12 Haziran 2018 Salı

Bir Baba Düşünün ki...

Hangi bir baba evladı için bir şey yapmaz. Yemez yedirir; giymez giydirir; saçını süperge eder. O yüzden babanın hakkı ödenmez, tıpkı annenin hakkının ödenmediği gibi. Devlet de böyledir bizde.

Nasıl ki bir baba, evladının okumasından tutun da iş sahibi olmasına, mal-mülk edinmesine varıncaya kadar çocuklarına açık çek verir, onların huzur ve mutluluğu için çırpınır durur.

Çocukları için didinen ve onlara çok şey veren baba, her takdiri hak etmiştir. Evlat da bunu kabul eder ve minnet duyar devamlı. Çünkü başının tacıdır. Ama bu baba, bir müddet sonra durmadan yaptığını sayar, evlatlarını kadir kıymet bilmemekle suçlamaya, onları nankörlükle itham etmeye kalkar, durmadan başa kakar, "Ben olmasaydım siz bunların hiçbirini göremezdiniz, o yüzden benim değerimi bilin, beni takdir etmez, el üstünde tutmazsanız bilin ki benden sonrası tufandır" der durursa, evladı; yaptıysan yaptın, söyleyip durma, bu kadar da başa kakılmaz, yetti gayri" demeye başlar. Çünkü evlat rahata alışmış, babası marifetiyle hizmetin her türlüsünü görmüş, doyuma ulaşmıştır: Toktur. Toku doyurmak zordur. Tok yeni ve farklı şeyler ister. Eski yapılanların temcit pilavı gibi önüne ısıtılıp ısıtılıp konmasını istemez. Çünkü hedef yükseltilmiştir. Kardeşler arasında adil davranılsın, hakça paylaşım olsun, değer verilsin ister. Her şeye olur olmaz kızmasın, bağırıp çağırmasın, benim onurum her şeyin üstündedir" demeye başlar. İşte bu an, babanın kaybetmeye, gözden düşmeye başladığı andır.

Eskiden baba ile evladı arasında bir gönül köprüsü oluşmuşken babanın kendini yenileyememesi, tekerleme gibi kendini tekrarlamaya başlaması, evladın da bitmez tükenmez istekleri bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaya devam ederse baba ile evladı arasındaki gönül köprüsü yıkılır. Birbirine karşı körler ve sağırlara oynamaya başlar. Aralarında aşılmaz bir duvar vardır artık. Ne baba evladını anlar, ne de evlat babasını. Bu durumda babanın saltanatı sallanmaya başlar. Baba, yaptığı onca iyiliğe rağmen statüsünün yavaş yavaş kaymakta olduğunu görür. Görür görmesine ama nasıl düzelteceğini bilemez. Bildiği tek şey, eski sermayesidir. Onları birer birer ortaya döker. Ama alıcısı yoktur eskisi gibi. Çünkü "Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağar" sözünü de unutmuştur baba. Bu durumda babaya yol gösterecek kimse de olmaz. Çünkü zamanında hatırı sayılır kardeşlerini bir bir öbür mahalleye göndermiştir veya kardeşler gitmiştir. Kardeşler gittikçe her işi kendi yapmaya çalışır. Efor sarf ettikçe yorgun düşer. Ama dinlenmeye zamanı yoktur. Çünkü inisiyatifi tekrar ele alması gerekir. Bir oraya bir buraya koşar. Koştukça yorulur. Ama yorgunluğunun farkında değildir. Takadinin üstünde efor sarf ettikçe işleri düzelteceği yerde hata üstüne hata yapar. Birini düzelteceğim derken diğer bir hatanın kapısını aralar ardına kadar. İşin garibi hatasını kabul etmeyen bir baba vardır artık evladının karşısında. Baba evladını yorgunlukla suçlar. Bu durumda evladı, "Baba, sen de yorgunsun" demez. Daha doğrusu diyemez. Çünkü karşısında makul eleştiriyi bile kabul etmeyen bir baba vardır.

Şimdi soralım, ne olacak babanın evladıyla arasındaki durum? Nasıl düzelecek araları? Bu soruları soralım. Soru sormakla kalmayalım. Taşın altına elimizi koyup baba ile evladın arasını düzeltmeye çalışalım. Tıpkı ne olacak bu memleketin hali dediğimiz gibi. Çünkü bizde devlet de babadır.

