31 Ocak 2017 Salı

Problemi dışarıda ararken içeride buldum -I-

Okul müdürlerinin en fazla dert yandığı, zaman zaman yazı çıkardığı, toplantılara dile getirdiği konulardan biri ders defterlerinin  boş bırakılması, ya da imzalanıp konu yazılmamasıdır. Söylenene kimse kulak asmaz. Çünkü unuttuğunu kimse kabul etmez. Son çare ders defterlerini önüne alır, bir yanına da ders programını. Tek tek sayfaları kontrol eder.

Yöneticilik yaparken yardımcımın öğretmen olarak gitmesinden sonra yardımcılığa pek hevesli yabancı dil öğretmeni birini teklif ettim. Zaten yardımcım gitmeden önce yerini de yapmıştı. İdarecilikte gözüm yok ama sana yardım etmek için yapabilirim, eğer yardımcın giderse diyerek. Geçmişte okul müdürlüğü ve yardımcılığı yaptığını, aylıkla ödül dahil her türlü belgesi olduğunu ballandıra ballandıra anlatırdı bana.

Yardımcım ilişik kesip ayrıldıktan sonra şu bulunmaz Hint kumaşını kaçırmayayım diyerek yardımcı olarak başlattım. Dönemin başlamasından bir kaç ay sonra "Hocam bir yazı çıkartalım, defterler mantar tarlası gibi olmuş, unutulan ders konularını arkadaşlar bir yazsın" dedim. "Müdür Bey! Yazıya gerek yok, ben arkadaşlara söylerim" dedi. Tamam öyleyse dedim. Bir kaç hafta sonra ne yaptın dediğimde söyleyeceğim hocam dedim. Bekledim. Ders defterleri senin önüne geliyor, başkan getirdiğinde hemen not ediversen iyi olur, dedim tamam hallederiz dedi. Nihayet sene sonuna doğru yaklaştığımız bir hafta yardımcım iki günlüğüne izin almıştı, ders defterlerini odama aldım. Tüm defterleri sayfa sayfa kontrol etmeye başladım. Hangi gün, hangi saat, hangi öğretmene ait tüm boşlukları bir kağıda not ettim.  Not ettikçe hayretim daha bir arttı. Kızgınlık, kırgınlık hepsi vardı içimde.

Pazartesi günü yetiştiremediğim iki sınıfın defterlerini kontrol ederken yardımcım odama geldi. "Selamün aleyküm, kolay gelsin, müdür bey, ne var ne yok?" dedi. Aleyküm selam, teşekkür ederim, şükür iyiyim, dedim. Önümde defterleri kontrol ettiğimi göre göre ne yapıyorsun diye sordu. Hiç, problemi dışarıda ararken içeride buldum hocam dedim. "Ne demek, nasıl" dedi. Hocam gördüğün gibi konu yazılmamış ve imza atılmamış ders saatlerini çıkardım. Boşlukların çoğu maalesef bir kişiye ait. Dönem başladığından beri maalesef hiç yazmamış, dedim. O kim, dedi. Hocam sizsiniz dedim. Morali bozuldu. "Ben hepsini 15 tatilinde dolduracağım," dedi. Hocam, o zaman öğretmene, niçin defteri doldurmadığını nasıl söyleyeceğiz. Önce yardımcın doldursun derlerse ne diyeceğim. Bir denetim olsa ne diyeceğiz ayrıca dedim. Morali bozuldu, kararmaya başladı. "Bilmiyorsun benim durumumu, dedi. Nedir durumun dedim. Ben yazmayı bilmiyorum, yıllardır ara verince unutmuşum dedi. Odana geldikten sonra yazsan olmaz mıydı hocam dedim. Sustu.

Problemin nereden kaynaklandığı çözdüm ama pek hoşuna gitmedi. Öyle zannediyorum anlayışsız biri olmuşumdur onun nezdinde. Bakalım daha neler göreceğiz. Bütün derdimiz bu olsun. 31/01/2017

Karasınır ve Aşağı Çeşme

Her yerin, her bölgenin, her muhitin adı anıldığı zaman ilk başta akla gelen  yerleri vardır. Karasınır dendi mi? Aşağı Çeşme akla gelirdi. Yeni nesil bilmez. Şimdilerde tarih oldu,

Bugün orta yaş seviyesindeki herkesin mutlaka gittiği, kana kana suyunu içtiği, hemen altındaki söğüt ağaçlarının gölgesinde soluklandığı, anısının olduğu bir yer... Büyük-küçük herkesin buluşma yeri idi. Nereden geliyorsun/nereye gidiyorsun sorularına verilen klasik cevap 'Aşağı Çeşme' olurdu.

Aşağı Çeşme dendi mi hemen akla dokuz gözünden sürekli akan çeşmesi akla gelir. Önünde hayvanlar içsin diye uzun uzadıya ulanmış yalakları var idi. Çok amaçlı kullanılırdı bu çeşme ve yalakları. Hem insanlara hem de hayvanlara hitap ederdi. Hayvanlar yayılmadan gelince susuzluğunu yalaklardan giderirdi, gençler ve çocuklar ise bu yalaklardan yıkanırlardı. Gündüz bekçisi pek izin vermez, iştahlarını akşamın kararmasına saklarlardı. Kimi yüzmeyi bu yalaklardan öğrendi. Deniz ve göl vardı da gençler burayı mı tercih etti. Elde olan bu idi. Kimi yüzme, serinleme amaçlı, kimi de yıkanma/gusül ihtiyacını gidermek için atlardı bu yalaklara. İçindeki yosunlarına aldırmadan.

Su demek hayat demekti bizde. Bir bardak su verene "Su gibi aziz ol" denir bizim kültürümüzde. Su olur da gaz ve ördekler olmaz mı? Resimde de gördüğünüz gibi suyla hayat bulan tüm canlıların cirit attığı yer idi burası. Kimi eşeklerle, kimi de yürüyerek, kimi sırtına aldığı ıbrık, güğüm vb kap kacağı doldurmak için bu çeşmeye gelirdi. Çünkü beldenin tek suyu idi. Sonralarda her evin/hayatın önüne getirilen şebeke suyundan başka alternatifi olmayan tek suyumuz idi. Evin önündeki sular kesildi mi bu çeşmenin önünde alırdı herkes soluğu. Akar suyun fazlası ile beldenin bahçeleri sulanırdı. Yine şimdilerde mahalle pazarı olarak kurulan yerde tüm Karasınır halkına ait çızı adı verilen sebze ekilen küçük küçük yerler vardı. 9 gözlü Çeşme adı verilen bu sudan sulanırdı burası da. Bostan, salatalık, hıyar ne derseniz işte burada bol yetişirdi.

Bu çeşme ne zaman, kim tarafından yapıldı bilmiyorum. Resimde gördüğüm kadarıyla yapım yılı olarak 1970 yılı yazmakta. Daha önceki yıllara da ait olabilir. Kim bilir nasıl yapıldı? Büyük bir ihtimalle bu suyun beldeye getirilmesinde imece usulü çalışılmıştır. Her ne sebeple kim sebep olmuşsa, kimin dahli ve emeği varsa Allah kendilerinden razı olsun! Tarihini bilmesem de size birazcık işlevinden bahsetmiş oldum.

1990'lı yıllar belde ve kaza yapıldığı dönem idi. Siyasilerin seçim yatırımı idi bir yeri şehir yapmak. Nerede bir ev gördülerse burayı belde yapalım, bir kaç ev gördülerse ‘Burası ilçe olmaya layık’ diye seçim vaadinde bulundular. Karasınır da bu seçim vaadinden nasibini alan yerlerden biri idi. Hemen yanımızda bize üç km mesafede Güneybağ da ilçe sözü verilen yerlerden idi. Karasınır ve Güneybağ da -seçim vaadinin bir gereği olarak- iktidar partisinden belediye başkanlığını kazanınca iki beldenin birleştirilerek birinin Güney'i, diğerinin Sınır'ı alınarak Güneysınır adında bir ilçe ortaya çıktı. Bugün Karasınır ve Güneybağ isimleri mahalle olarak hayatiyetine devam etmektedirler. Doğal olarak şehir merkezi iki beldenin tam ortasına yapıldı. Verimli arazilere, üzüm bağlarına ve yeşilliğine aldırmadan.

