5 Haziran 2017 Pazartesi

Ramazan ve ben *

Geçen yılın ramazan başlangıcı olan 6 Haziran aynı zamanda benim doğum günümdü. Ramazanda doğduğum zaman ailem isim bulmada zorlanmamış, birçok ailenin yaptığı gibi, “Bunun adı ramazan olsun” demiş. Geçen yıl ramazanın başlangıcı dolayısıyla kendi sayfam olan blogspotumda (http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/06/ramazann-ilk-gunu-ben.html) ramazanla ilgili yazdığım yazıdan bir kesit paylaşmak istiyorum:

06/06/2016 tarihi itibariyle 219.213 kişi Ramazan ismini kullanıyormuş. Türkiye'de en fazla kullanılan 58.isim. Sözlüklere göre ‘ramaz’ kökünden türemiştir. Yanmak manasına geliyor. Güneşin sıcaklığının şiddetinden gayet kızmasıdır ki böyle pek kızgın yere ‘ramda’ denir.  Bu aya ‘Ramazan’ denmesinin bir sebebi; bu ayın günahları yaktığıdır. Elmalı Hamdi Yazır'a göre bu ayda açlık, susuzluk hararetinden ıstırap çekilir. Veyahut oruç hararetinden günahlar yakılır.  Ayrıca yaz sonunda güz mevsiminin başlangıcında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen ‘ramadiyun’ mastarından gelir. Bu yağmur yeryüzünü yıkadığı gibi şehr-i Ramazan da ehl-i imanı günahlardan yıkayıp kalplerini temizlediği için bu isim ile isimlendirilmiştir. 

Özetlersek Ramazan: Yanmış, kızarmış, kızgın, yağmur anlamlarına geliyor. Bugün malumunuz Ramazan ayının ilk günü idi. İlk günde yakmadı. Hava bulutlu ve hafif rüzgarlı idi. 17 saati aşkın oruçlu olduk, ilk gün  teğet geçti, halen yakmadı. Susatmadı. Başı rahmet deniyordu. Bu akşam rahmetine de kavuştuk. Teravihe giderken ıslattı bizi.  İnşallah rahmeti daim olur bizlere.

219 bin isimden % 90'ı bu ayda dünyaya geldiği için bu ismi almıştır. Diğer 10'luk bir kesim baba ya da dedenin isminin verilmesinden ibaret olsa gerek. Ben de bugün yani Ramazan ayında doğduğumdan bana,  bu isim verilmiş. İsmimle müsemma olmuşum: Yanmış, sararmış, susamış, kızarmış görüntüm tam Ramazan'ı ifade ediyor sözlük anlamı itibariyle. Hatta öyle ki; kimine göre kırmızı, kimine göre sarı, kimine göre turuncu, kimine göre havuç renkli saçlarım alameti farikam olmuştur. Saçlarımın şimdilerde ağarmış olması sizi yanıltmasın... Hatta saçımın rengi yüzüme de vurmuş……Doğum günümle Ramazan'ı karşıladım. Rabbim nefsime ağır gelen nice ramazanlara ulaştırmayı ve bu ayda samimi bir şekilde oruç tutmayı nasip etsin cümlemize.”

Hasılı, siz yılda bir ay ramazanı yaşıyorsunuz. Ben hem ismim, hem ruhen, hem de fiziki yönümle 12 ay bu mübarek ramazan ayını yaşıyorum. Kışın üşür, yazın da yanarım. Hele bir Güneş görmeye görsün yüzüm. Kırmızı yüzüm kıpkırmızı olur. Günlerce yanmış yüzümü iyileştirmek için uğraşırım… İsim olarak sayımız fazla olduğu için bir yerde biri ‘Ramazan!’ diye seslense kime sesleniyor diye en az  birkaç kişi birden bakarız. İsmimi duyan, rengimi gören de aynı zamanda ramazanı yaşamış olur. Bereket, ramazan bu sene tıpkı geçen ramazan gibi serin geçiyor, Güneşiyle fazla yakmıyor. En azından ramazanın şu ilk on günü böyleydi. İnşallah geri kalan günler de bu şekilde geçer. Allah her zorlukla beraber bir kolaylık veriyor. Yeter ki sabretmesini bilelim, böylece muradına ereriz.