Babanın kıymetini bilelim, baba da evladının. Aralarında yeniden gönül köprüleri kurulsun, tıpkı eskiden olduğu gibi...

Partilerimiz Birbirinin Kötü Bir Kopyasıdır

Seçim çalışmasındaki gözlemlerime göre irili-ufaklı tüm partilerimize sandık öncesi bir karne düzenleyecek olursak hepsini birbirinin kopyası görmemiz mümkün. Neredeyse biri ne yapıyorsa diğeri de onu yapmak için yarışıyor. Orijinal ve yeni bir şey ara ki bulasın. Sanki aynı usta elinde yetişmiş gibi her biri. İsterseniz biraz örneklendirme yapalım:
* Her birinde parti liderinin tam bir ağırlığı var. Lider kimi, nereden vekil adayı gösterirse dönem-dürüst itiraz yok. Partililerde mutlak itaat söz konusu. Parti liderinin astığı astık, kestiği kestik dense yeridir. Parti başarılı da olsa başarısız da olsa yeri sağlam okan tek kişi parti lideridir. Bu yönüyle cemaat ve tarikat liderlerine benzerler. Bu görüntüleriyle bu ülkeye demokrasi vadediyor hepsi.
* Meydanlarda kalabalık toplayabileceğine inanan miting yapıyor, diğerleri salon toplantısını tercih ediyor.
* Her biri için ülke şartları önemli değil. Keseyi açmış durumda hepsi. Vaat üzerine vaat sunuyor. Hiç acı reçete sunan yok.
* İktidardan olsun, muhalefetten olsun; ister belediye başkanı, ister encümen, ister vekil her nereden seçilirse seçilsin neredeyse ekonomik yönden ihya olmayan yok gibidir. Belki de bundandır; ucundan kıyısından tutan siyaseti bırakmıyor kolay kolay.
* Mikrofonu gören, ekrana çıkan, miting alanlarında boy gösteren kendi yapacağını Anlatmaktan ziyade kendisine rakip gördüğünü eleştiriyor durmadan. Bazen eleştiri boyutunu da aşıp işi hakaret boyutuna taşıyor.
* Benim partimin şu eksikliği var diyeni görmedim. Hepsi yunmuş yıkanmış görüntüsü veriyor.
* Hepsi seçimde kullanacağı müzik yaptırıyor. Müzikten kaç kişi bize oy verir, çaldığımız müzikle insanları rahatsız eder miyiz demeden müziğin sesini sonuna kadar açarak seçim boyunca cadde-sokak dolaşıp ensemizde boza pişiriyor.
* Hepsinde lider ön plandadır, ekip ve kurum kültürü yoktur.
* Parti, liderle doğar ve liderle mevta olur. Liderden sonra parti tabela partisine döner.
* Her biri iyi bir demagogtur. Aynı zamanda manevra kabiliyetleri yüksektir. Dünkü söyledikleri fikirlerini toplumun gözünün içine bana baka bugün 180 derece değiştirebiliyor. Hiçbiri, "Ben dün şöyle düşünüyordum, yanlışmış, doğrusu bu imiş, düzeltiyorum" demez. 
* Her biri hangi miting meydanına giderse gitsin temcit pilavı gibi aynı şeyi söyler.
* Rakiplerine karşı nazik ve centilmen değildirler.
* Her biri kutuplaştırıcı ve toplumu geren bir siyaset izler.
* Kendilerini zorlayan bir soru ile muhatap olduklarında aynı anda hırçınlaşabiliyor, hoşlarına giden bir soru sorulduğu zaman coştukça coşarlar.
* Seçim sonuçlarını değerlendirirken hiçbiri mağlubiyeti kabul etmez, öz eleştiri yapmaz, başarılı olamadık demez, istifayı düşünmez, seçim sonuçlarına bin bir gerekçe bulur. "Tüm olumsuzluklara rağmen başarılıyız" derler. 
* Her biri cadde, sokak, miting meydanı nereyi bulursa afiş ve parti bayraklarıyla donatır...

Gördüğünüz gibi örneklendirmelerin sonu gelmez. Anlayacağınız her biri yek diğerinin kötü bir kopyasıdır.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Sisi'nin Zulmü, Bizim Necati'yi de Buldu *

Çok vakit alsa da, içinde doğru-yanlış bilgilerin paylaşıldığı bir platform olsa da sosyal medyayı yerinde ve yeterince kullanıldığı takdirde faydalı görüyorum. Ön yargısız bir şekilde analiz ettiğin takdirde bu alemdeki dezenformasyon ve algı amaçlı paylaşımları ayırt edebiliyorsun.