Beldelerin ilçe yapılarak mahalleye dönüşmesinden sonra hemen hemen herkesin anısının olduğu dokuz gözlü çeşmemiz de bu yenilikten nasibini aldı. Bulunduğu yere park ve çay bahçesi yapıldı. Belediyelerin istisnasız tek başarılı olduğu alan park ve bahçe idi. Bizim tarihi çeşmemiz de bu şekilde tarih oldu. Ne çeşmemiz, ne çeşmeden faydalanılarak sulanan meyve bahçeleri, ne de resimde gördüğünüz üzüm bağları olan yeşil hüyüğümüz kaldı. Şehirciliğin girdiği her yer gibi bizim çeşmemiz  ve yeşilliklerimiz de güzel ve tatlı bir anı olarak tarihteki yerini aldı. 

Şimdi sizi bizim yöremizi -1970'li yılları- anlatan  iki şiirle baş başa bırakmak istiyorum. Şiirler, İlkokul öğretmenim Mustafa VAREL'a ait. Kendisi o yıllarda Karasınır İlkokulunda görev yapmaktaydı. Öğrencisi olmak şerefine nail oldum. Hep hayırla yâd ederim.  Kendisine ulaşıp şiiri istedim. 600 kadar şiiri olmuş. Yakında inşallah kitap olarak görürüz. Kulakları çınlasın. 
DESTANI KARASINIR
Karasınır'ı dolan da gör bey,
Ondaki her şey boldur ha boldur.
Anlatmak lazım ruhunda azim,
Bal gibi üzüm boldur ha boldur.
Târif gerekmez, gel de bir yol gez,
Köpüklü pekmez boldur ha boldur.
Güler varana, söyler sorana,
Türlü barana boldur ha boldur.
Derviştir kimi, ustadır tümü,
Ibrık güğümü boldur ha boldur.
Bembeyaz unu gel de gör şunu,
Şepit somunu boldur ha boldur.
Aşıkta sazı, ekmekte tuzu,
Ördeği kazı boldur ha boldur.
Avcının avı, tarlanın tavı,
Bulgur pilâvı boldur ha boldur.
Arkasında dağ, ön yanında bağ,
Çömleğinde yağ boldur ha boldur.
Pilavda kaşık, eller alışık,
Cepte günaşık boldur ha boldur,
Avda tazısı,  evde kuzusu,
Çeşmesinde su boldur ha boldur.
Dümdüz ovası, hoştur havası,
Demir kovası boldur ha boldur.
Çeşitli yemek, hamdolsun demek,
Nohut mercimek boldur ha boldur.
Bağı bahçesi, renk renk bohçası,
Buğdayın hası boldur ha boldur.
Ağıtlı yollar, Hu diyen kullar,
Kovanda ballar boldur ha boldur.
Katmerli börek, yak tandırı çek,
Kesmikle tezek boldur ha boldur.
Yazın gölgesi, tatlı su sesi,
Yaren demesi boldur ha boldur.
Gelince bahar şenlenir dağlar,
Hoş geçen çağlar boldur ha boldur.
Cennet her yeri, yoktur benzeri,
Taştan evleri boldur ha boldur.
                    ARZIHÂL
Ağam, beyim hoş geldiniz köyüme,
Şu dertlerin kervanına bir bakın,
Ziyaretle gayet memnun olmuşuz,
Gönlümüzün dermanına bir bakın.

Sıkıntıyı eleklerden eledik,
Türkü yakıp beleklere beledik,
Sizi gördük arz etmeyi diledik,
Arzıhâlin fermanına bir bakın.

Toprağımız verimli ya suyu yok,
Sulamaya bir parecik kuyu yok,
Derdimizle uğraşacak dayı yok,
Hâlimizin amanına bir bakın.

Yemez olduk ürün verir bağımız,
Döne döne vita olduğu yağımız,
Ağaç ile dolmak ister dağımız,
Bozkırların ormanına bir bakın.

Şu işsizlik günden güne artıyor,
Bizi bozuk kantarlarda tartıyor,
Darlığımız donumuzu yırtıyor,
Rezaletin zamanına bir bakın.

Pahâlılık cambaz oldu tel gezer,
Boş düşünce beynimizde bol gezer,
Arpa, buğday silahlandı kol gezer,
Hele onun samanına bir bakın.

Kesmik, tezek yakıtımız ısımaz,
Külü çıkar duman olur yasımız,
Pilav dolu sahanımız, tasımız,
Bay bulgurun harmanına bir bakın.

