4 Ekim 2017 Çarşamba

Dualarımız Niçin Kabul Olmuyor?

Müslüman için dua vazgeçilmezdir. Zira “Dua, müminin silahıdır. Bu yüzden duayı hiç eksik etmeyiz. Dua ederiz etmesine de sıkıntımız, duanın kabul olmayışındadır. Ya da duamızın kabul edilmediğine kendimizi inandırmamızdır. Aslında  "Allah kuluna üç şekilde cevap verir; 'Evet' der, istediğini verir; 'Hayır' der, daha iyisini verir; 'Bekle' der ve en iyisini verir..." fakat biz çoğu zaman bunun farkına varamayız.

Gerçekten hiç düşündük mü dualarımız niçin kabul olmuyor? Veya ettiğimiz dualarda bir sorun yok mu? Çoğu zaman emir verir gibi dua ediyoruz. Burada dua ediş şeklimizden ziyade dualarımız kabul edilmiyorsa bunun sebebini yine kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Aslında iş, samimiyette bitiyor. Ne kadar samimi isek o kadarını alıyoruz sanki. İşte size bir hikaye. Hikayeyi okuyunca ne demek istediğim sanırım daha iyi anlaşılmış olur.

Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.

Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için her gün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş.

Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya indirek olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.

Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi
bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler, “Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği” iddiasını da kabul etmemişler.

Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hakim dosyayı
dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:
"Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum," demiş. “Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati...!"


Hikaye sanırım bugünkü durumumuzu anlatıyor. Maalesef ettiğimiz duanın gücüne kendimiz inanmıyoruz, fakat kabul olmasını bekliyoruz. Genelev sahibi ise duanın gücüne inanıyor. Fazla söze ne hacet! 04/10/2017

2 Ekim 2017 Pazartesi

Eğitim ve Öğretimin Önündeki En Büyük Engel Beklentilerimizdir *


Türkiye'nin sorunu çok. Bazısı er veya geç çözülür, bazısını da çözmek bir yana kronikleşir iyice. Eğitim ve öğretim bunlardan biridir. Her gelen hükümet eğitim ve öğretime neşter vurmak için kolları sıvar. Getirdiği her sistem elinde kalır. Çünkü ölü doğar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 'Eğitim ve öğretimde istediğimiz noktaya gelemedik' açıklamasını yaptı geçenlerde. Malumun ilanı idi bu. Zaten memnun olan da yok bu ülkede. Milletçe her konuda ayrışsak da bir iyi yönümüz var, eğitim ve öğretimin iyiye gitmediği konusunda hemfikiriz.

Eğitim ve öğretimi düzeltmek için dünyanın en iyi sistemini de getirseniz, en iyi öğretmenleri transfer etseniz, en güzel bina ve derslikler yapsanız, derslikleri son modern teknoloji ile donatsanız, en iyi sınav sistemini getirseniz, sınavları kaldırsanız, en iyi okul türlerini ve en iyi üniversiteler açsanız başarı elde etmek mümkün değildir. Çünkü başarı ve verimin önündeki en büyük engel beklentilerimizdir. Biz bu beklentilerimizi doğal akışına bırakmadığımız müddetçe hiçbir zaman verdiğimiz/aldığımız eğitim ve öğretimden memnun olmayacağız. Bizde bu rahatına düşkünlük oldukça, her şeyi kendimize doğru yonttukça, sadece kendi doğrularımızı tam doğru kabul ettikçe yine mesafe alamayız. Meslek seçiminde çocuklarımızı kabiliyet ve yeteneklerine göre değil de kendi isteklerimizi dayattıkça bir arpa boyu yol gidemeyiz.

Meslek seçimimiz bile problem bu ülkede. Günümüzde ekseriyetimiz kabiliyetimize uygun, sevdiğimiz mesleği seçmeyiz. Nerede para varsa, imkanları daha iyiyse biz hep birlikte o tarafa yöneliriz. Fazla yorulmayı gerektirmeyen bir meslektir bizim gönlümüzde yatan. Fazla efor sarf etmeden, terletmeyen bir iş olacak bizimki. Bu yüzden aileler çocuklarının seçmeli derslerine bile müdahil olurlar. Sayısal zeka olmayan çocuklarına sayısal dersleri seçmesi için baskı bile yapar. Çünkü istihdam alanına göre meslek seçimimizi belirleriz. Ne okul beğeniriz, ne öğretmen, ne öğrenci beğeniriz, ne de veli. Kendimiz en iyilerine layık iken nedense hep kötülerin elinde kalmışız. Kafamızda oluşturduğumuz eğitim iyi değil imajı hayatımızın her safhasına sirayet eder. Beklentilerimize cevap vermez. Beğenmeyince de başarı bir türlü gelmez.

