2 Temmuz 2017 Pazar

"Allah başa kadar sürdürsün!" *

"Allah başa kadar sürdürsün" söz bize pek yabancı değil. Belirli bir yöreye mi ait yoksa tüm Türkiye'de böyle mi söylenir bilmem. Ama bu söz Konya'da yaygın bir şekilde söylenir. Bilenler için tekrar olacak ama bu söz düğünlerde evlenen çiftlere söylenir. Evlenenleri tebrik ederken herkes "Allah başa kadar sürdürsün" der. Bunu duyan düğün sahipleri ve evli çiftler de 'Amin' diyerek duaya eşlik eder. 

Anladığım kadarıyla iyi dilek ve temenniyi ifade ediyor olmalı ki kimse olumsuz bir tepki vermiyor. Söyleyen razı, söylenen razı. Üçüncü kişi olarak rahatsızlık duyan benim. Türkçe ve edebiyatçı değilim. Onlar bu sözdeki inceliği mutlaka bilirlerdir. Cehaletime verin, ben bu sözden bir şey anlamıyorum. O zaman bende bir sorun var. Nedense bu sözü bu şekilde söylemek bana garip geliyor. Aslında bu söz "Allah sonuna kadar sürdürsün" demek olmalı diye düşünüyorum.  'Başa kadar...' sözü bende "Evliliğiniz baştan bitsin, başlamadan bitsin, biz evlendik bir şey göremedik, siz bari kendinizi yakmayın, işi baştan bitirin" demek gibi çağrışımlar yapıyor. Belki de çoğunuzun aklına böyle bir anlam gelmemiştir. Malumunuz ben cins biriyim; kelime, deyim, ifadelere farklı anlamlar yüklemede üstüme yoktur.

Cehaletimi cümle aleme ilan edercesine bu iyi dilek ve temenniyi gündeme aldım. Bu cümleyle ilgili bir bildiğiniz varsa öğrenmek isterim. Biliyorsunuz bilmemek değil, sormamak ayıp denir bizde. Şu anda benim yaptığım -sizden bu sözün hikmetini öğreninceye kadar- yarım yamalak bilgimle beyin jimnastiği yapmaktır. Acaba bu söz ile “Çiçeği burnunda evlisiniz, şu anda çok mutlu görünüyorsunuz. Bu baştaki mutluluğunuz evliliğinizin başındaki mutluluğunuz gibi hayatınız boyunca her daim devam etsin…” kastediliyor olmalı? Ya da sonuna kadar sürdürsün denileceği yerde galatı meşhur olarak başa kadar sürdürsün mü denilmiştir. Bu sözün ilk mucidini bilmiyoruz, bu sözü söylerken neyi murat etti onu da bilmiyoruz.

Tasası bana düştü nedense. Ne zaman bir düğüne katılsam çoğumuzun evlileri tebrik ederken söylediği bu söz dilimin ucuna gelir, ben de söylemek isterim. Her defasında ikilem yaşarım. Sonunda “Allah sonuna kadar sürdürsün” deyip işi bitiriyorum. Bu konuda tek kalınca “Acaba yanlış mı yaptım“ diye düşünmeden edemiyorum.

Biliyorum bana bıyık altından gülümsüyorsunuz. Şu adamın dert edindiğine bakın diyorsunuz. Siz ne gözle bakarsanız bakın. Ben isteyince kendime bir meşgale buluyorum. Siz bana yanacağınıza esas kendinize yanın. Allah kimseyi işsiz ve meşgalesiz bırakmasın. İyi de şimdi bu söz nereden aklına geldi derseniz, bir dostum sosyal medyada 27.evlilik yıl dönümünü kutlama fotoğrafını paylaşmış, ona iyi dilek ve temenni yazarken nedense aklıma bu söz geldi, yine ikilem yaşadım o anda. Kendisine sordum bu sözü. Az sonra diye beni atlattı. Elbette adam bu mutlu gününde bu sözün peşine mi düşecek? O, evliliğinin 28.yılını kutlarken bana da bu sözü ele almak düştü.