Bu alemin en büyük faydalarından biri, görüşemediğin arkadaşların izini sürebiliyor, onlardan haberdar olabiliyorsun. Sanal da olsa yeni arkadaşlar edinebiliyorsun. Yine bu alemde tanıştığın öyle insanlar var ki yüz yüze gelmeden de kısa zamanda için ısınıyor ve ahbap oluyorsun. Çünkü aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyor, aynı şeyleri dert ediniyorsun. Sanaldan edindiğin arkadaşlığın bir müddet sonra sizi aynı idealler etrafında yürekten birleştirebiliyor.

5-6 ay önce işte böyle biri bana sanal arkadaşlık göndermiş. Kimdir, necidir diye profiline bir baktım. Soyadı benimle aynı soyadı taşıyan ama akrabam olmayan biriydi. Ortak arkadaşlar kısmına baktım. Nizip'ten bir öğrencim vardı ortak arkadaş olarak. Kabul ettim arkadaşlık teklifini. Aramızda kısa bir zaman zarfında bir ülfet, bir uhuvvet meydana geldi. 

Messenger vasıtasıyla özelinden biraz haberim oldu Necati'nin. Şanlı Urfa Suruç doğumlu, Gaziantep'te ikamet ediyormuş ailesi 30 yıldır. Kendisi lise eğitimi için üç yıl kadar Konya'da okumuş, ardından İslami ilimler ve Arap dili okumak için Firavunların bol olduğu Mısır'a atmış kendini. Yaşı genç olmasına rağmen nerede bir hizmet var, bana ihtiyaç var düşüncesiyle atılmış her bir yere.

En son görüştüğümde finallere hazırlanıyor ve Bakara süresini ezberlemeye çalışıyordu. Nedense iki haftadır kendisinden haber alamadım bu yerinde duramayan gençten. Endişelenmeye başladım. Eski öğrencim vasıtasıyla nihayet Necati'den haberdar oldum Kadir Gecesi günü. İki hafta önce Mısır polisi evine baskın yaparak nezarete atmış ve halen içeride imiş. Okumak için memleketini terki diyar etmiş Müslüman bir genç, sınır dışı edilmek üzere selefleri Firavunları aratmayan Müslüman Sisi tarafından nezarete alınmış. Sadece Necati değil sınır dışı edilecek olan. İkamet izni olsun veya olmasın yabancıların sınır dışı edilmesi kararını vermiş seçilmiş Mursi'ye hayatı dar eden Sisi yönetimi. 

Gıyaben tanıdığım bu gencin ve arkadaşlarının Mısır hapishanelerinden ne zaman çıkarılıp Türkiye'ye gönderileceğini zaman gösterecek. Bu genç ne suç işlemiş ola ki derseniz, Mısır'da içeriye alınmak için illaki suç işlemeniz gerekmiyor. Müslüman'ı dert edinmeniz Mısır zindanlarında çürümeniz için yeterli. Kendisi Suruç Kürt'ü olan Necati, Mısır'da okuyan Doğu Türkistanlı Türk öğrencilerin derdini el Cezire televizyonunda haber konusu yapmış. Yabana atılır türden bir suç değil Firavun saltanatının mirasçıları için.

Yakın zamanda tanıdığım, bir evladım gibi gördüğüm, gıyaben tanıdığım bu gence geçmiş olsun diyorum. İnşallah en kısa zamanda ülkemizde aramızda görmek nasip olur. Allah beterinden saklasın. Dün Musa'nın asasına boyun eğen Mısır'ın kudretli iktidarını inşallah bugün bir başka asa yok eder. Allah Müslümanları, Müslüman ülkelerin başındaki Müslüman düşmanı zalimlerin elinden/sultasından kurtarsın. 

Neredesiniz Musa ve Harun'un mirasçıları ve Mısır'a huzur ve müreffeh getiren Yusuf'un mirasçıları? 

Necati! Hapse girsen de bil ki bizim nazarımızda sen suçlu değilsin, tertemizsin. Gömleğin arkandan yırtıldı senin çünkü! Tıpkı Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığı gibi. Yusuf bir ahlak abidesi idi, sen de öyle. Medreseyi Yusufiyen hayırlı olsun, varsa günahın; keffaret olsun. Kadir Gecen ve Ramazan Bayramın mübarek olsun...

* 13/06/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.