26 Eylül 2017 Salı

Çöp Sepetiyiz Sanki!

Hepimizin tanıdığı, arkadaşlık yaptığı kişi ve gruplarla ilgili zaman zaman "Ben onu tanıyamamışım, farklı bir yüzü varmış, ben çok safmışım, yıllar yılı beni uyutmuş..." gibi serzenişlerimiz olur. Çünkü insanoğlunun kendini gizleme yönü vardır.

İnsanlar bir kişi veya grubu iyi olarak tanıdığı zamanlarda onlar hakkında olumlu kanaatini açıklamış olabilirler. Gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra uzaklaşır, mesafe koyarlar.

Gel zaman git zaman bu insan önemli bir makama gelse birileri tarafından eski defterler açılır. Geçmişte ne düşündüğü, ne dediği, ne yazdığı bir bir ortaya dökülür. Sanırsın ki yazıcı meleği. Günümüzde FETÖ hemen hemen bu tiplerin belası durumunda. "Efendim şu makama getirmeyi düşündüğünüz bu kimse geçmişte Gülen hakkında şunu dedi, onu şöyle övdü, Abant Platformuna katıldı, dinler arası diyalog hakkında şunu söyledi..." şeklinde yazılır, çizilir.

Bu tipler herkesi kendisi gibi yunmuş yıkanmış sanıyor. Kimse kendisi gibi ileri görüşlü değil ki! Bu ülkedeki tek şanssızlığı hep kanmış ve kandırılmış insanların içerisinde yaşıyor olması. Tevazuundan olsa gerek. Bereket bu ülkeyi terk edip gitmiyor.

Bunlara göre herkes FETÖ'cü. FETÖ'nün hizmet hareketi olarak görüldüğü dönemde kim bunların önünden, arkasından geçmişse, sofralarına oturmuşsa, çocuğunu dershanelerine vermişse, gazetesine abone olmuşsa veya "Türkçe Olimpiyatlarını gözü yaşlı izlemişse, onların toplantılarına katılmışsa bu kimse katıksız FETÖ'cüdür. Sonradan "Ben bunları yanlış tanımışım, bunlar derviş görünümlü hainmiş" dese bile inanmaz böyleleri. Fayda da etmez zaten. Bu tiplerin işi-gücü geçmiş defterleri karıştırmak olur. Umarım iyi niyetlilerdir. Farz edelim ki iyi niyetli bunlar. Bu yaptıkları insan öğütmekten, bir insana töhmetle bakmaktan öteye geçmez. Ortalığı velveleye vererek kafalarda müphemler oluşturur. Elinde geçmiş söylenenlerin dışında o kişinin o yapıyla hala irtibatlı olduğuna dair yeni bilgi ve belge olsa gam yemeyeceğim.

Böylelerinin amacı üzüm yemek falan değil. Bu kimselere geçmişi bırakıp yeni şeyler söylemek lazım cancağzım demek lazım. Unutmasınlar ki geçmişi karıştırmak kedi ve köpeğin çöpü karıştırmasına benzer. Ne biliyorlar ki belki adam geçmiş yaptıklarına nedamet duymuştur. Bırakın da kimin, ne olduğuna devlet ve yetkili organları baksın. Sosyal medyadan, gazete köşesinden kimse ucuz mücahitlik yapmasın, insanların kafasında 'acabalar' oluşturmasın. Gerçeklerin bir kötü yönü var, er veya geç ortaya çıkar. Kendini gizleyen mutlaka kendini ele verir.

