüman olmak için gerekli olan Kelimeyi Tevhidi söylemeyi ya da kelimeyi şahadet getirmeyi veya Müslüman olduklarını ikrar etmelerini yeterli görmemiş, sınava tabi tutulmalarını istemiştir.

Müfessirlerimiz, fıkıhçılarımız, kelamcılarımız bu konuya nasıl bakar? Bu ayet sadece bu kadınların imtihan edilmesine has bir durumu mu ifade ediyor? Yoksa bu ayetten kıyasla mevcut Müslümanlar veya yeni Müslüman olacaklara kelimeyi şahadetin yanında başka şartlar ileri sürülebilir mi? İşte can alıcı soru bu olsa gerek.

Malumunuz İslam dini “iman, ibadet ve ahlak” sacayağı üzerine temellendirilir. Üçayak olmadan nasıl ki bir sacayağı esas misyonunu yerine getiremezse bu üç umde olmadan nasıl Müslüman olunur veya Müslüman kalınır? Zira birbirinden bağımsız gibi olsa da iman, ibadet ve ahlak birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Biri olmadan diğerleri bir şey ifade etmez. Çünkü eksik kalır.

Gelmek istediğim nokta günümüz Müslümanlarını özellikle ahlaki yönden eleştiririz. Çünkü yapılanı İslam ile bağdaştıramıyoruz. Bu nice Müslümanlıktır diyoruz. Hasılı çoğunluğumuz ahlaki kuralları yerine getirme konusunda sınıfta kaldık. Mümtehine 13.ayette Müslüman olma şartlarını sıralarken Allah Teala, genellikle ahlaki kuralları yerine getireceklerine dair söz alınmasını istemiştir. Biz bu ayete kıyasla günümüzde Müslüman olmak isteyenlere veya Müslüman fakat kötülük yapmaya devam edenlere bu ve benzer şartları koysak nasıl olur? Bence fena olmaz, hatta çok iyi olur. İçinizden İslam’da kişinin Müslüman olması “Dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir,” hatta kişinin kalben Müslüman olduğunu söylemesi o kişinin Allah katında mümin olması için yeterlidir, kimse kimsenin Müslümanlığını sorgulayamaz, diyebilirsiniz. Buna eyvallah diyorum. Fakat Müslüman olarak iyi örnek değilsek, birçok kötülükler kendini Müslüman olarak tanımlayan kişilerin başının altından çıkıyorsa bence bu ayetin gereği yapılmalıdır. Zira Müslümanlık sadece inandım demekten ibaret değildir. Söz vermenin, biat etmenin, Müslüman oldum demenin bir bedeli olmalıdır. İman bir söz verme ise ibadet ve ahlak da bu sözün pratiğidir.

Günümüz Müslümanları veya yeni Müslüman olmak isteyenler ahlaki ilkelerden ibaret sunacağımız kuralları uygulamaz ve yerine getirmez ise onları Müslümanlık dairesinden çıkarmamız mümkün değil ama en azından “Falan kimsenin yaptığı şu hareketler İslam’ın şu ilkeleriyle çelişmektedir. Biz bu hareketleri onaylamıyoruz” deriz.

Sahi Mümtehine 13.ayetten hareketle günümüz Müslümanlarını sınava tabi tutmaya ne dersiniz? Bu sınavın ilk öğrencileri kendimiz olmak ve gereğini yerine getirmek şartıyla tabi.

* 12/01/2019 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde