27 Aralık 2017 Çarşamba
Günaydın Türkiye! Günaydın yetkililer!
Çoğu konuşmamda "FETÖ, devletten kaç adım önde gittiğini, FETÖ'yle mücadele ederken çok dikkatli olmak gerektiğini, FETÖ'yle mücadeleyi sulandırmak için her yolu denediğini, gerçek FETÖ'cülerin içine masumları da karıştırabileceğini...bunun için soğukkanlı bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini, ortalıkta masum olduğunu söyleyen insanların olduğunu..." ifade ettim. "Masum falan yok, bunlar mağduriyet edebiyatı yapıyor. Bu tür konuşmalar FETÖ'yle mücadeleyi sulandırır" dendi.
Bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman'ın açıklaması, FETÖ'nün bir oyununu daha ortaya çıkardı. Günaydın Türkiye dedirtti. Başsavcı, "FETÖ’nün gerçek ByLock kullanıcılarının tespitini engellemek için 11 bin 480 kişinin GSM numarasının kullanıcılarının iradeleri dışında ByLock IP’lerine yönlendirildiğinin tespit edildiğini" söyledi.
Sayı, bir veya iki kişi değil. Tamı tamına 11480 kişi. İçlerinde içeride yatanlar da varmış.
Bu olay, FETÖ'yle mücadele ederken yoğurdu üfleyerek yememiz gerektiğini gösteriyor. Bundan sonra her adım atacağımızda bin düşünmemiz gerekiyor. Toptancı yaklaşımdan uzak durulmalıdır. Zira karşımızda teknolojiyi iyi kullanan, devletin kılcal damarlarına girmiş, ihanet hedeflerine hizmet etmek için her yolu mübah gören, takiyyeyi meşru gören sinsi bir yapı var.
Umarım masumluğu ortaya çıkan bu tür mağdurların acilen mağduriyetleri giderildiği gibi gönülleri de alınır. Allah devlete zeval vermesin, yetkililere de yardım etsin, FETÖ'nün oyunlarına düşürmesin. Ülkemizde en yakın zamanda suçlu-suçsuz ayrımı yapılsın. Aramızda güven ortamı oluşsun, barış havası essin. 27.12.2017 Ramazan Yüce
25 Aralık 2017 Pazartesi
Yurtlarda Görülen Tecavüz Vakaları *
İnsanlık tarihi kadar eskidir tecavüz ve istismar olayları.
Günümüzde mi çok artış gösteriyor, yoksa eskiden vardı da üstü mü
kapatılıyordu? Öyle zannediyorum eskiden üstü kapatılan bu tür istismar
vakaları günümüz iletişim araçlarıyla gün yüzüne çıkıyor/çıkarılıyor.
Gün geçmiyor ki bir ilimizden tecavüz ve istismar vakaları
gelmemiş olsun. Sanki sıraya binmiş gibi. Toplumda büyük bir infiale sebebiyet
veren bu tür menfur olaylar pek kesileceğe de benzemiyor. Fırsatını bulan
uçkurunu düşkünler insanımızın hayatını karartıyor, toplumu lekeliyor. Bu kadar
tepkinin olduğu bir ortamda bu tür olayların azalacağı yerde artarak devam
ediyor olması pek hayra alamet değil. Allah’tan korkuları olmayan bu sapıkların
-gördüğüm kadarıyla- toplumdan utanması da yok.
Günümüzde çocuğa yapılan istismar ve taciz olayları daha
bir ön planda. Nerede bir öğrenci yurdu var, buralarda bu tür vakalar meydana
gelebiliyor. Çoğunluğu da ilköğretim ikinci kademe dediğimiz ortaokul
talebelerinin başına geliyor. Anladığım kadarıyla sapıklara ekmek, küçük çocukların
yoğun yaşadığı yurt ortamlarında çıkıyor. Çünkü çocuklar korumasız ve başına ne
geleceğini bilmiyor. Öyle zannediyorum sapıklar bu ortamı iyi değerlendiriyor.
