8 Ocak 2017 Pazar

İçimizdeki küçük adamları tanıyalım! **

"Küçük adamlar kişilerle, orta insanlar olaylarla, büyük adamlar fikirlerle uğraşır" sözü içinde yaşadığımız toplumda insanları tasnif eden hoş bir ifade tarzıdır.

Bir kişiyi tanımak için küçük bir gözlem yapmak, onun hakkında kanaat sahibi olmamızı sağlar. Ya güldüreceksin ya da konuşturacaksın. Hele konuşunca tam puan verirsin. Çünkü "İnsan, dilinin altında gizlidir." Konuşunca kendini ele verir. Adam prensipler çerçevesinde bir eleştiri getiriyorsa rüşdünü ispatlamış, kalite bir insandır. Olayları eleştiriyorsa kalifiye eleman olma yolundadır. Eğer ki adam, olay ve prensip çerçevesinde değil de hep kişileri eleştiriyorsa bu adamın büyük adam olma gibi bir derdi yoktur. Kapasitesi yoktur anlayacağınız. İşi-gücü kişileri suçlar, egosunu böyle tatmin eder. Çünkü müthiş bir ego ve ben; akıl, vicdan, feraset ve basiretinin önüne geçer. Hayatta tek felsefesi kendini tatmindir.

Böyleleri fikirden korkar. Zira konuşacak fikri yoktur. Hep taşlar başkasını. Suç bastırırcasına sesi de yüksek çıkar. Çünkü başka malzemesi yoktur. Aynı zamanda iyi bir demagogtur. Rakibini sesiyle bastırır, onu gererek haklılığını ispata çalışır. Rakibini hatasıyla taşlar. Aslında bu tür taşlamanın muhatabını belden aşağı vurmaktan bir farkı yoktur. Olay kişiselleşti mi zaten akıllı adam susar. Onun susmasıyla egosu tavan yapan ise onu susturdum sanır.

Bu gidişle piyasada sağlam adam kalmayacak. Çünkü hep bir hareketinden dolayı insan doğruyoruz durmadan. İnsanların bir konuda doğru-yanlış bir fikir serdetme iradesi olamaz mı? İnsanlar hata yapamaz mı? Sonra bu hata kime göre hatadır? Söylenen sözde doğruluk payı olamaz mı? Madem insanlar hata yapamazlar. Peki Allah Teala, tövbe kapısını niçin açık bırakmıştır? Peygamberlerde bulunması gereken özelliklerden biri de ‘ismet’ sıfatıdır. Ne demek ismet? Peygamberlerin hata ve günahlardan korunmuş olması” demektir. Bu sıfata rağmen peygamberler hata yapmışlardır. Biz o hatalara zelle adı vermekteyiz. Hz Adem’in yasaklanan ağacın meyvesinden yemesi, Yunus Peygamberin izinsiz olarak görev yerini terk etmesi, Musa’nın (as) bir Kıptiyi öldürmesi, Hz Muhammed’in âmâya karşı tavrı, münafığın cenaze namazını kılması vb hatalar Kur’an-ı Kerim’de zikredilmektedir. Allah hata yapan peygamberleri bile çizip atmamıştır. Peygamber, hatasının farkına vardığı zaman hiç eğip bükmeden hatasından vazgeçmiştir. Allah, isyan eden İblis’e bile bir şans vermiştir.

Son zamanlarda nerede ise hatasından dolayı çizilmeyen adam kalmadı. Yazık gerçekten. Bu tip bakış açısı sağlıklı bir bakış açısı değildir. Her şeyden önce birbirimize saygı göstermemiz gerekir. Bir fikre bir fikirle cevap vermek lazım. Hakarete varan eleştirinin bu ülkeye faydası olamaz. Amacımız üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi? Görünüşe göre niyetimiz bağcıyı dövmek. Sanal alemde, görsel ve yazılı medyada başlatılan bir linç kampanyası insanları konuştuğuna konuşacağına, doğduğuna doğacağına pişman edecek seviyeye ulaşıyor. Bu şekil bir kaba tavır, belden aşağı vurma hiçbir ahlaki ve etik değerlere sığmaz. Bu puslu havada fikir hürriyeti de olmaz. Fikri ve ilmi gelişme sağlanamaz.

