30 Ağustos 2018 Perşembe

Dilime Kemik Koydurmak İstiyorum

—Neyin var?
—Bir şeyim yok.
—Ne demek bir şeyim yok? Niye geldin ya?
—Benim bir isteğim var.
—Burası istek kapısı değil, hastane. Lütfen meşgul etme. Başka hasta alacağım.
—Dur hele dur! Dilimin kemiği yokmuş benim.
—Ne yapayım yoksa? Ne var bunda? Dilin kemiği mi olurmuş? Sonra kimin var?  Allah öyle yaratmış.
—Deme ya! Ama bana herkes "Senin dilinin kemiği yok" diyor.
—Evladım, Allah öyle yaratmış. Atasözümüz bile var, dilin kemiği yok diye. Zaten olması mümkün değil. Zira dilde kemik olsa dil sağa sola dönmez. İstediği lafı evirip çeviremez. Zaten dilde kemik olmamalı.
—O zaman ne diye bana durmadan senin dilinin kemiği yok diyorlar. Bende bir eksiklik olmalı. Ama ne?
—Diline sahip çık, ne konuştuğuna dikkat et demek istiyorlardır. Benlik işin yok senin. Haydi lütfen!
—Ben dilime kemik koydurmak istiyorum ama...
—Fesübhanallah! Be adam dile kemik konur mu? Dil dediğin kemiksiz olur. Al bak! Bende de yok. (Burada doktor dilini çıkarıp bir güzel gösteriyor.)
—O zaman ben ne yapacağım şimdi?
—Sen şimdi git, öğle arası oturalım seninle. Ben sana ne yapman gerektiğini bir güzel anlatırım.
—Çok teşekkür ederim.
*
—Anladığım kadarıyla senin dilin biraz sivri. Diline mukayyet olacaksın, olur olmaz konuşmayacaksın. "Sövene dilsiz, dövene elsiz" olacaksın. Her doğruyu, her yerde söylemeyeceksin. Köre kör, sağıra sağır, şaşıya şaşı, kiloluya kilolu; gözün üstünde kaşın var demeyeceksin.  Nabza göre şerbet vermeyi bileceksin. Fincancı katırlarını ürkütmeyeceksin. İyi bir tasdikleyici olacaksın. Rüzgara doğru işemeyeceksin, ona göre yön değiştireceksin. Asla muhalif olmayacaksın. Doğrucu davutluk yapmayacaksın. Sürü psikolojisini iyi bileceksin. Kalabalık nere gidiyorsa, ne diyorsa vardır bir bildikleri diyeceksin. Muhatabın konuşurken kendisiyle çelişirse, bir sözü öncekini tutmuyorsa "Efendim siz daha önce şöyle demiştiniz" demeyeceksin. Gücü-kuvveti elinde bulunduranlara karşı nezaket ve saygıyı elden bırakmayacaksın. Onlar konuşurken can kulağıyla dinleyeceksin. Konuşmaları içine sinmese bile asla karşı gelmeyeceksin, onlar gibi düşüneceksin. Hatta çok haklısınız, çok güzel tespit yaptınız diyeceksin. Su akarken testini doldurmayı bileceksin. Dediklerimi yaparsan diline kemik koymaya gerek yok. Zaten konmaz. En azından ben bilmiyorum.
—Çok teşekkür ederim doktor bey!
—Ne işle iştigal ediyordunuz?
—Eğitimciyim.
—Eğitimciler çok konuşur.
—Mesleğin dışında ne tür hobilerin var?
—Kendi halimde karalarım.
—Resim mi yapıyorsun?
—Bloğum var. Oraya dökerim içimi.
—İyi güzelmiş. Adı ne bloğunun?
—dilinkemigiyok.blogspot.com.
—Ne tür konulara değiniyorsun blogta?
—Siyasi, sosyal, güncel, dini-ahlaki, ekonomi konuları... İnsanı ilgilendiren her konu ilgi alanıma girer. Neyi dert ediniyorsam onu.
—Yazman güzel. Ama sana tavsiyem bloğun adını değiştir. Tehlikeli zira. Üstelik file benzemez yazı. Dilden çıkan uçar gider, ama yazı kalır. Yazarken çok dikkatli olmalısın. Yoksa başına iş açarsın. Sen diline dikkat ederken eline de çok dikkat edeceksin.
—Bunları biliyorum da yapamıyorum ki...
—Yapacaksın, yapmalısın, yapmak zorundasın. Senin bu hastalığının ilacı benim söylediklerimdir. Yoksa ağrımaz başını ağrıtırsın. Bundan başka diline kilit vurup elini bağlayamam ya...
—Teşekkür ediyorum.