İnsanları yaftalamayın. Ya o kişi geçmişine sünger çekmişse, bugün o yapıyla bağını tümden koparmışsa ne yapacaksınız? O kişiye iftira atmış olursunuz. Ben bilmem ben hatayı kabul etmem, geçmiş de olsa bu adam odur, bak ben hiç hata yaptım mı diyorsa böyleleri, kusura bakmasın kimse kendisi gibi sütten çıkmış ak kaşık değildir. Keşke bunun gibi mükemmel olan biri kelaynak kuşları gibi aramızda dolaşacağına kendisi gibi yanılmayan, hata yapmayan birkaç kişi yetiştirseydi ülkeye en büyük iyiliği yapmış olurdu. 26.09.2017

Minibüste Malum Suriyeli Geyiği

Çarşıya gitmek için minibüsü tercih ettim bugün. En öne oturdum. Adalhan'a yaklaşırken şoför "Alaaddin'e gidecek Suriyeliler vardı. Burada inip yürüsün" dedi. İnen olmadı. "Suriyeliler, burada ineceksiniz...herhalde anlamadılar" dedi. Sonra arka tarafta oturanlardan biri "Alaaddin! İnin, buradan direk...direk" dedi ve eliyle Alaaddin tarafını gösterdi. Nihayet Suriyeliler indi.

Suriyeliler inerken yine arka taraftan bir kadın sesi dolmuşun sessizliğini bozdu: "Anlar onlar, anlamazlar mı? İşlerine geleni anlar bunlar. Dertleri, yanlış yerde inip kendilerini Alaaddin'e kadar attıracaklar. Bunların anlamadığı yok. Ganimet gibiler. Bizimkiler Suriye'de savaşsın, bunlar burada keyif çatsın. Bayrama gidip geliyorlar. Durmadan çocuk doğuruyorlar, en ufak bir şeyde tüm Suriyeliler bir araya geliyorlar..." dedi yüksek sesle. Şoför 'anlamadılar' dediyse de kadın "Hı anlamazlar?" diyerek konuşmasına devam etti kızgın bir şekilde. Kadın konuşurken en arkada oturan bir erkek söze girdi. "Hastane bunlarla dolu, her yer bunlarla dolu. Biz muayene olamıyoruz, bunlar oluyor. Bizimkiler orada ölsün, bunlar burada çocuk doğursun, gitmez bunlar. Niye gitsinler rahatları iyi. Beyşehir'de, Karapınar'da, Antep’te bir Suriyeli kalmadı. Hepsini attı oradakiler, temizlendi oralar" dedi. Erkek bıraktı, kadın aldı lafı. Epey sürdü bu ikili diyalog o kadar kişinin içinde.

Az sonra kadın inecek var dedi. İnerken başımı çevirip inen bayana baktım. Yaşlı bir teyzeydi inen. Gözünde gözlük, başında başörtüsü ile kayboldu az sonra. Dolmuş hareket ettikten az sonra da erkek indi. Kilosu o biçim biriydi. Dolmuşçu, "Konuşan erkek esmer vatandaşlardan" dedi. İyi ki ülkeyi bunlar yönetmiyor, dedim. Kalan birkaç kişiyle birlikte az sonra ben de indim.

Konu Suriyeli meselesi. İçimize o kadar işlemiş ki birbirini tanımayan iki kişi ortak noktada buluşabiliyor. Bereket uzun yolculuk değildi bizimkisi. Değilse içleri Suriyeli dolu olan bu iki kişi konuşmasına devam edecekti. Konuştuklarını görünce sanırsın ki bu iki insanımız ülke meselelerine hakim, ellerinde imkan olsa hemen çözecekler bu meseleyi. Herhalde ülkeyi bu ikisi yönetse gördükleri Suriyeli’yi kıtır kıtır keser. Kanları da berbat diye belki boğma yolunu tercih ederler. Sayıları çok olduğu için çocuk doğurmasınlar diye ilk önce hadım etme yoluna da giderler. Hiçbir şey yapamasalar bir parça ekmeği esirger, açlığa mahkum ederler. Bu hışım, bu düşmanlık, bu kin nedir anlayamadım. Okullarımız Suriye düşmanlığı adı altında ders verse inanın bu kadar Suriyeli düşmanı çocuk yetiştiremez. Sanırsın ki ülkedeki tüm Suriyeliler’e bu ikisi bakıyor, sanırsın ki kendi yiyeceği rızıklarını Suriyeliler iç ediyor. İçimizdeki Suriyeliler bir gitse ülkenin tüm sorunu bitecek. Keşke sayıları bu iki kişiyle sınırlı olsa hiç gam yemeyeceğim. Sadece Konya’yı dolaşsan bu ikisindeki nefret duygusunu taşıyan yüz binleri rahat bulabilirsin. Bu bakış açısı, bu konuşma sağlıklı bir bakış değildir, hiç hayra alamet değildir. Ortaokul seviyesindeki öğrencilere varıncaya kadar bu nefret duygusunu görmek mümkün. İçimizde yaşayan Suriyeliler’e karşı oluşan bu nefret duygusu bu şekilde devam ederse yarın Allah göstermesin en ufak bir çatışmada, anlaşmazlıkta konu nedir, ne değildir, kim suçlu demeden Suriyeliler’in üzerine çullanırız.