Sizden istediğim, “Allah başa kadar sürdürsün” sözü ile kastedilenin ne olduğunu biliyorsanız lütfen benimle paylaşın. Bakın sizden para-pul istemiyorum. Seni merakınla ve bu derdinle  baş başa bırakıyoruz, sana bu öğrenme mutluluğunu vermeyeceğiz diyorsanız, siz yine sessizliğinizi bozmayın. Bu durumda bana “Allah muhtaç etmesin” demek düşer. 

Not: Bu yazıyı yazdıktan sonra bir arkadaş grubu ile paylaşmıştım. Sağ olsun Sami SUNGUR arkadaşım bu sözle ilgili bir açıklama göndermiş. Demek ki öğrenmek isteyince oluyormuş bu işler. Açıklama: "Baş, ölümü temsil eder ölünceye kadar birlikte olun, bahtiyar olun, demektir. Ancak çiftlerin evliliği  en mutlu günleri olduğu için Anadolu irfanı ölüm  kelimesini kullanmamıştır. " Ben milletimizin bu irfanına bayıldım gerçekten. Teşekkürler Sami SUNGUR. 02/07/2017

* 05/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Ortak kaba kaşık sallamak *

Konya’yı diğer illerimizden ayıran özelliklerinden biri de düğün yemekleri. Unutanlar ve merak edenler için menüyü söyleyeyim: Yoğurt çorbası, etli pilav, bamya, zerde, irmik helvası ve içecek. Menünün yanında masraf, külfet, meşakkat, telaşe eksik olmaz düğün sahibinde.  Zoraki gülüşünün ardında ‘yemek yetti yetecek’ tedirginliğini yaşar düğün sahibi aynı zamanda.

Gelen davetliler onar onar oturtulur yuvarlak masalara.  Masalara sığmayan misafirler ya ayrı bir yerde bekletilir, ya da yemek yiyenlerin etrafında ayakta bekler. Sofraya oturan yoğurt çorbası ile  açılışı yapar. Ardından gelen etli pilavın haddi hesabı yoktur.  Pilav bittikçe tekrar istenir. Çatlayıp patlayıncaya kadar yenir. Sonunda göz de doyar ve lütfedilip kalkılır. Bunu ben anlatamıyorum. Ki bu anlatılmaz, yaşanır. Midelerimiz dile gelse ne çektiğini  daha iyi anlatır.

Konya düğünleriyle özdeşleşmiş bu tür yemek sünnet, hacı yemeği, iftar vb  sofralarımızın da vazgeçilmez yemeği artık. “Kilo yapıyor, yapsın; kalabalıkta iyi gidiyor deriz. Masraflı imiş, olsun; düğüne kalkan terleyecek,” deriz. Zaten kimse düğünü ne zaman yapıyorsun diye sormaz bu yörede. “Pilavını ne zaman yiyeceğiz?” der. Konya’nın bu yemek kültürü değişsin, kaldırılsın deme gibi bir düşüncem yok. Yemeksiz düğün cenaze evi gibi olur. Yerken de kendimizi unuturuz, hiç yiyesi olmayan eş-dost ile muhabbetine bile yer.
***
Bu düğün sezonunda Konya düğün yemekleriyle derdin ne senin diye aklınıza gelebilir. Benim derdim Konya’nın yemek çeşidine değil, yemek yiyiş şekline. Yani ortak kaba kaşık sallamak. Biz alıştık alışmasına da. Konya’nın dışından gelenler soframıza oturmuşsa biri yer biri bakar, işte kıyamet ondan kopar misali biz yiyoruz, onlar bakıyor. Niye bakıyorlar? Onlar oruç mu diye aklınıza gelebilir. Adamlar kurtlar gibi açlar. Canları gidiyor yemek yemek için. Nedense kaşığı ellerine alıp uzanamıyorlar tasın içine. Çünkü görmemişler ortak kaptan yemek yemeyi.
***
30/06/2017 günü Konya’mızda bulunan bir üniversite, fakültesinden mezun olan öğrencilerine yönelik yaptığı mezuniyet töreninden sonra öğrenci ve ailelerine düğün yemeği verdi fakültesinin bahçesinde. Tabir yerindeyse Türkiye’nin 81 vilayetinden misafirler vardı yemekte. Gelen misafirler masaları doldurmadan üçer-beşer kişi oturmuşlar onar kişi olması gereken sofralara. Çoğu davetliler ayakta. Bu Konya’nın raconuna tersti. Sonra üç-beş kişi bir masada nasıl pilav üstüne pilav yiyecekti. Sonunda dekan yardımcısının “Arkadaşlar! Boş masalara oturabilirsiniz” sözünden hareketle boş masalara oturuldu. Biz de iki masaya dağıldık. Oturacağımız masadakilere de “Oturabilir miyiz” diye izin aldık. Sağ olsun kabul ettiler. Masalarına geldiğimiz kişilerin konuşmasından Adıyamanlı olduklarını anladım. Fakat anormal bir durum belirdi orta yerde. Çünkü misafirlerimiz yemiyor; kah kalkıyor, kah oturuyor, kah eline kaşığı alıp bırakıyor, kah masaya yan oturuyor. “Niye yemiyorsunuz, yemekleri mi beğenmediniz, yoksa siz Abuzer Kebabı mı istiyorsunuz?” dedimse de adamlar açılışın bamya çorbasıyla yapıldığı tasa kaşık sallamadılar. Pilav ve helvadan biraz atıştırdılar. Adamların derdini anladım anlamaya ama benim yapabileceğim bir şey yok. Ortak kaptan yemiyorlar. Adıyaman’da çalıştığım için biliyorum, onlar düğünlerinde kuru fasulye ikram ederler ve herkes yemeğini tabldot usulü yer. Hasılı misafirlerimiz baktı, sofranın yarısını oluşturan biz Konyalılar yemeye devam ettik. Biz onları değil, onlar bizi ağırlamış oldular. Eşimin oturduğu sofrada da Elazığlı bir aile varmış onlar da aynı şekilde yememişler.

