25 Ocak 2018 Perşembe

El işi çeyiz işinden Arapça öğrenmeye

Çocukluk ve gençliğimde genç kızların çeyiz hazırlama derdi vardı. Daha küçük yaştayken evliliğe hazırlık yapılırdı. Eli iğne tutmaya başlar başlamaz kendisine çeyiz işi öğretilirdi. Evinde otururken, gezmeye gittiği zaman yanında hep çantası olurdu. İçinde kokası, kanaviçesi, iğnesi, ipliği, mili olurdu. Birini bitiren diğer işe koyulurdu. Yeni işinin ne şekilde olduğunu bilmeyen, bilen bir büyüğünün yanına giderek modelini alırdı. El emeği, göz nuru bu işlemeler bittikçe yıkanır, ütülenir, çeyiz sandığına kaldırılırdı. Kızımızın nasibi çıkar da evlenecekse tüm bu işlemeler derlenir, toparlanır, çeyiz çakmaya gidilirdi.

Küçük ve genç kızlar evlilik öncesi evliliğe hazırlanırken anne ve nineler de oğul, torun, kız veya eşlerine çorap, takke, eldiven, kaşkol, kazak, yelek örerlerdi. Zaruri işlerini yaptıktan sonra kadın ve kızımızı bekleyen ev ödevi bu şekilde idi.

Şimdi genç kızların çeyiz işleri, büyüklerin ördüğü örme işleri hazıra bindi. Herkes hazır alıyor. Hasılı kız ve annelerimiz büyük bir yükten kurtuldu ve elleri boşa çıktı. Eli boşa çıkan ev kızı ve anneler gezdi dolaştı, güne gitti, sohbete gitti, Tv izledi. Ama ömür böyle gitmezdi ki... Üstelik eskiye oranla elleri tamamen boşa çıktı. Çünkü dün kadınların belini büken el işi artık hazır alınıyor. Ev işlerinin çoğunu otomatik makineler yerine getiriyor. Pekiyi bu kadınlar ne yapacaktı? Yeter ki istesinler. Zira onları oyalayacak bir iş bulundu.

Şimdi ev kızlarının veya ev hanımlarının en büyük uğraşı, Arapça öğrenmek. Gecelerini, gündüzlerini Arapça öğrenmeye veriyorlar. Yıllarını veriyorlar bunun için. Ne yeter diyorlar, ne diploma alıyorlar, ne de diploma veren var. Hocaları kim, bu işi ne kadar biliyor, ne kadar öğretiyor bilinmez. Meraklısı haftada bir arapça öğrendiği yeri boyluyor, öğrenci gibi ellerinde kitapları, defterleri, silgi ve kalemleri var.

Kur'an arapçası öğreniyorlar. Sarf, nahiv, avamil ne varsa başlayıp bitiriyorlar, sonra "Benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur" misali başa dönüyorlar tekrar. Ömrünü arapça okumaya vermiş değme kişilerin yapmakta zorlandığı i'rab yani nahiv öğreniyorlar. Üstelik Kur'an-ı Kerim ayetlerini i'rab yapıyorlar. Kim öğretiyor? Başlarındaki hoca, bir başka yerde öğrenci. Diğer hocadan öğrendiğini gelip başka yerde anlatıyor. Sabah öğrenci, öğleden sonra öğretmen yani.

İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyatlarda Arapça öğretmede sarf ve nahiv bırakıldı, modern ve pratik arapçaya önem veriliyor şimdi. Buralarda ise sarf ve nahiv tam gaz gidiyor. Bu ülkede 4 yıl İHO'da, 4 yıl İHL'de, 5 yıl ilahiyatlarda arapça öğrenenler bu dili doğru dürüst öğrenemedi. Belki şimdiki arapça öğrenme yerlerinde amatörce başlanan arapça öğrenme furyası sayesinde bu ülkede arapça bilenlerin oranında artış olur da, yıllar yılı Arapça eğitimi alan okullardaki öğrencilere ibret olur. Bizim zorunlu görüp öğrenemediğimiz bu dili bunlar merakından bizden önce öğrendi der ve utanırlar.