Niyetim burada Suriyeliler’i savunmak, onlara düşmanlık değildir. Suriyeliler’in içimizde olması arızi bir durumdur. İnşallah ülkelerinde sulh meydana gelir de hepsi memleketlerine çeker gider. Başkasının yaptığı kavganın, savaşın ceremesini bu ülke çekiyor. Suriyeliler bin katını çekiyor. Hangi birimiz iyi-kötü yerleşik hayatımızı terk edip terki diyar etmek isteriz. Aramızda Suriyeliler yaşıyor, dolaşıyor da çok mu mutlular? Onların niyetlerini okuyacağımıza anlamaya çalışsak, hangi birimiz içlerinden ne geçirdiğini bilebiliriz? Kimin çocuk doğurmasına sekte vurabiliriz. Dua edelim, Allah bu ülkeyi bize bağışlasın, onların başına gelen bizim başımıza gelmesin. Allah bizi bu şekilde imtihan etmesin. Şayet böyle bir durum başımıza gelirse ne gidecek yerimiz var, ne de bize kucak açacak yer.

Suriyeli düşmanlığı yapanlar! Öyle zannediyorum, onlara bugüne kadar zırnık koklatmadınız. Tercihinizdir, vermeyebilirsiniz. İçinizden onlara karşı kin de besleyebilirsiniz. Ne olur bunu dışarıya vurmayın. Yardım edecek olan etsin, etmeyecek/edemeyecek olan gölge etmesin. Yoksa bu gidişat bizi de götürür. Suriyelileri ayıplamayalım, içlerinde birkaç kişinin yaptığı kötülüğü tüm Suriyeliler diyerek toptancı hale getirmeyelim. Bu mültecilerle sorunu olanlar lütfen güvenlik kuvvetlerine haber versin. Çünkü içimizdeki bu nefret racon kesmeye kalkarsa çok kan akar. 26/09/2017



23 Eylül 2017 Cumartesi

Bir Gönül Adamıydı Hep

Yazılarında dert sahibi olduğu görülürdü hep. Nerede yazarsa çizgisini hiç değiştirmedi. Kim, ne der demedi. Çok güzel bir üslup kullandı. Kimseyi kırmadı, dökmedi. Zaten istese de beceremezdi. Zira mizacına tersti kırıp dökmek.

İstediği bir köşe idi derdini anlatabileceği. Kendisine kucak açılan her yerde yazdı. Siyasi ikbal peşinde koşmadı. Konuşması, yazması ve yaşantısıyla hep örnek bir kişilik sergiledi. İçinde bulunduğu camiasına leke gelmesin diye çabaladı. Yapılan hata ve yanlışlar varsa onları dillendirmekten geri kalmadı. FETÖ ile mücadelede yapılan yanlışlara dikkat çekti. Herkesin kaçınıp sakındığı, destek vermediği  bir ortamda FETÖ mağdurları varsa onları sayfasına taşıdı. Dilinin döndüğü kadar haklının, doğrunun yanında oldu. 

