17 Haziran 2018 Pazar

Bayramlarda Vatandaşın Ekmek İmtihanı *


Ramazan orucunu tuttuk, eşimizle dostumuzla bayramımızı yaptık. Arife günü Suruç’ta meydana gelen menfur olayı saymazsak eşimizle-dostumuzla tadında bir bayram geçirdik. Tadı damağımızda kaldı dense yeridir. Çünkü kısaydı bu bayram. İnşallah birlik, beraberlik içerisinde nice bayramlara yeniden kavuşuruz. Bugün bu bayram ve her dini bayramda karşılaştığımız bir sorunu gündemime alarak yetkililerin dikkatini çekmek istiyorum.


Bayrama bir iki gün kala gelen misafire ikram etmek amacıyla eşimiz, annemiz bayrama hazırlık yapar: Sarmasından dolmasına, yoğurt çorbasından bamyasına, böreğinden tatlısına varıncaya kadar envaiçeşit yemek hazırlar. Aşağı yukarı her ev yapar bunu. Bayram boyunca bu yemekler eşle, dostla yenir. Kimi ziyaretler ziyafete dönüşür. Çünkü yemekler enfestir. Ama bir sorun var. Nice emeklerle hazırlanan bu yemeklerin yanında sofralarımıza konan ekmeklerimiz bayattır. Çünkü arife gününden kalmadır.

O güzelim yemeklerin yanında bayat ekmek! Maalesef her bayram yaşadığımız vakayı adiyeden bir olaydır. Çünkü bayramda fırıncılar da tatil yapmaktadır. Şehrin günlük ekmeğini nöbetleşe çıkarır fırıncılar. Bunu bilen vatandaş arife gününden ekmek stoku yapar ve bayram boyunca hem kendisi yer, hem de gelen misafirine ikram eder. Bayramda bayat ekmek bulduğumuza şükrediyoruz. Çünkü kazara unutur veya nöbetçi fırın vardır diyerek önceden ekmek tedarik etmezsen ekmek ihtiyacını karşılamak için şehri enine-boyuna, yatay ve dikey epey bir turlaman gerekir. Çünkü günlük ekmek aldığın fırın, bakkal veya market kapalıdır. Açık olan çoğu yerde de ekmek bulabilmen mümkün değil. Çünkü tükenmiştir. Kazara bakkal veya markette ekmek kalmışsa önce seviniyorsun, ardından sevincin kursağında kalıyor. Çünkü ekmek bayat olmaya bayat. Bunu anladık da sert, kuru…ne ararsan var ekmekte. Silah yerine birine vursan adam yıkılır.

Bayramda karşılaştığın bu durum kulağına küpe olur, sonraki bayramın arifesinde evine bol ekmek stoku yaparsın. Bayat-mayat yendi yendi. Yenmedi mi çoğu ekmek maalesef çöpe gidiyor. Şükür! Ekmeği çöpe atanlardan değilim. Ama “Ben bayat yiyemem” deyip çöpe atanların sayısı da az değil.
Hasılı bayram öncesi arife gününden ekmek alsan da dert, almasan da. Bu durum ben kendimi bildim bileli var. Siz bu durumu sorun olarak görmeyebilirsiniz. Ama ben sorun görenlerdenim. Niçin bayat ekmek yiyelim, bunun başka çözümü olamaz mı? Burada fırıncılar tatil yapmasın demek istemiyorum. Tatil onların da hakkıdır. Ayrıca fırıncıların işi kolay değil. Ayakta sabahtan akşama veya gece boyunca her gün ekmek çıkarmak zorundalar: Hem kürek sallıyor, hem de ekmekle beraber ocağın karşısında onlar da pişiyor.

Bayat ekmek yememizin sebebi olarak ben planlama eksikliği olduğunu düşünüyorum. İyi bir planlama ile vatandaş o güzelim yemeklerin yanında taze ekmek de yiyebilir. Bunu yapacak olan da fırıncılar odasıdır. İçinizden fırınlar odası, hangi fırının ne zaman tatil yapacağını, kimin açık olacağının planlamasını yapıyor diyebilirsiniz. Yapıyor yapmasına eyvallah! O zaman organizede bir sıkıntı var. İyi bir planlama ve organize ile bayramlarda da taze ekmek yiyebiliriz. Yeter ki yetkililer ve sorumlular bu işi dert edinsin. İnşallah önümüzde iki ay sonra gelecek olan kurban bayramı var, Fırıncılar Odası bu işe bir el atar.