Bilmem anlatabildim mi Konyalılar derdimi! Düğün yemeği bize has, bu şekil ortak kaptan yemek de sadece bize özgü. Biz bundan zevk alıyoruz, ayrı kaptan yemek yemeyi de garipsiyoruz. Fakat gel sen bunu Konya dışından gelen misafirlere anlat.

Ne mi yapalım? Ne yapacağımız belli değil mi? İçimizde Konyalı yoksa arabaşımızı, düğün yemeğimizi ortak kaptan yemeye devam edelim. Ama içimize Konya dışından misafir gelmişse kendi adetimizi onlara dikte etmeyelim. Kaplarımızı ayıralım. Tamam pilav ortak kaptan yensin. En azından çorbaları ayıralım.  Yoksa bu gidişle “Gez dünyayı gör Konya’yı” misali Konya’ya gelenler aç be aç soframızdan kalkıp gününü görüp gidecek. Misafire göre ayarlayalım kendimizi. Misafiri kendimize benzetmeye kalkmayalım. Tanrı misafirinin ne zaman geleceği belli olmaz denirse o zaman gelin düğün vb yemekli organizasyonlarda tabldot usulüne geçelim. Doymayan kalkıp bir daha alsın. Ya da tekrar istesin. 01/07/2017

* 02.07.2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Ev hanımlığından ev erkekliğine doğru

Eskiden pek çok insanımız kızını okutmazdı. Kızını okutanların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bundan dolayı da eleştirilirdi. Anadolu insanının kızını okutmamasında diğer saiklerle beraber başörtüsü de başlı başına bir sebepti. Birkaç yıldır böyle bir sorun olmadığına göre kız-erkek fark etmiyor artık.

Vatandaş bir kalktı, pir kalktı. Şimdi kızlarını okutuyor, kızlarımız da okuyor. Üstelik erkeklerden iyi okuyor ve başarılılar da. Nerede bir mezuniyet varsa ilk üçte genelde kız öğrenciler başı çekiyor. TEOG'da, YGS'de, LYS'de, KPSS'de kızlarımız hep önlerde.

Hırs, azim, gayret, çaba, yarış...adına ne derseniz hepsi onlarda. Çoğunun elinde ders dışı kitap var okumak için. Konferans salonlarını onlar dolduruyor. İyi lise ve toplumda geçer akçe olan iyi üniversitelerin güzel bölümlerinde onlar var.