Bu vesileyle ramazan; adına uygun olarak verdiği açlık, susuzluk hararetiyle günahlarımızı yakar inşallah! Yağan yağmurlarıyla bizleri günah kirinden temizler! Kalplerimizi iman ile mutmain kılar! 05/06/2017

* 07/06/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

"Büyük mü, küçük mü?"

Belediyelerimizin hizmetlerinden birisi de tuvaletlerin bedava olması. Çarşının birçok yerinde görebilirsiniz. Yan tarafta gördüğünüz resmi bugün Zafer Meydanında çektim. Epeydir geçmiyordum oradan. Ne zaman yapıldı bilmiyorum. Ama o bölgedeki insan yoğunluğunun ihtiyacını giderecek türden bir yer olmuş. Belediyelerimizin yeni hizmet anlayışında wc'lerden para almak yok artık. Üstelik içerisi de bakımlı mı bakımlı.

Çok değil 8-10 yıl öncesinde Konya'daki tuvaletlerin Çıkrıkçılar içindeki wc hariç çoğu paralı idi. Vatandaş ihtiyacını karşılamak için mutlaka para ödemesi gerekiyordu. Çünkü her tuvaletin girişinde tuvaletin temizlik işlerine bakan kişi oturur olurdu. Çıkışta parasını alırdı. Bazıları kolonya tutar ve peçete verirdi yaptığı hizmete karşılık. 

Tuvalet ihtiyacından sonra ödenen paranın bir ehemmiyeti yoktu.  Ama kiminin parası vardı, kimin yoktu. Kim akıl ettiyse para alınmaktan vaz geçildi. belediyeleri bu hizmetinden dolayı tebrik etmek lazım. Belediyeler bu şekilde amme hizmeti verirken biz bu hizmeti takdir ederken üzümünü yediğimiz bu bağ kimin diye sormazken belediyelerimiz kaz gelecek yerden tavuğu esirgemediğini de düşünmek lazım. Bize buraları bedava yapan belediyelerimiz evlerde kullandığımız suların yanında aldıkları yüksek atık-su bedelleri onlara yeter de artar bile. Neyse bu konu ayrı bir konu.

Ben bugün Zafer'deki ücretsiz wc levhasını görünce çocukluğumdaki ücretli wc'lerin kapısında yazılı olan wc fiyatları aklıma geldi. Gerçi paramız 8-10 yıldır epey değişti ama bugünün parasıyla söyleyelim. "Büyük 1 TL, Küçük 50 Kuruş" yazılı idi. Yani tuvalet ihtiyacının büyüğünün fiyatı ayrı, küçüğününki ayrı idi. Bugün çoğumuzun Teksas Durağı diye bildiğimiz Alaaddin otobüs duraklarının karşısında bugünlerde olmayan bir tuvalet vardı. Orada yazıyordu fiyat listesi. Bazı yerlerde yazmazdı ama görevli çıkarken sorardı: "Büyük mü, küçük mü" diye. Söylediğine göre fiyatını keserdi.

Bugün hatırlamadığımız bu "Büyük mü, küçük mü" sözünü her tuvalete girişimde hatırlarım. Garibimize gitse de mantık doğru idi. Çünkü büyüğün temizlik masrafı ile küçüğünki bir olur muydu?

Sahi büyük mü yaptınız, yoksa küçük mü? 05/06/2017

Belediyeler asli vazifesini yapmalı!

Çocuklarımızı camiye çekmek amacıyla Türkiye çapında zaman zaman kampanyalar düzenlenmektedir. Her bir kampanyaya da ödül verilmekte. Bu sene bu kervana Selçuklu Belediyesi de katıldı. Kampanyanın adı: "Güle oynaya camiye gel...40 gün camiye gel, bisikletini al!"

Yan taraftaki afişte gördüğünüz gibi kampanyanın hangi tarihlerde olacağı, başvuruların nereye, hangi tarihte yapılacağı yazılı. 7 ve 17 yaş aralığını kapsayan kampanyada 40 gün boyunca sabah namazına gelen çocuğumuz Belediyemiz tarafından bisiklet ile ödüllendirilecek.