Öğrenci; “Ben fazla çalışmadan en kısa yoldan en iyi okulu kazanayım,” veli; “Çocuğuma öyle imkanlar sunayım ki sahasında bir numara olsun, öğretmenin istediği yardımcı kaynağı alayım, en iyi etüt ya da kurs merkezine göndereyim, özel hoca tutayım, çocuğum okula servisle gidip gelsin, istediği her şeyi alayım, yeter ki başarılı olsun, elini sıcak sudan soğuk suya değdirmesin, öğretmen çocuğuma bir şey yaparsa çocuğumu ondan korumak için elimden geleni yapayım,” öğretmen; “Evimin yanındaki en iyi okulda çalışayım, okulda dersimi veririm yeter, dersimin dışında etüt merkezlerinde çalışarak, özel ders vererek paraya para demeyeyim, dün doktorlar ne yapmışlarsa ben de aynısını yapayım, zira az para kazanmadılar”, okul yönetimi; şu öğretmenler yok mu çok iyi olsalar da okulumun çıtası biraz yükselse, başarılı oldukça toplantılarda göğsüm biraz kabarsa,” milli eğitim; “Müdür ve öğretmenler tam görevini yapmıyor, yapsalar ilimiz Türkiye’de bir numara olur,” Bakanlık; “Ne istediler de vermedim? Bina, derslik, akıllı tahta, para-pul verdim. Sınıfları etkileşimli tahta ile donattım, sürekli müfredat ve mevzuat değiştirdim, sınav sistemiyle oynadım, müdür ve yardımcılarını değiştirdim, ders kitabını bedava verdim, okullarda hafta sonları kurslar açtırdım, öğretmeni istediği yere atadım, veli ve öğrenciden bir şey istemedim, herkes zorunlu olarak okuyacak, dönemimde okur yazar oranı yükselecek,” yayınevleri; “Ne kadar yardımcı kaynak satarsam kâr,” kantinci; “Hazır müşteri ayağıma geldi, nasılsa öğrencilerin dışarı çıkışları da yasak, bana elleri mahkum, zaten ihalede yüksek fiyatla tuttum bu kantini, şöyle fiyatlara bir dokunayım,” okul kıyafetleri satan firmalar; “Okullar okul kıyafeti seçmeli ki sezonunda köşeyi döneyim, nasılsa okul idareleri ve veliler de yanımda…” diyor. Tüm bu yazdığım kesimler içerisinde istisnaları var. Onları tenzih ederim. Ama genel görüntü bu.

Gördüğünüz gibi herkesin beklentileri farklı. İç ve dış paydaşların bir hesabı var. Kimse eğitim ve öğretimi doğal akışı içerisine bırakmak istemiyor. Kendine doğru yontuyor. Herkes sorumluluğu başkasından bekliyor, taşın altına elini koymuyor. Sonuç sıfır, elde var sıfır. Madem olmuyorsa o zaman haydin sistemi yeniden değiştirelim. Zira hiçbir sistem beklentilerimize cevap vermiyor.

Ne zaman düzelir eğitim ve öğretimimiz? Beklentileri en aza indirgediğimiz, eğitim ve öğretimi doğal akışına bıraktığımız zaman...02/10/2017

*29/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
  





ABD Yeni Oyun Peşinde Olmasın! *

Terör bu sefer ABD'yi vurdu. Kendi halinde eğlenenlerin üzerine kurşun yağdı. Yazımı yazarken yapılan son açıklamaya göre 58 ölü, 500'ün üzerinde yaralı var.