Mağduru ele almak, Müslümanca duruş sergilemek öncelikli konusuydu. Konjektör icabı çoğu kimsenin sesini çıkaramadığı bir ortamda Erbakan'ın yanında yer aldığını göstermek için 'Savunan adam' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısı çok ses getirdi. Yazıdan bugüne 20 yıl geçmesine rağmen yazısı unutulmadı hiç.

Tüm yazılarında sağduyu, basiret ve feraset hakim olan bu kişi 2017'de istenmeyen adam ilan edildi, yazısı yayımlanmadı, kendisine yol verildi. İşin garibi yazısını yayımlamayanlarla aynı düşüncedeydi. Bazı konularda farklı yol takip edilmesi gerektiğini söylemesine tahammül edilmedi. Tetikçiler devreye girip 'sus' dedi. Sonunda bileti kesildi. Git, istemiyoruz dendi kendisine. O da istenmediğini anladı ama belki dedi durdu. Sonunda yazısı yayımlamayınca istifasını verdi. 

Yaralı bir aslan misali kabuğuna çekildi; üzgün, kırgın ve incinmiş bir şekilde. Ona zor gelen kendi mahallesinin tahammülsüzlüğü. Onların attığı güle çok içerledi. Başkasının attığı taş ona hiç zor gelmedi yıllar yılı. Kendi mahallesinin tetikçileri üzerine gelip boğmaya çalışırken gazete sahiplerinin ve camiasının ileri gelenlerinin sessizliği onu derinden yaraladı. 

Yazık oldu bu yaşlı ve yaralı duayene. Ayıp edildi ona. Böyle mi olmalıydı? Mahalle ve camianın vicdanıydı. Yazıları, duruşu, bakışı, konuşması ve yaşantısı ile örnek bir kişilikti. Bu duruşa bile tahammül edemedi mahallesi. Ne yapıyorsunuz bile demedi. Üstelik  tetikçilerin önüne attı onu. Halbuki o, camiam zarar görmesin diye didindi durdu, ömrünü verdi. Karşılığı da kapının önüne konmak oldu. Çünkü dayanamadı tetikçilerin attı taşa.

Halbuki o, taş atmaktan ziyade topladığı taşları bir binayı inşa eder gibi insanın inşası için ilmek ilmek kullandı. Getirdiği taşların hiçbirini kimseye atmadı. Tetikçiler gibi kafaya, göze, kalbe nişanlamadı taşları. Soyadının gereğini yaptı hep.  Taşı gediğine koydu sürekli. Al sana kaya, nerene koyarsan koy demedi.

Merak ediyorum, mahallesindeki farklı ses ve eleştiriye tahammül edemeyenler başkasına neler yapmaz ki! Meydan tetikçi kalemlere bırakılmamalıydı. Gün, tetikçilerin günü olmamalıydı. Bu tetikçiler şunu bilsin ki insanlara korku vererek, onları susturarak, onlara hayat hakkı tanımayarak davaya hizmet edilmez. Kraldan daha kralcı olmalarına gerek yok. 

Bir söz de meydanı tetikçilere bırakıp racon kestirenlere! Siyaset böyle olmaz, farklı sese ve farklı söze tahammül edeceksiniz, eleştirilere kulak vereceksiniz, savunduğunuzda haklı iseniz muhalif sesi ikna edeceksiniz, meydanı tetikçilere bırakmayacaksınız. Bilin ki tetikçiler oy getirmez, götürür. Türkiye'yi baştan başa imar ettiniz, millet istemediği kadar hizmet gördü. Hizmetinizin gönüllerde taclanmasını istiyorsanız insana da yatırım yapın, gönüllere girin, onları küstürmeyin, "Ben yaptım oldu" demeyin. 23.09.2017