7 Mart 2018 Çarşamba

Siyasetin Tuzu Kuru **

Hangi TV'yi açsam "Sandık güvenliği, yüzde 10 seçim barajı, seyyar sandık, ittifak, uyum yasaları, 50+1..." tartışmaları gırla gidiyor. 2019 seçimlerine nereden bakılırsa mahalli seçimlere bir, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere bir buçuk yıl olmasına rağmen biz daha şimdiden seçim sath-i mailine girdik görünüyor. Yeri geldiği zaman "Siyasette 24 saat uzun bir süredir" denmesine rağmen.

Seçimle ilgili bu hararetli tartışmalar her gün evimize misafir olurken nedense siyasetimiz, Meclis'te yapması gereken tartışmayı stüdyolarda yapıyor. Amaçlarının üzüm yemek olmadığı, vatandaşa mesaj vermeye çalıştıkları aşikar. Özellikle seçim güvenliği konusundaki tartışmalara bakınca seçimi kaybetmeye namzet olanların şimdiden başarısızlıklarına kılıf bulmaya çalıştıklarını anlamak için birazcık mürekkep yalamaya gerek yok bile.

Bir, bir buçuk yıl öncesinde başlayan bu tartışmaların çapının ve seviyesinin seçim döneminde ne şekilde hararetleneceğini ve toplumu iyice gereceğini, günlerimizi zehir edeceklerini yine bugünden anlayabiliriz. İşin garibi vatandaşın derdi yok bu konuşmaların arasında. Millet aç mı susuz mu işi var mı ülkenin terörle mücadelesi nerede? Daha ne kadar bu durum devam edecek? Düşünen yok. Kayıkçı kavgası gibi devam ediyor aralarındaki atışma. Olan da vatandaşa oluyor. Çünkü zat-ı âlilerinin tuzu kuru.

Kim ne konuşursa konuşsun sonunda iş, siyasetin ipini elinde bulundurana dayanıyor. Yani seçim vb. yasalardaki değişiklikte onun dediği olacak. Şimdiden seçime hile vb. şeyler katılacak şeklinde "yerim dar" dercesine felaket tellallığı yapanlar, seçimi veya seçimleri tartışılır noktaya taşımaktan ziyade, seçimde son sözü söyleyecek vatandaşın ayağına gidip olanı ve olması gerekeni anlatsalar ve milleti ikna etseler seçime bir sıfır önde başlamış olurlar. Kimse unutmasın ki bu millet inandığına, ikna olduğuna oy verir. Kendine güvenen, halkın içine karışır; önce halkın derdine ortak olur. Vatandaşı anlayan, onu dinleyen kazanır. Yoksa şimdiden başlayan mazeret üretmeye vatandaşın karnı tok. Siyaset zırlama yeri değil. Her şeye karşı çıkmak hiç değil. Problemi tespit edip çözüm üretme yeridir.

Sonra bu ülke bir seçimden diğer seçime hep siyaset konuşmak, gerginlik siyaseti izlemek zorunda mıdır? Her akşam sayısız TV kanalında canlı yayında onları dinlemek ve seyretmek zorunda mıdır? Her gün bir TV kanalında boy göstermektense ne zaman halkın içerisine girip halkla hemhal olacaklar? İzlediği siyasette samimi olanlar, halkı ve bu ülkeyi düşünenler fildişi kulelerden bakmayı bırakıp tabanın içine girmeliler. Yoksa ekranda kendileri söyler, kendileri dinler, halk bildiğini okur/yapacağını yapar.

Asgari müştereklerde buluşma diyebileceğimiz siyasette anlaşabilecekleri hiç ortak noktaları yok mu? Varsa çıkıp halka bunu anlatsınlar. İllaki halkın arasına bunlar, adaylar belli olduktan sonra mı çıkacaklar? Bu ülkede siyaset yapacaklarsa ilk önce samimiyet testini başarıyla geçmek zorundalar. Yoksa her seçim boyunlarının ölçüsünü alır, oturur kalırlar. Yok, bu işler zor diyorlarsa başta TV kanalı olmak üzere hiçbir yerde gölge etmesinler. Bak o zaman bu halk izlenen siyasete minnettar kalır. 07.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

** 11/03/2018 günü Kahta Söz'de yayımlanmıştır.

Kadınlar Gününe Ramak Kala Ben

Bugün ve yarın gündüz, öğle-akşam arası eve girmem yasak. Çünkü gün varmış. Haydi yarın(08.03.2018) "Kadınlar Günü",  kadın kadına günlerini kutlasınlar diyeceğim. Bugün de onların günüymüş ve eve erkek sinek bile girmemeliymiş. Yoksa güne halel gelir. Durum böyle ise oyun bozan olmayayım, diyerek işten sonra yollara kan revan oldum, rüzgar nereye sürüklerse. Dolaşa dolaşa soluğu Evliya Çelebi'de aldım. Dünyayı dolaşmasam da en azından Evliya Çelebi'nin parkında turlayayım.

Açık havadaki bu hapis hayatım, akşama kadar sürecek. Daha bu işin bir de yarını var.  Umarım akşam olunca gün sona erer. İlgi, alaka var deyip günün akşamında da oturmaya devam ederlerse işte o zaman yat ağla, kalk ağla Ramazan! Eğer yatacak yer bulabilirsem.

Merak ettiğim, niçin erkeklerin bir günü yok belirli gün ve haftaların içerisinde. Kadınlara yönelik bu pozitif ayrımcılık ne zamana kadar devam edecek? Ne zaman erkeklerin yüzü gülecek? Biz bu makus talihimizi ne zaman yeneceğiz? Bizim bu çilemiz ne zaman sona erecek? Bu karanlık günlerin sabahı olmayacak mı?