Öyle zannediyorum sizler de dün kadınımızın, kızımızın meşgalesini ve bugün kadın ve kızların meşgalesini sayemde öğrenmiş oldunuz. Bundan sonra ev kadınları veya ev hanımları, ev kızları ne iş yapıyor demezsiniz umarım. Bir de öğrenmenin yaşının olmadığını öğrenmiş olursunuz. 25.01.2018 Ramazan Yüce, Konya

Aydın Sorumluluğunu Taşımakta Zorlanan İçimizdeki İrlandalılar! *

Sınır güvenliğimizi tehdit eden PKK'nın Afrin'deki yuvalanmasını dağıtmak ve güney sınırımızı güven altına almak amacıyla Türkiye, adına 'Zeytin Dalı' dediği bir harekât başlattı. Başarılı bir şekilde de yürütülüyor. TSK'nın geçen Cumartesi günü başlattığı bu harekât, Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ı ve Çerkez'iyle tüm milleti bir araya getirdi. Dünya kamuoyunda da bu harekâta olumlu destek ve makul açıklamalar yapıldı. Buraya kadar her şey planlandığı gibi gidiyor. Ülke olarak biz, harekât başarılı olsun diye dua ederken, kimimiz bu operasyona katılmak için askerlik şubelerine dilekçe verirken, kimimiz Mehmetçik yesin diye ürettiği ve sattığı balı harekât bölgesine gönderirken operasyonun 4.gününde milletvekillerine gönderilmiş bir elektronik posta skandalı patlak verdi. Mektup bizi hiç yanıltmadı. İçimizdeki İrlandalılar'dandı.

Mektup, barış havarisi bir mektup. Ne var bunda diyebilirsiniz? İçeriğine baktığınız zaman gerçek niyetleri daha iyi anlaşılır. Güya “Savaşa karşılarmış, güvenliğimizi korumanın yolu, karşılıklı dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerinden geçiyormuş, bunun için de karşılıklı müzakere ve işbirliği yapılmalıymış, tecrübeleri bunu gerektiriyormuş. Türkiye’ye bir tehditte bulunmayan, Suriye toprağı olan Afrin’e silahlı müdahalenin bölgemize ve ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı getireceğini, Kürt yurttaşlarımızı da yürekten yaralayacağını biliyoruz.” şeklinde devam ediyor mektupları.

Neresinden bakarsanız sakat bir mektup, ayakları yere basmıyor bizim bu aydın geçinen kimselerin. Mektup sakat bir zihniyetin, Türkiye ile kavgalı bir kesimin iyi niyetten yoksun bir herzesidir. Kiminle karşılıklı ilişki kurulacak merak ediyorum. Karşı tarafta bir devlet mi var? Türkiye’yi PKK denilen terör örgütüyle aynı masaya oturup müzakere yapmasını öneriyor. Üstelik Afrin’dekilerle aramızda hiçbir sorun olmadığını ve Türkiye’ye bir tehdit olmadığını ifade ediyorlar yine mektuplarında. Güya tecrübelerinden bahsediyorlar. İnanın 15 yaşındaki çocuğa sorsan bunlardan daha tecrübeli olduklarını görürsünüz. Bu millet, Suriye topraklarının Öcalan’ın besleyip büyütüldüğü topraklar olduğunu, Beka Vadisi’nin PKK’nın yuvalandığı yer olduğunu çok iyi biliyor. Bugün yuvalandıkları Afrin’in Beka Vadisi’nden ve Kandil’den daha beter olduğunu göremiyorlar. Aslında görmek istemiyorlar. Üstelik harekâtın Kürt yurttaşlarımızı yürekten yaralayacağını ifade ediyorlar. Adam gibi baksalar, biraz sosyal medyayı takip etseler, Kürtler’in ekseriyetinin bu operasyonun arkasında olduğunu görürlerdi. Adıyaman’dan, Urfa’dan destek açıklamalarını bu millet hep gördü. Üstelik bu harekâtın Kürtler’e yapıldığını nereden çıkardınız? Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kuldan utanın. Son kırk yılımızda 40 bin can alarak Güneydoğu’yu yaşanmaz hale getiren, Kürtler’e kan kusturan, asker-sivil demeden herkesi doğrayan, Güneydoğu’yu cehenneme çeviren, güya Kürtler’in hamisi olduğunu söyleyen bu örgüt değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti’nin uzattığı kardeşlik projesini bir tarafa bırakıp yeniden kan dökmeye başlayan bu örgüt değil miydi? Boşuna uğraşmayın-Türk ve Kürklerin arasını açamazsınız. Zira et ve tırnak gibiyiz. Hasılı, mektup baştan sona tarihi bilmeyen, bu milletin kültür ve değerlerine yabancı olan kişilerin ele aldığı ve yeri spam olan bir elektronik postadır.

