1 Ağustos 2018 Çarşamba

Öğrenci ve Öğretmen Karnemiz *



ÖSYM, 2017 KPSS ÖABT (Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi) sınavının ortalamasını yani öğretmen olmak için öğretmen adaylarının her birinin kendi branşından yaptığı net sayısını yayımladı. Her adaya ÖABT ile ilgili 50 soru sorulmuş ve dersler bazında (yuvarlama yapılmıştır) ortalama şu şekildedir:
Rehber öğretmenler 35,
Türkçe 30,
Din Kültürü ve Okul Öncesi 29,
Coğrafya, Sosyal Bilgiler ve İngilizce 24,
Sınıf Öğretmenliği 23, Biyoloji ve Tarih 21,
Türk Dili 18,
İlköğretim Matematik 17,
Fizik 16,
Kimya 14,
Lise Matematik ve Fen Bilimleri 12,
-Bu istatistiklere göre üniversitelerimiz sınıfta kalmıştır.

ÖSYM, 2018 TYT(Temel Yetenek Testi) sonuçlarını açıkladı:
Türkçe 40 soruda 16,179 ortalama, 
Sosyal bilimler 20 soruda 6,003 ortalama, 
Temel matematik 40 soruda 5,642 ortalama, 
Fen bilimleri 20 soruda 2,828 ortalama.
ÖSYM, 2018 AYT(Alan Yeterlilik Testi) sonuçlarını açıkladı:
Türk dili ve edebiyatı 24 soruda 4,743 ortalama, 
Tarih-1 10 soruda 1,617 ortalama, 
Coğrafya-1 6 soruda 2,271 ortalama, 
Tarih-2 11 soruda 1,465 ortalama, 
Coğrafya-2 11 soruda 2,856 ortalama, 
Felsefe grubu testinde 12 soruda 2,017 ortalama, D
Din kültürü ve ahlak bilgisi veya ek felsefe grubu testinde 6 soruda ortalama 2,098,
Matematik 40 soruda ortalama 3,923, 
Fizik 14 soruda 0,467 ortalama, 
Kimya 13 soruda 1,109 ortalama, 
Biyoloji 13 soruda 1,669 ortalama.
-Bu istatistiklere göre liselerimiz de sınıf tekrarıdır.

İstatistikler bize sınav odaklı ders çalışan, eğitim ve öğretim yapan üniversite adaylarımızın ve üniversiteden öğretmen olmak için mezun olan öğretmen adaylarımızın karnesini gösteriyor. 2018 yılında yapılan LGS (Liselere Geçiş Sınav” istatistiklerini MEB yayımlamadığı için ortaokulların ortalamasını veremiyorum. Bu kademede de durumun çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Öğretmen adaylarına kendi branşlarından yapılan sınavdan bir tane de mevcut öğretmenlere yapılsa ortalamanın ne olacağını sizin takdirlerinize bırakıyorum. Gördüğümüz gibi öğrenci ve öğretmeniyle karnemiz zayıf. Bir yerde hata yapıyoruz ama nerede?

* 06/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Meslek Liselerinin Kontenjanları Niçin Dolmadı? *


Ortaokulu bitiren öğrencilerden kimi LGS sınav sonucuna göre merkezi, büyük bir çoğunluğu da adrese dayalı olarak puansız olarak yerleştirildi. 91 bin çocuk herhangi bir okula yerleşememiş. Okul mu yok? Var. Üstelik 342 bin kontenjan boş kalmış. Yani tercih edilmemiş. Kontenjanı boş kalan okullar mesleki ve teknik liseler ile imam hatip liseleri. 

Meslek liseleri niçin kontenjanını dolduramaz? Çok mu kötü bu okullar? Aslında bu okullar bu ülkenin geleceğidir. Hatta meslek lisesi memleket meselesidir. Günlük öğünlerde vazgeçilmezimiz olan ekmek gibidir bu okullar. Özellikle -eski adıyla- EML’ler. Durum bu iken bu okullara veli ve öğrenciler niçin burun kıvırarak bakıyor? Bunun nedenini 28 Şubat’ın aktörleri daha iyi bilir. Onların tuzu kuru olduğu ve kendilerine hiç hesap sorulmadığı için konuşma, öz eleştiri yapmak gereksinimi duymazlar. Zaten bu ülkede kim, ne yaparsa yanına kar kalıyor, mağdurlar da mağdurluğuyla.