Bir söz deyin derdi nasıl tepelim,
Kalkınmaya nasıl hamle yapalım,
Verin beyim elinizi öpelim,
Gönlümüzün lisanına bir bakın.

Biliriz ki bunlar bizim derdimiz,
Geçinmiyor koyun ile kurdumuz,
Türk oğludur, Türkiye'dir yurdumuz,
Mânâsızın vatanına bir bakın.
 Mânâsız Karasınır /1973

Seçimle gelenden diktatör olmaz

Mini anayasa değişikliği ile ilgili hayır cephesinde yer alanlar "Tüm yetkiler Cumhurbaşkanında toplanıyor, denetim olmayacak, tek adamlığa doğru gidiyor, Meclis bypass ediliyor, yarın bu yetkiler bir başkasının eline geçerse vay bu ülkenin haline..." gibi eleştiri ve endişelerini dile getiriyorlar. Böyle bir risk barındırıyor mu? Evet. Bu risk her zaman için vardır.

Risk var diye mevcudu korumak mı lazım. Öyle zannediyorum, mevcuttan memnun olan pek yok gibidir. Mesele ön yargısız bir şekilde incelendiğinde bugünkü anayasamızda da tüm yetkiler Cumhurbaşkanında toplanmıştır. İsterse Cumhurbaşkanı hükümeti çalıştırmaz, kilitler. Nitekim bunun örneklerini bu ülke çok görmüştür. Çoğu zaman devlet krizine sebep olmuştur. Mevcut anayasamıza göre yürütme ile yasama aynı kişilerin elinde zaten. Yargımız ise evlere şenlik. Hiçbir zaman için bağımsız olarak kendi vicdanlarına göre karar vermedi. Ya hükümetle uyum içinde oldu. Ya da hükümetin karşısına geçip çalıştırmamak için uğraştı.

Mevcut anayasaya göre görev ve sorumluluklar kurumlar arasında dağıtılmıştır. Kurumlar devleti yönetenlerle uyum ve eş güdüm içerisinde olduğu zaman devlet sıkıntısız işlemiştir. Maalesef çoğu zaman anayasal kuruluşlar çatışmacı bir yol takip etmişlerdir. İşin garibi siyaset çözmek istemiş kurum ve kuruluşlar ise çözdürmemek için çaba sarf etmişlerdir. Sonuçta vatandaş siyaseti cezalandırma yoluna gitmiştir. Yeni değişiklikle beraber devletin kurumlarında bir uyum olacaktır ümidini taşımaktayım. Farz edelim ki bu yeni değişiklikle tek adamlığa gidilsin. Mevcut anayasada tüm kanun ve anayasalar, üçlü kararname ile atamalar zaten yine tek adam olan mevcut Cumhurbaşkanı tarafından yapılmıyor mu? Eski haliyle hantal bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Yenisiyle beraber devlet daha hızlı hareket alanı bulabilecektir.

Konumuz tek adamdı. Biz Doğu toplumları olarak zaten hep tek adamız, pek istişareye açık değiliz. Partisine hakim olana disiplinli deriz. Hakim olamayana bir partisine bile hakim olamıyor deriz. Ailelerdeki kavgaların temelinde benim sözüm olacak, senin ki olacak kavgası vardır. Kurumlarda hiçbir müdür emri altındakilerden itiraz beklemez. Hiçbir şeyh ve STK'da baştaki tek adamdan başkasının sözü geçmez. Doğu toplumlarında kurumsallaşma maalesef yok. Başarı ve başarısızlık kişilere bağlıdır. Siyasi parti başkanlarının hangi birinin sözü üzerine söz söylenir, söylemeye kalkan hemen partinin disiplin kuruluna verilerek sevk edilerek partiden ihraç edilir.

Hasılı biz zaten tekiz, sözümüzün üzerine söz söyletmeyiz. Dediğim dedikçiyiz. Yalnız şunu söyleyeyim, seçimle gelen seçmene hesap vereceği için diktatör olmaz. Çünkü zirvede kalması halkın teveccühünü kazanmasına bağlıdır. Türkiye'de esas korkulması gereken başarılı olacak bir darbe veya ihtilal sonrası gelecek azınlığın halka zorla tahakkümü söz konusu olabilir. Darbe ile gelen zaten ilk önce yürürlükteki anayasal mevzuatı çöpe atar. Kendi dağ kanunlarını uygular. 31/01/2017