Pekiyi bu sapıkça hareketler böyle devam edip gidecek mi? Devletin, yurt
yetkililerini, anne ve babaların bu konuda ne tür bir tedbir düşündüklerini
merak ediyorum. Yoksa başa gelen çekilir diye köşemizde veya koltuğumuzda
oturmaya mı devam edeceğiz?
İşe yurt hayatı ve ortamından başlamak lazım diye
düşünüyorum. Yurtlar mercek altına alınmalıdır. Günümüzde yurt hayatı bir
zorunluluk mu? Olmazsa olmazlardan mıdır? Haydi diyelim ki yurtlar barınma
ihtiyacını gidermektedir. Üniversite öğrencisini anladım. Haydi her yerde lise
yoktur, liseli öğrenciler için de yurt düşünülebilir diyelim. Ortaokul çocuklarının
anne ve babasından ayrı ve uzak bir şekilde yurt ortamlarında kalması hiç
pedagojik değildir. Ki bugünkü ortaokula başlayan çocuklar geçmişin ortaokul
öğrencisi değildir. Çocukların fiziki gelişimine bakarak bunları ortaokul
öğrencisi olarak görmek yanlıştır. Fizîken boy-pos atan bu çocuklar zihin ve
beyin yönünden tam gelişmiş değildir. Daha hayatın ne olduğunu dahi bilmezler.
Ne işi var ortaokul talebesinin yurtta? Bugün en ücra köylerde bile ortaokul
var.
Hiç lafı, sağa-sola eğip-bükmeden ortaokul çağındaki
çocuklara ait ne kadar yurt varsa kapatılmalıdır. Bu yaştaki çocuğun yeri, anne
ve babasının yanıdır. Ya yaşadığı yerdeki okulda çocuğunu okutur, ya da
çocuğunun geleceğini düşünüyorsa imkanı olan yere evini taşır. Çünkü adı ister
yurt, ister kurs ne olursa olsun ortaokul öğrencilerinin barındığı yurtlar
sapıklar için iyi bir potansiyeldir. Bu yurt ortamı ister devletin olsun, ister
özel sektöre, veya herhangi bir cemaate ait olsun, acilen kapatılmalıdır.
Çocuğumuzu kurtaracağız derken kendimizin ve çocuğumuzun ömrünü, hayatını
ve geleceğini karartmayalım. Unutmayalım ki bugün başkasının çocuğunun başına
gelen, yarın benim çocuğumun başına gelecek demektir.
Değinmek istediğim ikinci bir yön ise cinsel istismar ve
taciz olaylarının meydana geldiği yurdun isminin basın yoluyla zikredilmesi,
fotoğrafının çekilip yayımlanması. Bu tür olaylar önce basına veriliyor, birkaç
gün yazılıp çiziliyor. Etraf yeterince koktuktan sonra ardından yayın yasağı
konuyor. Yurdun adının zikredilmesini, basına çıkarılmasını uygun görmüyorum.
Farz edin ki sizin çocuğunuz o yurtta bir öğrenci. Çocuğunuz tacize uğramadı.
Yurdun adı basına çıkınca senin çocuğunun o yurtta kaldığını bilenler sizin
çocuğunuza ne gözle bakacaklar? Çocuğunuzun yüzüne bakıp acaba demeyecekler mi?
Bu tür olayların üstü kapatılsın demiyorum. Sapığa ve ihmali
olanlara en ağır ceza verilsin, hatta tacizciye ilave olarak hadım cezası
uygulansın.
Değinmek istediğim bir başka husus, taciz olayı çıktığında
bir kesimin susması, savunmaya geçmesi veya görmezlikten gelmesi, diğer kesimin
“Bak bak! Yine bir cemaat yurdunda bir taciz skandalı” diyerek olayın üzerine
atlaması var. Bir başka zaman da diğerlerine ait bir yurt veya benzeri yerlerde
taciz olayı vuku bulunca diğer taraf sessiz kalırken bu tarafın saldırıya
geçmesi. Bu, senin tacizcin benimkini yener…Bak, bizi ayıplama! Bu tip olaylar
sizde de oluyor” demeye getiriyor.