Kimmiş bu mektubu ele alanlar? İçlerinde eski vekil, eski bakan, sanatçı, yazar-çizer ve akademisyenin yer aldığı 170 kişi. Bize, kültürümüze ve değerlerimize tepeden bakan bu zihniyeti bu millet çok iyi tanıyor, içimizde istemeden çıkan ur gibi bünyemizde yaşıyorlar. Bunların ‘aydınlıkları, yazarlık-çizerlikleri, sanatçılıkları’ tamamen sözde. Aydın olmak, içinden beslendiği milletin çanağına pislemek değildir. Kusura bakmayın, Anadolu’nun okumamış, elleri nasırlı insanları sizden daha irfan sahibi. Siz olsa olsa diplomalı cahiller olursunuz. Bu memleketi sizden fazla düşünüyor o okumamış Anadolu insanı.. İşte bu zihniyetiniz dolayısıyla asla bu topraklarda muktedir olamayacaksınız. Siz değil miydiniz,(ya da zihniyetiniz) Gezi olayları dolayısıyla Avrupa gazetelerinde Türkiye devletini kötüleyen boy boy ilan veren. Siz kimsiniz biliyor musunuz? Osmanlı’yı çökertme görevini üstlenen tarihteki ‘Jön Türkler’in günümüzde uzantılarısınız.

Bir cümlede “Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu” söyleyen bu sözde aydın geçinenlerden zihniyet olarak farklı olmayan Türk Tabipler Birliğine söyleyeyim. Elinizin hamuruyla erkeğin işine karışmayın, doktorsanız doktorluğunuzu bilin. Bize savaşı öğretecek en son kişiler sizlersiniz. Siz hastalarınızla uğraşın. Evet; savaş, tasvip edilecek bir şey değildir, sözün bittiği yerdir. Uzattığımız zeytin dalına her defasında silahla karşılık veren bu örgüt, ölümlerden ölüm beğenmeyi çoktan hak etti. Kusura bakmayın, bu terörle mücadele sizin dediğiniz gibi “Savaş, bir halk sağlığı sorunu” değil, sizin için bir hazım sorunudur. Halka hazmı kolay haplar önermeden önce bu hazmı kolay haplarla önce kendinizi tedavi etmenizde fayda vardır.

Bu kadar barış havarisi kesilen bu yazarı, çizeri, doktoru bir defa da PKK’nın yaptığı terörü, canlı bombayı kınasalar hiç gam yemeyeceğim, bu insanlar ne kadar hümanist diyeceğim. 25/01/2018 Ramazan Yüce, Konya

* 27/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Sosyal medyada gördüğümüz her paylaşım ne kadar doğru? *

Günümüz iletişim çağında yediden yetmişe sosyal medyaya girmeyenimiz, kullanmayanımız hemen hemen yok gibidir. Kimi bol bol paylaşır, kimi yorum yazar veya beğenir, kimi girer ne var ne yok diye bakar, hiç iz bırakmadan girer çıkar. Kim hangi amaçla, ne şekilde kullanırsa kullansın, bugün sosyal medya hayatımızın bir parçası.