Meslek liselerinin içinin boşaltılmasında, itibar kaybetmesinde niçin 28 Şubat’ın aktörlerini suçladığımı merak ederseniz kısaca değineyim: Dönemin aktörleri önce zorunlu eğitimi kesintisiz olarak sekiz yıla çıkararak bu okulların orta kısmını kapattılar, ardından bunu yeterli görmeyip katsayı ucubesini icat ettiler. Bu adaletsizliği bin yıl devam ettiremediler ama yıllar yılı uygulattılar. Amaçları ne idi, bu adamlar meslek liselerine düşman mıydı derseniz, öyle zannediyorum dönemin gücünü elinde bulunduranlar meslek liselerine değil, İHL’lere düşmandı. İHL’lere tek başına katsayı engeli getirirsek tepki çekebiliriz diye düşündüler. İşin içine tüm meslek liselerini de kattılar. Yani EML, KML ve TML okullarının içinin boşaltılmasının tek nedeni İHL’lerin önünü tıkamaktı. Maalesef post modern darbenin figürlerinin gözlerini kör eden İHL düşmanlığı, diğer meslek liselerini de bitirdi. Bu okulları tırpanlamak suretiyle bu okulları kapısına kilit vurmaktan beter duruma düşürdüler. Keşke o gün sadece İHL’leri kapatsalardı bu ülkenin geleceğine ve bu okullara bu kadar zarar veremezlerdi. Yani meslek liseleri İmam hatiplere kurban gitti.

Bugün “katsayı engeli yok, herkes eşit bir şekilde yarışabiliyor. Ama yine tercih edilmiyor” derseniz evet bugün katsayı adaletsizliği yok. Ama bu okulların itibarını yok ettikten ya da bu okulları öldürdükten sonra yeniden diriltmek çok zordur. Tıpkı yıkmak kolay da yapmak zor dendiği gibi. Çünkü meslek lise mezunlarının üniversite kapılarında önleri tıkanınca herkeste “Bu okullardan bir şey olmaz, bu okullara başarılı öğrenci gelmez” algısı oluştu. Öğrenci kaçtı bu okullardan. Kayıt yaptırıp gelen de hevesli okumadı. Sonuç, başarı gelmedi ve bu okullar başarı sıralamasında en sonlarda yer aldı.

Bugün katsayı yok ama geçmişin izi hala silinemedi ve bu okullar hala belini doğrultamadı. Zaten kontenjanları da bu yüzden dolmuyor. Bu anlayış olduğu müddetçe –devlet istediği kadar teşvik versin- çok düzeleceğe de benzemiyor.

Katsayı engeliyle büyük darbe yiyen meslek liseleri içerisinde imam hatip liselerinin bugün kontenjanlarını dolduramamasının bir başka yönü daha var: Öyle zannediyorum, bu okulların ihtiyaçtan daha fazla açılmış olmasıdır. Bu okullarla ilgili etki ve tepki durumu söz konusu bugün. Dün nefret edip kapatmayı göze alanlarla bugün sevip fazlaca açmayı düşünenler -niyetleri farklı olsa da- aynı amaca hizmet ediyor. Zira nefret insanın gözünü kör ettiği gibi aşk da insanın gözünü kör eder.

* 04/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Kaçak Yapılaşma Nereye Kadar? ***

Bu sene ülkemiz doğru dürüst kış görmedi. Ama yağmurumuz eksik olmadı. Önce nisan yağmurları, ardından kırkikindi yağmurları yüzümüzü güldürdü. Yüzümüz gülmeye güldü ama yağmurlar çoğu zaman normal yağmadı. Çünkü çoğu zaman toprak kayması, sel baskınları gibi afetlere yol açtı.

Ne zaman şiddetli bir yağmur yağsa ülkemiz daha doğrusu belediyelerimiz sınıfta kaldı. Çünkü alt yapı iflas etti böylesi afet durumlarında. Üstüne üstlük ihata duvarları yıkılıyor, binalarımız çöküyor. Her yıkıntı ve çöküntüden sonra “Bereket ölen yok” deyip şükrediyor, “Cana geleceğine mala gelsin” diyoruz.