* 18/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

15 Haziran 2018 Cuma

Faize Faiz Dememek İçin Kırk Takla Atmak


Faize; riba, nema, kredi gibi değişik isimler verilmiş tarih boyunca. Faiz dendi mi çoğu kimse "Hafazan Allah" deyip ürküp kaçarken günümüz faize dayalı ekonomisi, kredi adı altında kendini bize ambalajlayarak pazarlatmayı bilmiştir. "Allah ve Rasulüne savaş açmak" demek olan faiz, açtığı yaralar ve söndürdüğü ocaklara rağmen insanlığın ibret alıp azalıp yok olacağı yerde kartopu gibi artarak hayatımızın içinde bizden bir parça olmaya devam ediyor ve bilinçaltımıza durmadan "Faizsiz bir sistem olmaz" ı pompalıyor.

Dünyanın iyi insanları ekonomiyi yürütmek için faizsiz bir ekonomik model bulmak için çabalamasın ve seyretsin, bunun yerine paradan para kazanan az sayıdaki kötüler bize faizsiz bir sistemi dayatsın. Oturdukları yerden taş atmadan para kazanan bu tipler dünyayı sağacak öyle bir sistem kurmuşlar ki faizler yükselse de kendileri kazanıyor, düşse de... Elinin emeğiyle kazanıp geçim derdinde olan pasif iyiler ise kazandıklarını bu para babalarına aktarıyor durmadan. 

Adına ne derseniz deyin, bugün faize bulaşmayan yok gibidir. Hiç bulaşmadım diyen faiz sarmalından nasibini alıyor. Peygamberimiz, "Öyle bir zaman gelecek ki faize girmeyen kalmayacak, hiç girmedim diyen, tozundan nasibini alacak" dediği günler bugünler olsa gerek. Bu nasıl bir çark ki hepimizi yutup içine alıyor. Çünkü piyasa faiz verilerine göre şekilleniyor. Arz talebe göre değil. Sen istediğin kadar faizle, krediyle işim olmaz deyip övün dur.

Biz faiz bataklığının içinden kendimizi kurtarmaya çalışmayalım, yerine alternatif bir sistem koymayalım. Bu acziyetimiz yetmediği gibi kendini din adına fetva vermeye yetkili gören bazı zevat, "Faizden kaçının" diyeceği yerde "Bu, düpedüz faizdir" diyerek faizli muameleden kaçınanları "Yok bu faiz değildir. Devletin bankalarının verdiği fazlalık faiz olmaz, bunların tüzel kişiliği var, Kur'an'da yasaklanan faiz kişiler arasındaki muamelelerdir" şeklinde fetva vermek suretiyle "Tövbe bulaşmam, girmem bu savaşa" diyenleri mindere çekmeye çalışıyor. Mısır müftüsü de bu tiplerden biri. Belki de başları. Rejimin dümen suyuna girmiş bir noter dense yeridir. 

Din adına söz söyleyenlerin yüz karası. Bu tipler kendilerine bahşedilen makam karşılığında anasını da satar, babasını da. Allah bu dini bu tiplerin elinden kurtarsın. Dinini satan başka neler satmaz ki... Değer mi bir makama geleceğim ve o makamda tutunacağım diye ahretlerini mahveymeye? Bunlar makamların kendilerini yücelteceğini sanan cüce insanlardır. İmamı Azam hiçbir makama gelmeden, tüm makamları elinin tersiyle itmek suretiyle büyük imam olabilmiştir. İşkenceyle öldürülmüştür ama sistemin dayatmasına boyun eğmemiştir. Bu tipler, bu imamın hayatından haberdar değiller mi acaba? Bal gibi haberleri var ama işgal ettikleri makam kendilerine tatlı geliyor. Çünkü dünyalık yaşıyorlar, ahiret gibi bir dertleri yok. Yazıklar olsun bu tip belam kişilere! 

Sen Çatla E mi Nefsim!