Sosyal medya günümüzde çok önemli bir ihtiyacı gidermekle beraber yerinde kullanılmadığı takdirde bir o kadar da tehlikelidir. Kimi insanları bilgilendirmek amaçlı doğru bilgi vermeye çalışırken kimi de amaç ve hedefine hizmet etsin diye dezenformasyona başvurmaktadır. Bir haberi çarpıtarak tüm dünyaya servis etmektedir. Amaç, hedefine giden yolda algı oluşturmak.

Sosyal medyada her gördüğümüz bilgiye hemen atlamamak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu âlemin doğru-dürüst bir etik değeri oluşmamıştır. Gazete ve televizyonların verdiği haberlerde bir haber kaynağı var iken bu medyada ise haber kaynağı belli değildir. Yediden yetmişe herkes haberin kaynağı olabiliyor. Sahte adresler açılarak insanlara istediğimiz şeyi söyletebiliyoruz. Bazı haberler vardır ki toplumu infiale sürükleyebilir. İnsanımız gördüğü her habere ilk önce acaba doğru mu, burada bir dezenformasyon var mı, açılan adres sahte olabilir mi diye şüphelenmekte fayda var. Benim ideolojime hizmet ediyor, rakibimi zor durumda bırakıyor diye gördüğümüz her bilgiyi mal bulmuş mağribi kesilmek doğru olmadığı gibi hiç etik değildir. Ben duyduğum, işittiğim her bir haberi özellikle sosyal medyadaki haberleri incelenmesi gereken ve ihtiyatla yaklaşılması gereken haberler olarak görüyorum. Bu konudaki ölçüm Hucurat Süresi 6.ayettir. Allah bu ayette, “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” buyurmaktadır. Bu ayeti kerimeye göre, hemen herkesin muhabir olduğu bu âlemde gördüğümüz haberleri başka bir kanaldan teyit etmek gerekir diye düşünüyorum.

“Çamur at, izi kalsın” psikolojisiyle yapılan haberler toplumu germekten başka bir işe yaramaz. Bu tür sansasyonel haberler aynı anda milyonlara ulaşabilmektedir. Araştırmadan paylaştığımız bir haberin yanlış olduğunu öğrendikten sonra haberin yanlış olduğunu düzeltmek çok zor. Çünkü yanlış çabuk yayılır ama doğrunun yayılması o kadar kolay değildir. Kimi gündemden haberdar olmak, kimi oyalanmak, kimi fikrini dikte ettirmek amacıyla kullanılan bu âlemin cılkını çıkarmamak gerekir. Herkesin onurunu korumak görevimiz olmalıdır. Sansasyona dayalı haber bir iftiradır, bir çarpıtmadır. Rakibine veya bir zümreye belden aşağı vurmaktır. İftira nasıl ayıp ve günah ise, doğruluğunu bilmeden paylaşmak da “Kişiye her duyduğunu aktarması, günah olarak ona yeter” kısmına girer. En hafifinden dedikodu ve gıybete girer. Bunun da tasvip edilecek bir yönü yoktur.

Ahlaki ve etik değerlerin ayaklar altına alındığı günümüzde bu sosyal medyayı kişilerin insafına ve vicdanına bırakmak doğru değildir. Meclis’in sansasyonel haberleri yayanlara karşı caydırıcı tedbirler almasında fayda vardır. Çünkü bu âlem, böyle giderse bugün beni, yarın seni yakar. Onulmaz yaralara yol açar. Olur olmaz her şeyi, doğru-yanlış paylaşanların yanına kar kalmamalı bu âlem. 24/01/2018 Ramazan YÜCE, Konya

* 10/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.