Artık bu aşamadan sonra erkeklere pozitif ayrımcılık istemek lazım. Zaten bütün günler kadınların. Günlerinde ne zaman gün göreceğiz? Ayrıca bir de "Kadınlar Günü"ne ne gerek var? 

Evet, yılda bir kez de olsa "Erkekler Günü" istiyorum. Ayrıca bu yazım, günlerinde gün görmediğimiz tüm kadınların "Kadınlar Günü"ne armağan olsun. 07.03.2018, Ramazan Yüce, Konya 

Nev-i Şahsına Münhasır Bir Site Sakini

Bazı insanlar vardır ki, nev-i şahsına münhasırdır. Çevrenizde vardır mutlaka böyleleri. Değerini, çevresi takdir edeceği yerde bu tipler kendilerine olduğundan fazla bir değer biçer. Hal böyle olunca kimse yanına kolay kolay uğramaz, kendileri de başkasına  müdane etmez. Ne başkası kendilerini anlar, ne de kendileri başkasını. Toplum içinde yaşar gider. 

Evinden işine, işinden evine gider durur. İlim adamı olması hasebiyle zaman zaman sempozyum vb. nedenlerle yurt dışına gider gelir. Mahallede ve sitede ne bir kimseye gider, ne de kimse gelir evine. Evinin sırtına yeni bir komşu gelmişse "Kimsin, necisin, hırlı mısın, hırsız mısın, hoş geldin" demez. Keyfi çatarsa sitenin içinde, herkesin gelip geçtiği yerde, rüzgarlı bir havada mangal da yakar. Başkası dumanından, kokusundan rahatsız olurmuş, çocukların canı çekermiş, kime ne? Ev kendisinin değil mi? Dilediğini yapar? Kimden izin alacak, kimden çekinecekti? Kiracıdan mı? Güldürmeyin adamı!
*
Yeni aldığı evine taşınırken kimseyle vedalaşmadı. Zaten hoşgeldin de dememişti. Çünkü gelenler hep kiracıydı, ev sahibi olsa o zaman değişir, belki hoş geldin derdi. Emsali yok dediği eski evini satmaya kalktı. "Değerini vermiyorlar" diyerek satmaktan vazgeçti. Sonunda yüksek bir meblağla iş yeri olarak evini kiraya verdi.

Yeni kiracısı, komşunun düğünü mü var, rahatsız olur mu demedi. Bir ay boyunca takur-tukur evin içinde çalıştı durdu, matkap çalıştırdı. Merdivenlere ait sergiyi herkesin gelip geçtiği yere attı, aylarca durdu orada. Gidip çöpe atmadı. Meğersem ev sahibi, "Bunu atma, ben alacağım" demiş. Üzerinden kış geçtikten sonra gelip geçen biri, "atıver" dediğinden nihayet çöpe atılmış. Halbuki adam ne emeklerle almıştı zamanında onu. Yazık olmuş!
*
Evini iş yeri olarak verse de zaman zaman görünür. İşte o günlerden biri. Kimse girmesin diye tel ile çevirdiği bahçesindeki ağaçları budamaya gelmişti. (Sahi, mangalı niçin bu çevirdiği yerde yakmamıştı da sitenin içinde yakmıştı? Caddeye bakan bu yerde yakmış olsaydı işlek caddede arabasıyla gelip geçen ne kokusunu alır, ne de görürdü. İçeride yakmalıydı ki başta sırtındaki kiracı komşusu ve dolup gelen yine kiracı olan Suriyeliler kokusunu almalıydı. Bu fikri de İsraillilerin hapisteki Filistinliler, kokusunu alsın diye cezaevi penceresinin önünde mangal yaktıklarından esinlenerek almıştı. Ama güzel fikir! Belki de İsrailliler bunu örnek almıştı. Ama zamanında patentini almadığı için hak iddia edemiyordu.) Budadığını gelip geçenlerin yolu üzerine attı. Başkasının ayağı takılır düşer demedi. Çünkü o, ev sahibiydi. Sitede her türlü tasarrufu yapma hakkına sahipti. Rahatsız olan ya oradan geçmeyecekti, ya da alıp çöpün yanına atacaktı. Onu da mı beyefendi atacaktı? Ziraatçı olması hasebiyle budamanın piriydi, ama çöpe atmak onun görevi değildi. Sonra bulunduğu öğretim görevliliği ünvanına yakışmazdı. Bir defa o, site için bir şans idi. Ama muhit değerini bilmiyordu.
*
Akşam çarşıya çıkarken baktım, budanan dallar çöpe atılmamış, gelip geçilen yere paralel bir şekilde istiflenmişti. O mu yaptı, başkası mı bilinmez, ama en azından görüntü kirliliği duvarın kenarına itilmişti. Bunu neden yaptı? Bizim gibi aklı kıtlar onu anlamazdı. Belki de o odunları bir ihtiyaç sahibi götürüp doğalgaz kombisinde yaksın diye düşündü. Belki de kurumaya bıraktı. İleride bir gün gelir, yine eskisi gibi sitenin içinde mangal yakarım diye düşündü.
*
Sitemizin kadir kıymet bilmeyen insanları kıymetini bilemedi bu ilim adamı mangalcımızın. Umarım gittiği yeni sitede değerini bilen insanlar çıkar. Şayet bu eski komşumu çok beğendiyseniz, onunla komşu olma şansınız var. Zira yeni dairesinde bol miktarda satılık daire var. Elinizi çabuk tutsanız iyi olur. Çünkü ne demişti atalarımız, "Ev alma, komşu al."

Ben mi? Kendisiyle az da olsa konuşmuşluğum ve komşuluğum var. İtibarsa yeter bu kadar. Biraz da siz faydalanın... 07.03.2018, Ramazan Yüce, Konya