Görüntü güzel, kampanya güzel, hediye de güzel. Amaç çocuklarımızı camiye alıştırmak. Zira "Namaz müminin miracıdır." Kampanyada süre olarak 40 gün belirlenmiş. 40 rakamı da gereksiz yere seçilmemiş. Zira vücudun yapa yapa alışkanlık haline getirip sürekliliği amaçlamakta anladığım kadarıyla. Fıkra olarak anlatılır. Bektaşi'ye sormuşlar, "Niçin namaz kılmıyorsun" diye. Bektaşi de "Kılasım gelmiyor" demiş. "Sen 40 gün kıl, bir daha bırakamazsın, sürekli kılarsın" dediklerinde Bektaşi, "Siz kırk gün bırakın bakalım, bir daha başlayabilecek misiniz" demiş. Fıkra bu. Olmuş mu olmamış mı bilmem. Ama fıkranın içinde geçen 40 kavramı önemli burada.

Kampanyayı başlatanların iyi niyetinden şüphem yok. Niyetleri, gençleri daha çocuk yaşta iken camiye, cemaate alıştırma olsa gerek. Eğer kampanyanın bitiminde çocuklarımız yine camiye gelmeye devam ederlerse kampanya amaca hizmet etmiş olacaktır. Kampanyada niyet halis, inşallah sonucu da hayır olur diyelim.

İzin verirseniz iyi niyetle başlanacak olan bu kampanyayı eleştirmek istiyorum. Kampanya için konan ödül yüksek bir defa. Burada manevi değeri büyük sembolik hediye ve ödüller tercih edilebilirdi. Zira mevzu bahis olan namaz ve bisiklet. Bir menfaat ilişkisi söz konusu. Son zamanlarda yapılan yarışma vb etkinliklerde ödülün çıtası epey yükseltildi. Aynı amaca hizmet eden farklı STK'lar hatırı sayılır bir şekilde birbirleriyle yarışırcasına ödüllü kampanya ve yarışmalar düzenlemeye başladı. Hepsinin hitap ettiği alan ise öğrenciler. Yarışmayı gören öğrenci, "Ödülü ne" diye sormaya başladı. Hediyesi düşük olan yarışmalara pek itibar etmedi anlayacağınız. Öğrenci yarışmalara kendini yetiştirmekten ziyade ödülü kapmak için girer oldu. Ödülü düşük olan yarışmaları es geçer oldu. Burada bir menfaat ilişkisi ön plana çıkmaya başladı. Ödül yoksa ya da ödülün maddi değeri yüksek değilse pek itibar görmüyor. Belediyenin başlattığı kampanyada da ben böyle bir sıkıntı görmekteyim. Yarın çocuğumuza namazını kıl desek belki de çocuğumuz, "Karşılığında ne ödül var" diyecek. Çocuk yapacağı işte -tabir yerinde ise- bir rüşvet bekler duruma gelebilir.  Anlatmak istediğim ödülün çıtası yüksek olmamalı.

İkinci bir eleştirim, kampanyanın belediye tarafından organize ve finanse edilmesi. Bu işi -eğer illaki yapılması gerekiyorsa- belediyeler yapmaktan ziyade STK'lar yapmalı diye düşünüyorum. Belediyeler asıl vazifelerini yapmalı, belediyenin imkanlarını bu şekilde harcamamalı diye düşünüyorum. Belediyeler yapacağı etkinlik, düzenleyeceği kampanya ve yarışmalarla haber olacağına asıl vazifeleri olan şehir planlayıcılığı üzerine eğilseler daha iyi olur. Şehrin yeni yollara ihtiyacı var mı, alt yapımız tamamlandı mı, trafiğin akışı nasıl, şehrin su ve ulaşım durumu nedir, niçin yaptığımız asfalt uzun ömürlü olmuyor, neden sık sık kaldırım taşlarını değiştiriyoruz..gibi konulara kafa yormalıdır. Bize yaşanabilir sorunsuz bir şehir bırakmanın ve ölmez eserler vermenin yollarını aramalıdır.

Hani bir şemsiye tamircisi, yazdığı şiirleri "Nasıl olmuş, bir inceler misin" diye  ünlü şaire göndermiş, Şair şiirlere bakınca şemsiye ustasına şiirleriyle birlikte bir de not yazmış: "Efendim! Siz sadece şemsiye tamirciliği yapınız, başka bir işe karışmayın" demiş. O hesap belediyelerimiz de sadece kendi işleriyle uğraşsalar daha iyi olur kanaatindeyim. 05/06/2017