Eskiden kamuda erkeklerin içinde çalışan birkaç bayan olurdu.  Şimdi baktığın zaman hemen hemen her sektörde bayanların ağırlığı var. Eskinin tam tersine döndü. Şimdi kamuda bayanların içerisinde erkekler azınlık durumuna düşmüş. Birçok meslek bayan mesleği haline dönmüş durumda.

Birkaç ay önce katıldığım bir konferansta kız öğrencilerin arasına sıkışmış az sayıda erkek öğrenci görünce hayretime gitmiş, "Nerede bu erkek öğrenciler" demiştim. Bugün bir vesileyle tıp fakültesinden mezun olanların mezuniyetine katıldım. Gördüğüm manzara kız çocukları adına sevindirici olmakla beraber erkekler çocukları adına üzüntü vericiydi. Çiçeği burnunda hekim olanların üçte ikisi bayandı. Erkekler burada da azınlıktalardı. Başarıda erkeklerin esamesi de okunmuyordu. Bölümünü başarıyla sırtlayan ilk üç öğrenci içerisinde erkek yoktu.

Nüfusun yarısını oluşturan erkekler nerede gerçekten? Bu hızla giderse kızlar kamunun tüm hizmet alanlarını dolduracak. Buralarda çalışan erkek olursa sanki erkek kontenjanından girmiş olacak. Yine bu hızla giderse erkeklerin çalışacağı yerler, kızların tercih etmediği yerler olacak görünüyor.

Kızların okumasını, okudukları yerlerde başarılı olmalarını kıskanıyor değilim. Hatta onların bu başarma azmine gıpta etmiyor değilim. Benim serzenişim erkeklere. Kızlar çok zeki oldukları için başarılı olmuş değillerdir. Onlar düzenli, tertipli, hırslı ve  bilinçli çalıştıkları için erkeklere göre başarılılar. Çünkü hiçbir başarı tesadüf değildir. Erkekler hiçbir hedefi olmadan sosyal medyada gezmeye, dijital ortamda oyun oynamaya, kız arkadaş edineceğim diye kızların peşinde koşmaya devam ettikçe iyi okulda okuyamayacakları gibi iyi yerlerde görev alamayacaklar bu gidişle.

Kadınlar kamu ve özel sektörde çalışırken erkekleri daha zor ve ağır işlerde çalışma veya ev erkeği olma görevi bekliyor. Nasıl ki ev işlerini yapan yapanlara ev hanımı dendiği gibi ev işlerini yapmak zorunda kalan erkeklere de “Ne iş yapıyorsun” dendiği zaman “Ev erkeğim” cevabı alırsak şaşırmayalım.
Burada anne ve babalara da bir çift sözüm olacak. Erkek çocuğu diye yüzlemeyin çocuklarınızı. Onları aşırı korumacılıktan kaçının. Bir evin bir oğlu misali her istediğini almayın, yaşlarına göre sorumluluk verin çocuklarınıza. Yoksa okumayan kız çocuğunun evde ailesinin yanında oturduğu gibi çocuğunuz yanında oturmaya devam eder, haberiniz olsun. Bu millet kızın evde oturmasına alışkındır, ama erkeğin evde annesinin yanında oturmasına hiç alışkın değildir.

Bitirmeden bir çift söz de erkek çocuklarına söyleyelim. Neyinize güveniyorsunuz? Hepinizin babası fabrikatör mü? Sizin kızlardan zeka bakımından ne eksiğiniz var? Gelin aklınızı başınıza alın. Bu gidişiniz karnınızı doyurmaz. Hayatınız boyunca pişmanlık duyacağınız kaçamak okuma işinden vazgeçin; gecenizi, gündüzünüze katın, bilinçli bir şekilde çalışın. Böyle giderseniz evliliğiniz bile riske girer. Çünkü erkekler kendi statüsü altındakilerle evlenir de bayanlar kendi statüsü altındakilerle evlenmezler. Bırakın gezmeyi, dolaşmayı; oyun oynaşı. İleride işsiz güçsüz kaldırım mühendisi olmak istemiyorsanız derslerinize odaklanın. 01/07/2017