"Bu İş Yerinde Türk Lirası Geçerlidir" *


Çarşıda bir çay ocağının önünden geçerken A4 kağıdına büyük puntolarla "Bu İş Yerinde Türk Lirası Geçerlidir" yazılı bir kağıt gözüme ilişti. Küçük esnafımız kendince Türk lirasına destek veriyor. Tebrik ederim kendisini. Malum paramızla imtihan oluyoruz bugünlerde.

Bu yazıyı sanki bir kampanya düzenlenmiş birkaç yerde daha gördüm. Bu yazıya iki yönden bakacağım. İlki, vatandaşımız bir operasyona bağlı olarak TL üzerinde oynanan oyuna kayıtsız kalmamış, tepkisini bu şekil broşürle gösteriyor. Yani ABD-Türkiye arasında ABD merkezli başlatılan dolar-TL savaşında devletimin yanındayım demek istiyor ve manevi bir destek veriyor. Faydası olur mu? Bir duruş göstermesi bakımından anlamlı ve bir kamuoyu oluşturmaya yönelik olsa gerek. Tebrik ederim bu duyarlılıkta olanları. 

Şimdi gelelim bu yazının ikinci veçhesine. Bu yön tamamen benim muzipliğim. Yazıyı görür görmez hoşuma gitmekle beraber garipsedim. Bu iş yerinde TL geçerli derken merak ettim başka hangi para geçerli olacaktı? Bu esnaf bu küçük işletmesini açtı açalı kendisine bugüne kadar dolar, Euro, riyal vb. yabancı para uzatan olmuş mudur? Ya da daha önce iş yerini TL değil de diğer paralarla mı işletmiş? Çay kaç para diyene şu kadar sent mi dedi? Bu şekil yazıp duyarlılık göstermek güzel ama bir o kadar da garip. Bu para çay ocağında da geçerli olmayacak da cebimizde süs olsun diye mi taşıyacaktık? Sonra bu iş yerinin dövizle ne işi olur? İthal bir malzeme kullanmıyor ki... Çay ülkemizden, su ülkemizden! Hatta tatlı su kullanırsa beleş! Başka neye ihtiyacı var ki? Kaynar suya çayı demleyip bardağa katıp önümüze koyuyor. İsterse bundan sonra gelen müşteriden çay parasını dolar cinsinden istesin de gününü bir görsün. Ne kafası kalır, ne de gözü. Gün görmedik lafları da işitir bizim insanımızdan.

Bu esnafımız iyi niyetli biliyorum. Diğer yazıp yapıştıranlar da. Keşke bu yazıyı "ABD-Türkiye ekonomi savaşında her yönüyle devletimin yanındayım" şeklinde yazıp assalardı daha iyi olurdu. İçinizden bu yazının da diğerlerinden farkı yok, bir de ABD safında mı yer alacaktı diyebilirsiniz. Haklısınız. Ama içimizdeki sayısız ABD hayranı ve haini göz önüne alırsak bana hak verirsiniz.

Esnafımızın dövizle işi olmasa da verdiği manevi ve psikolojik destek takdire şayan! Bakmayın siz benim garip karşıladığıma… Keşke alın terleterek damlaya damlaya para kazanan bu küçük esnafımızdaki duyarlılık; paraya para demeyen, döviz yükseldikçe zam aklına gelen bazı sırtı kalın insanlarımızda da olsa. İş yerine böyle bir kağıt asmasa bile kazanacağı kardan biraz ödün verse ülkesine en büyük desteği vermiş olur.