Hata ve yanlışıyla malul olan insanoğlu bir konuda hata yapabilir, hatasında ısrarcı olabilir, ya da hatasını terk edebilir. Bu kimsenin bir konuda hata yapması her konuda hatalı kabul edileceği anlamına gelmemelidir. İnsanlara mutlaka bir şans verilmelidir. Hemen dışlayıp atılmamalıdır. Saygı ve edep ön planda olmalıdır. Ağzı olan konuşmamalıdır. Söz gümüş ise sükut altındır. Hata yapanlara şans ve şanslar verilmelidir. Hatalı kişiye karşı varsa bir maharet ve yeteneğimiz fikirle karşısına çıkıp onun zehrini panzehire döndürebilmeliyiz. Bu devir ikna dönemidir. Kim kimi ikna ederse o başarılıdır. Kızsan da, bağırsan da bir fikri yok edemezsin. Öyle bir ikna edici dil kullanmalısın ki hata yapan hatasıyla baş başa kalıp hatasından vazgeçebilmelidir. Böyle bir maharetin yoksa sus bari. Bırak ehli konuşsun. Boş teneke gibi durmadan ses yapmayı bırak. Bağırıp çağırarak fikrin üstün olmaz. Sadece kendi çapını ortaya koyarsın. Hep küçük olarak kalırsın. 08/01/2017

** 30/01/2017 tarihinde Kahta.söz gazetesinde yayımlanmıştır.




6 Ocak 2017 Cuma

Bu milletin bazı güzel hasletleri ***

Bu millet özü itibariyle mayası temizdir. Bakmayın son yıllarda içimizden çıkan kötülerle anıldığımıza. Çok uğraştı şer güçleri içimize nifak sokmak için. Nispeten başarılı da oldular içimizden devşirdikleriyle. Zaman zaman üzerimize salıp canımızı acıtıyorlar. Her ne kadar içimizdeki bizden olanlara yaptırdıklarıyla bize had bildirmeye çalışsalar da nihai olarak başarılı olamayacaklardır. Dedik ya mayası temiz diye. Her halükarda bu millet özüne dönecektir.

Hiçbir millette olmayan bize özgü hasletlerimiz vardır. Şimdi azalsa da Anadolu'nun bir çok yerinde evlerimizin bir odasının adı misafir odasıdır. Her an bir 'Tanrı misafiri' gelir düşüncesiyle bu oda temiz bir şekilde hazır bekletilir. Yatılı kalma ihtimaline karşı yatak, yorgan, pijama daha önceden hazırlanır. Misafire banyo teklif edilir, öğün vakti olmasa da önüne yemek konur. Misafire harcama yaptırılmaz. Köylerde misafir/köy odaları vardır. Yolda kalmışların kalacağı. İçerisi dayalı-döşelidir. Yemeğini ya köyün ileri geleni ya da komşular giderir. Camiye gelen bir yabancı olursa mutlaka birileri ona kimsin, necisin, gidecek yerin var mı diye sorar. Kalacak yeri yoksa evine götürür bu Tanrı misafirini.

Komşu ya da akrabanın düğünü olduğunda yatılı misafir gelme ihtimaline karşın düğün sahibine evimiz müsait, misafir gelirse bizde kalabilir diye haber bırakılır. Misafir evde ağırlanır, geri düğün evine teslim edilir.

Komşu ya da yakın akrabanın cenazesi var ise cenazenin techiz, tekfin ve defin işleri için yardımcı olunur, cenaze evine yemekler götürülür, acılarına ortak olunur.

Yolda kalmış bir araç olursa geçenler yardım eder. Hiçbir şey yapamazsa arabayı itekler. Olmazsa arabasıyla çekici görevi yapar, tamirciye götürür.

Başına bir sıkıntı gelene para teklif edilir, borç verilir. Yolda bekleyen, yürüyen biri varsa geçen araç durur, gideceği yere kadar götürür. Arabayla bir yere gitmesi gerekeni aracı olan yardımcı olur. Dargın kişiler bir araya getirilerek barıştırılır. Hayır ve hasenatta yarışılır. Yardım kampanyalarına öncülük yapılır...

Say say bitmez bu milletteki güzel hasletler. Yeniden özümüze dönmeyi, güzel ahlak ile ön plana çıkmayı nasip etsin Mevlam.

***08.01.2017 tarihinde Ladik. Biz internet sayfasında yayımlanmıştır. 






Kelle koltukta iş yapan polisler *

İnsanlar farklı farklı iş yaparlar. Bazı insanların yaptığı işler kolay, bazılarınınki ise zordur.
Bazı işler büyük riskler barındırır. