Ana içeriğe atla

Partilerimiz Birbirinin Kötü Bir Kopyasıdır

Seçim çalışmasındaki gözlemlerime göre irili-ufaklı tüm partilerimize sandık öncesi bir karne düzenleyecek olursak hepsini birbirinin kopyası görmemiz mümkün. Neredeyse biri ne yapıyorsa diğeri de onu yapmak için yarışıyor. Orijinal ve yeni bir şey ara ki bulasın. Sanki aynı usta elinde yetişmiş gibi her biri. İsterseniz biraz örneklendirme yapalım:
* Her birinde parti liderinin tam bir ağırlığı var. Lider kimi, nereden vekil adayı gösterirse dönem-dürüst itiraz yok. Partililerde mutlak itaat söz konusu. Parti liderinin astığı astık, kestiği kestik dense yeridir. Parti başarılı da olsa başarısız da olsa yeri sağlam okan tek kişi parti lideridir. Bu yönüyle cemaat ve tarikat liderlerine benzerler. Bu görüntüleriyle bu ülkeye demokrasi vadediyor hepsi.
* Meydanlarda kalabalık toplayabileceğine inanan miting yapıyor, diğerleri salon toplantısını tercih ediyor.
* Her biri için ülke şartları önemli değil. Keseyi açmış durumda hepsi. Vaat üzerine vaat sunuyor. Hiç acı reçete sunan yok.
* İktidardan olsun, muhalefetten olsun; ister belediye başkanı, ister encümen, ister vekil her nereden seçilirse seçilsin neredeyse ekonomik yönden ihya olmayan yok gibidir. Belki de bundandır; ucundan kıyısından tutan siyaseti bırakmıyor kolay kolay.
* Mikrofonu gören, ekrana çıkan, miting alanlarında boy gösteren kendi yapacağını Anlatmaktan ziyade kendisine rakip gördüğünü eleştiriyor durmadan. Bazen eleştiri boyutunu da aşıp işi hakaret boyutuna taşıyor.
* Benim partimin şu eksikliği var diyeni görmedim. Hepsi yunmuş yıkanmış görüntüsü veriyor.
* Hepsi seçimde kullanacağı müzik yaptırıyor. Müzikten kaç kişi bize oy verir, çaldığımız müzikle insanları rahatsız eder miyiz demeden müziğin sesini sonuna kadar açarak seçim boyunca cadde-sokak dolaşıp ensemizde boza pişiriyor.
* Hepsinde lider ön plandadır, ekip ve kurum kültürü yoktur.
* Parti, liderle doğar ve liderle mevta olur. Liderden sonra parti tabela partisine döner.
* Her biri iyi bir demagogtur. Aynı zamanda manevra kabiliyetleri yüksektir. Dünkü söyledikleri fikirlerini toplumun gözünün içine bana baka bugün 180 derece değiştirebiliyor. Hiçbiri, "Ben dün şöyle düşünüyordum, yanlışmış, doğrusu bu imiş, düzeltiyorum" demez. 
* Her biri hangi miting meydanına giderse gitsin temcit pilavı gibi aynı şeyi söyler.
* Rakiplerine karşı nazik ve centilmen değildirler.
* Her biri kutuplaştırıcı ve toplumu geren bir siyaset izler.
* Kendilerini zorlayan bir soru ile muhatap olduklarında aynı anda hırçınlaşabiliyor, hoşlarına giden bir soru sorulduğu zaman coştukça coşarlar.
* Seçim sonuçlarını değerlendirirken hiçbiri mağlubiyeti kabul etmez, öz eleştiri yapmaz, başarılı olamadık demez, istifayı düşünmez, seçim sonuçlarına bin bir gerekçe bulur. "Tüm olumsuzluklara rağmen başarılıyız" derler. 
* Her biri cadde, sokak, miting meydanı nereyi bulursa afiş ve parti bayraklarıyla donatır...

Gördüğünüz gibi örneklendirmelerin sonu gelmez. Anlayacağınız her biri yek diğerinin kötü bir kopyasıdır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde