Ana içeriğe atla

Dilime Kemik Koydurmak İstiyorum

—Neyin var?
—Bir şeyim yok.
—Ne demek bir şeyim yok? Niye geldin ya?
—Benim bir isteğim var.
—Burası istek kapısı değil, hastane. Lütfen meşgul etme. Başka hasta alacağım.
—Dur hele dur! Dilimin kemiği yokmuş benim.
—Ne yapayım yoksa? Ne var bunda? Dilin kemiği mi olurmuş? Sonra kimin var?  Allah öyle yaratmış.
—Deme ya! Ama bana herkes "Senin dilinin kemiği yok" diyor.
—Evladım, Allah öyle yaratmış. Atasözümüz bile var, dilin kemiği yok diye. Zaten olması mümkün değil. Zira dilde kemik olsa dil sağa sola dönmez. İstediği lafı evirip çeviremez. Zaten dilde kemik olmamalı.
—O zaman ne diye bana durmadan senin dilinin kemiği yok diyorlar. Bende bir eksiklik olmalı. Ama ne?
—Diline sahip çık, ne konuştuğuna dikkat et demek istiyorlardır. Benlik işin yok senin. Haydi lütfen!
—Ben dilime kemik koydurmak istiyorum ama...
—Fesübhanallah! Be adam dile kemik konur mu? Dil dediğin kemiksiz olur. Al bak! Bende de yok. (Burada doktor dilini çıkarıp bir güzel gösteriyor.)
—O zaman ben ne yapacağım şimdi?
—Sen şimdi git, öğle arası oturalım seninle. Ben sana ne yapman gerektiğini bir güzel anlatırım.
—Çok teşekkür ederim.
*
—Anladığım kadarıyla senin dilin biraz sivri. Diline mukayyet olacaksın, olur olmaz konuşmayacaksın. "Sövene dilsiz, dövene elsiz" olacaksın. Her doğruyu, her yerde söylemeyeceksin. Köre kör, sağıra sağır, şaşıya şaşı, kiloluya kilolu; gözün üstünde kaşın var demeyeceksin.  Nabza göre şerbet vermeyi bileceksin. Fincancı katırlarını ürkütmeyeceksin. İyi bir tasdikleyici olacaksın. Rüzgara doğru işemeyeceksin, ona göre yön değiştireceksin. Asla muhalif olmayacaksın. Doğrucu davutluk yapmayacaksın. Sürü psikolojisini iyi bileceksin. Kalabalık nere gidiyorsa, ne diyorsa vardır bir bildikleri diyeceksin. Muhatabın konuşurken kendisiyle çelişirse, bir sözü öncekini tutmuyorsa "Efendim siz daha önce şöyle demiştiniz" demeyeceksin. Gücü-kuvveti elinde bulunduranlara karşı nezaket ve saygıyı elden bırakmayacaksın. Onlar konuşurken can kulağıyla dinleyeceksin. Konuşmaları içine sinmese bile asla karşı gelmeyeceksin, onlar gibi düşüneceksin. Hatta çok haklısınız, çok güzel tespit yaptınız diyeceksin. Su akarken testini doldurmayı bileceksin. Dediklerimi yaparsan diline kemik koymaya gerek yok. Zaten konmaz. En azından ben bilmiyorum.
—Çok teşekkür ederim doktor bey!
—Ne işle iştigal ediyordunuz?
—Eğitimciyim.
—Eğitimciler çok konuşur.
—Mesleğin dışında ne tür hobilerin var?
—Kendi halimde karalarım.
—Resim mi yapıyorsun?
—Bloğum var. Oraya dökerim içimi.
—İyi güzelmiş. Adı ne bloğunun?
—dilinkemigiyok.blogspot.com.
—Ne tür konulara değiniyorsun blogta?
—Siyasi, sosyal, güncel, dini-ahlaki, ekonomi konuları... İnsanı ilgilendiren her konu ilgi alanıma girer. Neyi dert ediniyorsam onu.
—Yazman güzel. Ama sana tavsiyem bloğun adını değiştir. Tehlikeli zira. Üstelik file benzemez yazı. Dilden çıkan uçar gider, ama yazı kalır. Yazarken çok dikkatli olmalısın. Yoksa başına iş açarsın. Sen diline dikkat ederken eline de çok dikkat edeceksin.
—Bunları biliyorum da yapamıyorum ki...
—Yapacaksın, yapmalısın, yapmak zorundasın. Senin bu hastalığının ilacı benim söylediklerimdir. Yoksa ağrımaz başını ağrıtırsın. Bundan başka diline kilit vurup elini bağlayamam ya...
—Teşekkür ediyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde