8 Mayıs 2017 Pazartesi

Bu Dünyada Bir Derdim Olmasın İstiyorsan...

Bu dünyada bir derdim olmasın, herkesle iyi geçineyim ve keyfime bakayım, diyorsan:

1.Asla doğru bildiğini söyleme!
2.Hayatı, insanları, kurulu düzeni akışına bırak, asla eleştirme!
3.Herkese gülücükler dağıt, tebessüm et!
4.Fazla konuşma, mümkünse hiç konuşma!
5.Amirlerinin her yaptıklarında hatta yanlışlarında bile hep bir hikmet ara!
6.Suyun akıntısına git, suyu temizlemeye çalışma, rüzgara doğru işeme!
7.Burnun iyi koku alsın, devamlı etrafı kokla, gelecek nerede ve kimde ise kendine orada rol biç. Asla kendin olma. Birileri ne istiyorsa, nasıl olmanı istiyorsa o şekilde başkası ol. Kraldan fazla kralcı ol. Bir tehlike anında da gemiyi ilk terk eden ol ve diğer gemiye bin!
8.Her doğruyu her yerde söyleme, hep maslahatı gözet.
9.Devlet malını yetim malı olarak görme, deniz olarak gör.
10.Yoluna devam ederken geriye dönüp bakma, hep ileriye bak. Düne tenezzül etme, düşene hiç acıma. Merhametli olduğunu göstermek istiyorsan -ki prim yapar- dilden üzüldüm, de. Hatta vurabilirsen vur tekmeyi, gitsin.
11.Yaptığın işin reklamını öyle iyi yap ki balık bilsin, yer ve itibar edinmen daha kolay olsun. Ehliyet isteyeni gerekirse sürücü kurslarına gönder.
12.Büyüklerinle hep iyi geçin, kaşın üstünde gözün vardır, deme.
13.Hiçbir şeyi dert edinme, karnın daima geniş olsun. Düğün evinde oyna, cenaze evinde ağla.
14.Hiç düşünme, deneni ve verileni yap. Özgüven sahibi, onurlu özgür bir birey olmaktansa kolektif aklın güdülen ya da gütme görevi verilen bir bireyi ol.
15.Hiç için olma, hep dışın ol. Yani olmanı istedikleri gibi ol. "Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün" sözüne hiç itibar etme. 08.05.2015

7 Mayıs 2017 Pazar

Estetik furyasına kapılmayalım!

Yan taraftaki resmi sanırım haberlerde çok miktarda görmüş olmalısınız. Resmin sol tarafındaki görüntü kızımızın orijinal hali. Sağ taraftaki ise estetik sonucu geldiği durum.  Güzelleşme uğruna içine düştüğümüz ahvali resim ayan beyan göstermekte. Çok bir şey söylemeye gerek yok.

Haber 7'nin verdiği bilgiye göre "Türkiye'de yılda 50 bin kişi estetik operasyonu yaptırıyormuş. Hollanda, Almanya, Fransa ve Belçika'da yaşayan kadınların gözdesiymiş ülkemiz.  Dünyada estetik yaptırmada 9.sıradaymışız. Bu ameliyatlarda zaman zaman estetik kazaları da olmuyor değilmiş." Bu verilen bilgi öyle zannediyorum, kayıtlara geçen resmi bir bilgidir. Gayri resmi yapılan estetik operasyonları bu istatistiki bilgilere dahil olmasa gerek. Burada Türk insanının hakkını da teslim etmek lazım. Birçok alanda sonlardan birinci olurken insanımızın estetik yaptırmak suretiyle dünya sıralamasının ilk dokuzunda yer almamızdaki katkısı yadsınamaz.

Estetik en fazla yüz, burun, kalça, göğüs vb. yerler için yapılmaktadır. İnsan niçin estetik yaptırır? Herhalde güzel olmak ve güzel görünmek içindir. Değer mi güzelleşme uğruna insanımızın bıçak altına yatmasına? Bu, "Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü" prensibine aykırı bir durumdur. Kişinin kendisini beğenmemesidir, fıtratı zorlamasıdır, doğallığı yok etmesidir. Ustasını beğenmemektir. Kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmasıdır. Maskeyle dolaşmasıdır. Canını ve sağlığını tehlikeye atmaktır. 

Din, kişinin toplum içerisine çıkmasını engelleyen, acı çektiren, psikolojisini bozan ve sağlık vb nedenlerle estetiğin yapılmasına izin verir. Güzellik uğruna yapılan estetiklere cevaz vermez. Hoş, estetik yaptıranlardan çoğunun dini kaygı taşıdığını da düşünmüyorum. Şayet böyle bir endişe olsaydı, ülkemizde estetik ameliyatlarının oranı bu kadar fazla olmazdı. İnsanımızın çöplüklerden ekmek topladığı, dünyanın açlıkla boğuştuğu bir dönemde başkasına caka satmak için bir kısmımızın güzelleşme uğruna canını tehlikeye atacak şekilde bıçak altına yatmasının hiç makul bir izahı olamaz. 2009 yılında  oğlumu burun ameliyatı yaptırmak için bir KBB uzmanına götürdüm. Çünkü nefes almada zorlanıyordu. Doktor, ameliyat yapmadan önce estetik de önerdi bize. Doktora, düşünelim diyerek çıktık. Oğluma "Ne dersin evlat! Doktoru dinledin. İstiyorsan olabilirsin" dedim. Daha 18'ine yeni girmiş oğlum: "Olmaya olalım ama din cevaz verir mi buna" dedi bana. "İyi düşündün evlat, din buna izin vermez" dedim. Estetik faslını bu şekilde kapatmış olduk. Bu duyarlılığından dolayı hani gıpta etmedim değil oğlumla.

Giderek artan güzel olma furyası daha başımıza neler açacak? Bunu da zaman gösterecek. Güzelleşme o kadar aklımızı almış olmalı ki, insanımızın gözünü kör, kulağını sağır, basiret ve ferasetini de kapatmış. Sadece açık olan cebi. Güzelleşme budalalığı yüzünden kendisinden servet istense öyle zannediyorum kesenin ağzını açacak. Biz, huyunu, suyunu beğenmediğimiz kişilere "Kendini beğenmiş" deriz. Bu tipler kendini de beğenmiyor olmalılar ki bıçak altına yatıyor. Bu tiplerin aklı bir karış havada. Akıl olmayınca işinin ehli mi değil mi demeden hemen elini cebine atıyor ve ameliyat masasına yatıyor. Kimi berberi buluyor, kimi de kasabı. Yeter ki güzelleşsin. Yukarıdaki resimde göründüğü gibi arayan buluyor. Kimi güzelleşiyor, kimi de organını kaybetmekle karşı karşıya kalıyor. Böylece haberlere konu olup Türkiye gündemine oturabiliyor. 

İnsanımız hiç olmadığı kadar süslenmeye, estetiğe, makyaja, dövme yaptırmaya para harcıyor. Parasını temel ihtiyaçlardan ziyade gereksiz harcıyor. Kimimiz aç yatarken kimimiz de parasıyla keyfini ve sefasını sürmeye çalışıyor. 

Adana'da meydana gelen bu dudak operasyonu bu yolda efor sarf eden özellikle bayanlar için ibretlik bir vakadır, kulaklarına küpe olur. İnşallah kimse böyle bir yola başvurmaz ve yeltenmez, ava giderken avlanmaz, yağmurdan kaçarken doluya tutulmaz, pirince giderken evdeki bulgurdan olmaz, olanla yetinir, tabiatı zorlamaz. 07/05/2017


6 Mayıs 2017 Cumartesi

Aytaç Açıkalın'ın 2012 konferansından notlar

2012 yılının Mayıs ayının sanırım 3'ü idi. Konya Ticaret Odasında 14.00-17.00 saatleri arası Konya merkezde görev yapan okul Müdürlerine yönelik bir konferans düzenlenmişti. Katılım zorunlu idi. Oldum olası zorunlu katılımlardan pek hazzetmedim. Konuşmacı da ismini ilk defa duyduğum Aytaç AÇIKALIN idi. İmza sirküsünü imzalar, az oyalanır. Sonra ayrılırım dedim içimden.

Protokol gereği kısa selamlama konuşmalarından sonra konuşmasını yapmak üzere mikrofon misafire verildi. İlk defa gördüğüm kişi yaşlı biriydi. Konuşmasına başlarken 17.00'ye kadar buradayız dedi. İşte cinsin biri. Üç saatlik bir konferans olur mu, sonra çekilir mi dedim yine içimden. Geçinenlere niçin geciktiklerini sordu. Yağmurdan dolayı geciktik diyenlere, "Buraya daha önce gelenlerin üzerine yağmur yağmadı tabii," dedi.

Elinde mikrofon koca salonun bir orasına, bir burasına koşuyordu o benim ihtiyar dediğim kişi. Altına 2012 yazdığı sunusunu bir önden bir arkadan okutuyordu katılımcılara. Her okutacağı kişinin yanına kadar gidip eline mikrofonu uzatıyordu. Yaptığı pek konferansa benzemiyordu. Düpedüz ders işliyordu o zamanlarda 77 yaşlarında olan bu ihtiyar delikanlı. Kimin yanına ne zaman geleceği, kime ne soracağı belli olmayınca uyumak isteyen veya yanındaki kişilerle sohbet etmek niyetinde olanların da gözünü açtı. Konuştukça herkesin gözü fal taşı gibi açıldı. Hep dikkat kesildik. Çünkü yeni ve ilginç şeyler söylüyordu. Deli-dolu bir adam görüntüsü veriyordu. İşte tam adamımı buldum. Bırakın üç saati saatlerce gözümü kırpmadan dinlerim ben bu adamı dedim. Elimde süs olsun diye getirdiğim ajandamı açtım notlar almak için. 

Bizde yıllar öncesinde yediğimiz bir yemek için tadı damağımda kaldı deriz. Bende de onun konuşması iz bıraktı. Zaman zaman onun konuşmalarını başka yerlerde onu referans göstererek sattım.  Konferansın akabinde ondan aldığım notları facebook sayfamda kesik kesik paylaşmışım. Dün "Tarihte Bugün" bildirimi ekranıma düştü. Bir göz attım neler paylaşmışım diye. Hemen benim efsane adamım çıktı karşıma. Aradan beş yıl geçmiş. Tekrar o konferans ve Aytaç hocam gözümün önüne geldi. Şimdi size onun 2012 konferansından aldığım notları paylaşmak istiyorum:
*68 kuşağı devrimci idi, şimdiki kuşak; kulağında küpesi, vücudunun her yerinde dövmesi, özentili bir kuşak. Şimdiki kuşakla mücadele edilmez, çok uğraşmak gerekir.
*Okul kapısındaki çift başlı kartal olmalıdır. Müdür, sol tarafıyla geçmişi sağlıklı değerlendirmeli, sağ tarafıyla da geleceğe güvenle bakmalıdır.
*İnsanın ağzından, kulağından giren çıkar: Küfredenlerin her biri küfrü not alarak, dershaneye giderek öğrenmediler. Hepsi arkadaşlarından öğrendiler, unutmuyorlar da.
*3 sihirli kelimeyi sürekli kullan:
-Teşekkür ederim
-Lütfen
-Özür dilerim
3 zehirli kelime:
-Zeka
-Yetenek
-Kapasite
(Zekası, yetenek ve kapasitesi yeterli değil şeklinde)
Nobel ödülünü alanların hiç biri üstün zekalı kişiler değildir.
*Doktor ameliyat yaparken yakınlarını içeriye almaz. Okullardan veli çıkmıyor. Kendi işinize velileri niçin bu kadar karıştırıyorsunuz. Çocuğunun durumunu öğrenmek için okula gelen bir veliye çocuğuyla ilgili dert yanan öğretmene annesi, "Evde de şunları şunları yapar hiç memnun değilim," demiş. Öğretmen veliye , "Evdeki yaptıkları sizin meseleniz," deyince kadın, "Okuldaki yaptıkları da sizin meseleniz," demiş.
*Müdürün yaptığı toplantının başı ve sonu belli olmalıdır.
*Eskiden karakterli insan sayısı çoktu; çocuktan bit çıkar, psikolojisi bozulmazdı; Çanakkale'de ölüme giderken hiçbirinin psikolojisi bozulmadı. Sahte rapor veren doktor olmaz, binası çürük mühendis bulunmazdı.
*Benim haksız sizin haklı olabileceğinizi kabule hazır olmak bilimsel yaklaşımdır.
* Her koyun kendi bacağından asılır, biz birbirimizin bacağını asılırız.
*Milli Eğitim Müdürlüğü yaparken her gün arayıp okuluyla ilgili şikayette bulunan müdürü makamıma çağırdım, “İstifa et.” dedim. “Efendim ben suistimal yapmıyorum,” dedi.  Müdüre “Sen beni suistimal ediyorsun,” dedim.
*Sunacaklarımın (Söyleyeceklerimin) yarısı yanlıştır. Ama hangi yarısının yanlış olduğunu bilmiyorum.
*Okullarda önce öğretmen zilini, sonra öğrenci zilini çalmalı.
*Elinde ajandası olmayanın müdürlüğü tartışmalıdır.
*Essah müdür, gözünü ve gönlünü okuluna verendir.
*Bundan iyisi can sağlığıdır diyenin müdürlüğü bitmiştir.
*Müzik dinlemeli, şiir okumalı.
*Müdürlük müstakil olmalı, onların okuttuğu dersten hayır gelmez.
*Müdür rutin ve lüzumsuz işler yapmaz; süt taşımaz.
*Müdür cep telefonuna sahip olabilendir.

Konferansı verdiğinde eğitim sistemimiz 8 yıllık kesintisiz eğitimdi. 4+4+4 sistemi gündemdeydi. Kendisine yeni sistem sorulmuştu. Yeni sistemin nasıl olacağını bilmiyorum. Ama hangisinin daha iyi olduğunu anlamak için size bir fıkrayla cevap vereyim. “Adama iki tane içki şişesi getirmişler. “Beyefendi! Tadına bakıp hangisinin iyi olduğunu söyler misin” demişler. Adam, ilk şişeden içer içmez eliyle diğer şişeyi gösterir; bu daha iyi,” demiş. Adama, “Daha bunun tadına bakmadın,” demişler. Adam: Hiçbir şey bu içtiğimden daha kötü olamaz,” cevabı vermiş.

Milli Eğitim Müdürü olarak atandığı zaman şoför kendisini almaya gelmiş, “Nereye bineceğimi bilmiyorum. Şoför bana arka sağ kapıyı açtı. Halbuki, benim için arabanın en iyi yeri şoför mahalli idi,” dedi. Gülüştük.
***

Hocamız halen yaşıyor. Emekli oldum diye köşesine çekilmiş değil. Bilgi, birikim ve tecrübelerini Türkiye’nin her tarafını gezerek  paylaşmaya devam ediyor. Ufku çok geniş birisi. 40 yaşından sonra Milli Eğitim’deki idari görevleri bırakarak üniversiteye geçmiş. Hayatı da ilginç gerçekten. 

Şimdi 82 yaşında olmalı. Allah ona sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler versin. Bu ülke insanının ondan öğreneceği çok şey var. Bu vesileyle hocamızı hayırla yadetmiş oldum. Allah sayılarını artırsın.  06/05/2017