Herkes şunu bilsin ki tacizcinin insafı yoktur. Şu kesim
yapar, bu kesim yapmaz demeye gelmez. Onların dinleri-imanları, uçkuruna
çalışmaktır; ceza falan vız gelir. Birinin hayatı kararacakmış, yarın bu iş
ortaya çıkınca herkese karşı mahcup olacağım diye bir dertleri yoktur. Zira
onların beyinleri uçkurlarına bağlıdır. Tilki gibidir onlar. Nasıl ki tilkinin
yüz planından 99’u horozu haklamak üzerine ise bunların da gecesi-gündüzü kimi
istismar edeyim diye düşünmekle geçer. 25/12/2017 Ramazan YÜCE
* 10/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 10/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
24 Aralık 2017 Pazar
"Müslümansan bunu paylaş"
Öyle zannediyorum, başlık garibinize gitmiştir. Gitmesi de lazım. Zaman zaman bu şekilde mesajlar gelir. Bazen özelden, bazen de genel bir paylaşım olarak ekranıma düşer. Size de gelirdir mutlaka böyle mesajlar. Sahi size böyle bir mesaj gelince siz ne yaparsınız? Burada mevzubahis olan benim Müslümanlığım deyip paylaşıyor musunuz? Yoksa benim gibi inadım inat deyip kulak ardı mı edersiniz?
Kimse kusura bakmasın ama kimsenin bir başkasının Müslümanlığını sorgulaması söz konusu bile olamaz. Hele bir paylaşımı yapmadığım takdirde asla ve kat'a kâfir olmam. Üstelik eksik de olsa din konusunda biraz mürekkep yalamış birisiyim. Kendimi bildim bileli bildiğim İslam'ın esasları da bellidir. Bu esaslar içerisinde böyle bir şart da yok. Hal böyleyken ne diye baskı uygulama yoluna gider bazıları? Tamam gönderdiğin şey ne ise senin için bir anlam ve önem arzedebilir, acilen paylaşılmasını gönlünüzden geçirebilirsiniz. Bunun yolu kendi sayfanızda paylaşıp herkesin okumasını veya izlemesini sağlamak olmalıdır. Benim arkadaş grubum fazla değil denirse paylaşımını herkes görebilir şeklinde değiştirebilirsin. Marifet, iltifata tabidir. İsteyen beğenir, dileyen yorum yazar, hatta sayfasında paylaşır. Kimsenin vatandaşın değer verdiği değerlerini bu şekilde baskı altına almaya kalkması doğru değildir. Sonra etin ne, budun ne ki "Paylaşmazsan Müslüman değilsin" diye fetva vermeye kalkıyorsun. Bu ne cesaret! Unutma ki yarım hoca kişiyi dinden çıkarır.
Sosyal medyadaki paylaşımlar sadece bununla sınırlı değil: "Türk'sen paylaş...Türk'sen zaten paylaşırsın. Beğendiysen bir kez paylaşır mısın? Nokta dahi olsa yorum yaz. Kaç kişi beğenecek bakalım..." gibi neler görürsünüz neler. Bu ve benzeri yollarla herkese baskı yaparak ne yapılmak isteniyor? Anlamış değilim. Açıkçası kaba veya nazik paylaştırma baskısı hissedersem ne beğendiğimi beğeniyor, ne yorum yazıyor, ne de paylaşıyorum. İnadım inattır. Paylaşmadığım için ne Müslümanlığıma halel gelir, ne de Türklüğüme.
Bir de açık veya gizli gruba ekleyenler var. Bunların niyeti de ne çok üyeye sahip olduklarıyla caka satmak ve kendi yazıp paylaştığını gruptakilere dayatmak. Başka da bir şey düşünemiyorum. Ne diyeyim Allah ıslah etsin. Allah'a yakın, bana uzak olsunlar... 24.12.2017 Ramazan Yüce
Kaydol:
Yorumlar (Atom)