* 03/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



29 Ağustos 2018 Çarşamba

Tarikat ve Cemaatler

Anlamları farklı olsa da tarikat ve cemaat kelimeleri çoğu zaman karıştırılır ve birbirinin yerine kullanılır. Bu yazımda gözlemlerime dayanarak tarikat ve cemaatlerin işlevlerine, benzerlik ve ayrılıklarına değineceğim.
1. Tarikat aynı hedefe odaklanmış insanların gittiği yoldur. Tasavvufun günümüzde kurumsallaşmış halidir. Cemaat ise aynı hedefi gerçekleştirmek için insan topluluklarının bir araya geldiği yapılardır. Günümüzün STK'ları denebilir.
2. Tarikatın başında şeyh, cemaatin başında dini lider olur.
3. Tarikatlarda bir silsile takip eden bir gelenek vardır. Cemaatlerde ise genelde cemaati kuran kişi başkan olur.
4. Tarikat insan terbiyesine önem verirken cemaatler sosyal bir yapı olarak işlev görür.
5. Günümüzde -istisnaları olmakla beraber- her ikisi de vakıf, dernek adı altında görev ifa eder.
6. Tarikatın başında bulunan şeyh ölünceye kadar tarikatın başında kalır. Hepsi olmamakla beraber cemaatin başındaki de ölünceye kadar görevini yürütür. Sağlığı elverdiği müddetçe cemaatin başında kalır.
7. Bariz bir şekilde olmasa da her ikisinde de ticaret ile uğraşma vardır.
8. Her ikisi de siyasetten uzak gibi görünse de seçim öncesinde makamlarına siyasiler mutlaka uğrar. Perde gerisinde dirsek teması vardır. Önceleri siyasilere verilen gizli destek günümüzde alenen basın yoluyla açıklanmaktadır. Her ikisinde de grup psikolojisi vardır. Bireysel çıkışlar tasvip edilmez.
9. Her ikisinde de amaçları çerçevesinde çalışma yapan tarikat ve cemaat olabildiği gibi kötü amaçlı görev ifa edenleri vardır.
10. Her ikisi de işlevlerini yerine getirmek için yardım alırlar. Tarikatler resmen yok hükmünde olduğu için gelir ve gideri devletin yetkili kurulları tarafından denetlenmez. Cemaatlerin denetimleri ise yüzeysel yapılmaktadır.
11. Her ikisi de dini oluşumdur. Tarikatlerin geçmişi silsileye dayanırken cemaatler kökü olmadan sonradan kurulabiliyor.
12. Her ikisinde de tabilerini eğitmek, onlara yol göstermek ve hareketlerini anlatmak amacıyla dergi çıkarma vardır. Bu dergide mutlaka tarikat şeyhinin ve cemaat liderinin yazısına yer verilir. Müntesipleri tarafından bu yazılar ciddiyetle okunur.
13. Her ikisinde de belirli periyotlarla evlerde veya cemaat veya tarikata tahsis edilmiş yerlerde toplantılar yapılır.
14. Her ikisinde de oluşumun büyüklerine ziyaret yapılır. 
15. Tarikat şeyhi ve cemaat lideri gönüllüleri tarafından el üstünde tutulur,  saygıda kusur edilmez, asla eleştirilmez, dedikleri ikiletilmez, sözlerinin üzerine söz söylenmez.
16.  Her ikisinde de merkez, il ve ilçe yapılanması vardır. Tarikatlerde mahalle, köye kadar temsilci bulunur.
17. Her ikisinin toplantılarında dini konular konuşulur, vaz-ı nasihat edilir, dini sohbet yapılır.
18. Tarikatlerde müridin yapacağı zikir, evrad, tesbihat vb ev ödevleri vardır. Teheccüde kalkmak esastır. Sohbetlerinin bazısında topluca zikir çekilir. Cemaatlerde etkinliklerde görev verilir. Bazı cemaatlerde de tarikatlarda olduğu gibi ev ödevi verilebilmektedir. 
19. Tarikat şeyhine ve cemaat liderine nasıl geçinirsin, gelirim ne kadardır sorulmaz. En azından ben görmedim.
20. Her ikisinde de kitap vb okunacaksa kendi çıkardıkları kitabı okumak önceliklidir.
21. Her ikisinde de itaat kültürü vardır. Cemaat ve tarikattan ayrılan veya uzaklaşan tasvip edilmez.
Bir tarikat veya cemaatin müntesibi olmayan biri olarak bunlar benim dışarıdan gözlemlerimdir. Yazdıklarımı eleştirebilirsiniz, katılır veya katılmazsınız, ilave de yapabilirsiniz. Tarikat ve cemaat kelimesi kuruluşu, işlevi itibariyle ayrı olsa da görüleceği üzere benzerlikleri daha fazladır. Belki de bu benzerlikleri fazla olduğundandır çoğu zaman birbirine karıştırılmakta, hatta birbirinin yerine kullanılabilmektedir. Birden fazla kişinin bir araya gelmesine cemaat diyorsak bundan hareketle her tarikat cemaattir, ama her cemaat tarikat değildir sonucu çıkarabiliriz. Birbirinin yerine kullanılmasında bir sakınca yoktur kanaatime göre.