24/07/2018 günü İstanbul Sütlüce’de önceden boşaltılan dört katlı binanın yıkılışını canlı yayında izledik, yıkılan binanın yanındaki kaç tane bina da göçük tehlikesine karşı boşaltılmış durumda. Ertesi günlerde yapılan hafriyat çalışmasında meydana gelen göçük dolayısıyla park halindeki kaç aracın çukura yuvarlandığını ve yeni bina yapımı için temel açma nedeniyle yanındaki binalara zararların verildiğini maalesef fazlasıyla seyreder olduk bugünlerde.

Binalarımızın çökmesi bu ülkenin bir kaderi midir? Maalesef kaderimiz haline getirdik. Çünkü plansızlığımızın; söz, kural ve kanun tanımazlığımızın sonuçlarını yaşıyoruz.  “Doğayla nasıl mücadele edilir, nasıl ayakta kalınır” hesabına kulak tıkamamızın sonuçlarını görmeye devam edeceğiz, şayet sağ kalırsak.

Çöken, yıkılan binalarımızın geneli kaçak bina çıkıyor. Ülkemizdeki kaçak bina sayısı üç-beş değil ki! Bunlar yıkılsa da kurtulsak desek. Bu ülkenin binalarının yüzde 60’ı kaçakmış. Yazık bu ülkeye! Bu haliyle bu ülke iyi ayakta duruyor maalesef.

Devlet kaçak binaları yasal hale getirmek amacıyla adına “İmar barışı” dediği yöntemle 31/10/2018 gününe kadar bina sahiplerinin e-devlet üzerinden başvurmasını şart koştu. Devletin uzattığı bu zeytin dalına kaç vatandaş el uzatacak bunu da ilerleyen zamanlarda öğreneceğiz. Umarım devletin bu imar affı son olur diyeceğim ama bu anlayışımız devam ettiği müddetçe daha nice aflar çıkar.

Kaçak bina veya imara aykırı bina niçin yapılır bu ülkede? İnsanımız niçin kaçak bina yapar? Haydi, vatandaş kaçak bina yapmaya yeltendi, belediyelerimiz niçin görmez bunu, niçin göz yumar? Burada suçlu sadece vatandaş mı? Devletin ve devletin taşradaki eli-ayağı olan belediyelerin hiç mi suçu yok? Bu kaçakçılık anlayışı/aşkı bizde böyle devam edip gidecek mi? Yok mu gecekondulardan kurtulmanın yolu? Böyle gelmiş, böyle gider mi diyeceğiz?

Soruların hepsine cevap vermeyeceğim burada. Sadece vatandaş niçin gecekondu yapmaya başvuruyor? Yüksek maliyetlerden kaçınmak için. Çünkü ev yapmaya kalkan bir vatandaş daha arsasına baltayı vurmadan belediyeden imar ruhsatı almak için epey bir para harcaması gerekiyor. Bunun yolu, imar ruhsatlarını makul seviyeye indirmek ve prosedürü kolaylaştırmaktır. Eğer devlet/belediyeler inşaata başlamadan önce evrak üzerinden vatandaşı soyup soğana çevirmezse hiçbir vatandaş ruhsatsız bina yapmaya yeltenmez. Yeter ki belediyeler imarı rant kapısı olarak görmesin.

Kural tanımazlık bizim milletin genlerinde var, yine kaçak yapar derseniz size bir örneği hatırlatmak isterim. Bu ülkede bir zamanlar ikinci el araç alım-satım işlerinde vatandaş aracını alır ve satar ama kolay kolay devrini üzerine almazdı. Niçin? Çünkü araç devrinde notere epey bir para ödemesi gerekiyordu. Devlet bu konuya el attı. Araç alım-satımlarındaki masrafı makul bir seviyeye indirdi. Şimdi herkesin aracı kendi üzerine kayıtlıdır. Aynı gün alıp satıyor ve devrini üzerine alıyor. Sanırım bu örnekten sonra başka söze hacet yok…

***27/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.