Haziranda(ramazan ayı) doğmuşum. İsim arama derdi olmamış ailemin. Ramazan demişler bana. Elli beş yaşını doldurup elli altıdan gün aldım. Yarım asrı devirdim anlayacağınız. Ailemin küçük yaşta alıştırmasıyla kendimi bildim bileli ramazan orucumu tutarım. Yeri geldiği zaman peygamberimizin "gözümün nuru" dediği namaz ibadetini ihmal ettim, hatırladığım kadarıyla mazeretimden dolayı birkaç gün yediğimin dışında oruç tutmayı ihmal etmedim. Bana bu oruç ibadetini yerine getirmem konusunda küçük yaşta bu bilinci veren aileme özellikle namaz ve oruç konusunda çok hassas olan babamı rahmet ve minnetle anmak istiyorum. Allah kendisinden razı olsun! Mekanını cennet eylesin!

Bugün ramazanın son günü. Haziran aylarında tuttuğum oruçların ikincisi sanırım. Yani sıcak ve günlerin uzun olduğu günler. Her yıl hicri takvime göre ramazan on bir gün önce geldiğine, her otuz küsur yılda bir aynı günlere denk geldiğine göre çocukluğumda tuttuğum ilk oruçların haziran-temmuz ayları olduğunu anlıyorum. Dördü bitirip beşinci sınıfa geçtiğim yılın yazında Sofu Emmi lakaplı bir ustanın yanında oruçlu oruçlu beş gün inşaatta çalışmıştım. Rahmetlinin "Haydi kuzum" demesi hala kulağımda. Tatlı diliyle çalıştırmayı iyi bilirdi. Kovayla çamur getirmiştim kendisine. Mübarek, yanında kolay kolay büyüklere yer vermezdi. Bunun yerine küçükleri çalıştırırdı. Hatta aldığım beş günlük yevmiye ile babam evimize beş kilo toz şeker almıştı. Beş gün çalışmanın karşılığı, beş kilo toz şeker ettiğine göre demek ki beni çocuğa verilen  günlük harçlığa çalıştırmış Sofu Emmi. Allah rahmet eylesin.

Her ramazan yaklaşırken içim daralır, "Bu sıcakta, bu uzun günlerde nasıl oruç tutacaksın" şeklinde nefsim beni kıskaca alır, sıkboğaz eder. Aklım, fikrim, inancım, tecrübem dinin beş temelinden biri olan oruca eyvallah, başüstüne derken nefsimi karalar bürür, neredeyse karabasan basar. Güler yüzümü güldürmez eder. İçimde bir sıkıntı meydana getirir. Derken ramazan gelir, çatar ve orucuma başlarım. Oruca başlamadan önce nefsimin kötülüğü emretmesi ve kanımda dolaşan şeytanın iğvasıyla içimde oluşan endişenin oruca bismillah dedikten sonra bu endişenin yersiz olduğunu anlarım. Bende oluşan bu heva ve hevesin, tıpkı çalışkanlardaki pazartesi sendromu gibi olduğunu, nefsin isteksizliğinin ilk bir-iki gün oruç tuttuktan sonra geçtiğini anlarım.

Bundan bir ay öncesinde isteksizce başladığım bu ibadete vücudum uyum sağladığı gibi sayılı günler çabuk geçer misali -nefsimin bitmez dediği günler- bugün itibariyle bitti. Boşuna başlamak bitirmektir denmemiş. Bakın bitti. Sonra azmin elinden ne kurtulurdu ki? Yeter ki sen azmet!

Şükür ki bitti, Rabbime olan borcumu ödedim ve şimdi şu an itibariyle bayramı hak ettim. Sağlam olarak bayrama giriyorum. Nefsime galebe çaldım.

Sen çatla e mi nefsim? Sana kalsaydı,  ya da sana uysaydım kara kara günlere kalacak, ben ne yaptım deyip pişmanlık duyacaktım bugün. Şükür ki sana uyup Rabbimin emrine isyan etmedim ve tüm müminler gibi orucumu tutarak bayrama girdim. Cümlemizin tuttuğu oruçlar indi ilahide kabul olsun, nice haziranlarda sağlıklı bir şekilde oruç tutmayı nasip etsin Mevlam. Herkesin bayramı mübarek olsun.