Menfur cinayeti işleyip intihar edenin bir Amerikan vatandaşı olduğu açıklandı. Başkan Trump, "Kötülük, insanlığı hiçbir şekilde yenemeyecek" açıklamasını yaptı. ABD'li yetkililer saldırıyı DAEŞ’in yaptığına dair bir iz yok demesine rağmen saldırıyı günümüz marka terör örgütü DAEŞ üstlendi. Katilin “Aylar öncesinden Müslüman olduğunu” belirtti. Görünen o ki DAEŞ çok yönlü çalışıyor. Irak, Suriye ve Afrika’nın bazı ülkelerinde, dünyanın değişik ülkelerinde yaptığı terör eylemleriyle sesini duyuran DAEŞ, bunca işinin arasında ABD’nin bir eyaletinde yaşayan kişinin ne olduğunu dahi takip ediyor. Güya eylemlerini de Müslümanlık adına yaptığını söylüyor. Sevsinler sizin Müslümanlığınızı! Yaptığı her hareketi Müslümanlara dünyayı dar etmekte, yaşanmaz hale getirmektedir. Böyle Müslüman kardeşin olacağına akıllı düşmanın olsun daha iyi.

Halen olayın sıcaklığı devam ediyor. Bu tür eylemlerin azmettireni kolay kolay bulunmaz. Bakalım bu sefer şans kime gülecek? Biz yine bu olayın ardında kimin olduğunu bilemeyeceğiz. Çünkü kimin üzerine yıkılacağına yine ABD karar verir. İkiz kulelere saldırıyı kimin yaptığı bile belli olmadı. O zaman ihale el Kaide’ye yıkılarak ardından Afganistan işgal edildi ve bu işgal hala devam ediyor. Çoğu kimse bu kuleleri ABD’nin kendisinin yıktığını söyledi durdu. Mantıklı olmaya mantıklı. Çünkü ABD bir yere girmek için mutlaka bir gerekçe üretmek zorunda. Rahmetli Mahir KAYNAK, terörün arkasında kimin olduğunu öğrenmek istiyorsanız terörün kime yaradığına bakacaksınız, kim faydalanıyorsa onun işi” derdi açıklamalarında. Bu son saldırıda ABD derin devleti niye neyi amaçladı, kimlerin canını yakacak, bunu da zaman gösterecek. Çünkü oyun kurucu onlar, para onlarda, silah onlarda, dünyanın en iyi yetişmiş taşeron terör örgütleri onlarda. Dünyanın bir yerinde menfur bir olay olursa olayı bir maşası üstlenir, ardından ABD parsayı toplamaya gelir, devletlere haddini bildirir. Sömürge devam eder, işgaller olur,  kan ve gözyaşı akmaya devam eder, ABD de gemisini yürüten kaptan olmayı sürdürür. Maalesef beğensek de beğenmesek de bize dayatılan hayat bu. İyilerin sessizliğinde meydanı boş bulan kötüler, istediği atı oynatıyor ve cirit atıyor.

İşin garibi zaman zaman vatandaşlarına “Türkiye’nin Güneydoğu’suna gitmeyin, şu bölgesine uğramayın, çünkü terör saldırısı olacak” diye uyaran ABD’li yetkililer, kendi ülkelerinde meydana gelen terör saldırısının istihbaratını alamamış görünüyor. Benim burnumun dibinde ne olacağını bilen nedense kendi burnunun ucunu göremiyor. Başkanları Trump ise “Kötülüğün, insanlığı yenemeyeceğini” söyleyerek iyilerin safında olduğunu belli etti. Eksik olmasın. Ne de güzel uyuyor bu açıklaması Bakara süresi 11.ayetine…“Bunlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler.”

Son söz, her sözü silah ve kan akıtmak olan terör örgütlerine… Nerede, kime eylem yapacaksanız yapın ama hangi inanç ve milliyetten olursa olsun hıncınızı masum sivillerden almayın. Derdiniz kimle ise, canınızı kim yakmışsa gidin hıncınızı ondan alın. Ne istersiniz kendi halinde yaşayan insanlardan? Gerçi ben kime söylüyorum? Söylediğim kişiler; insanlıktan nasibini almamış, aklını ve vicdanını kullanmayan, başkasının kuklası olan maşalar. Onlar efendisi ne emrederse onu yapar. Benimki de laf olsun! 02/10/2017

* 04/10/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.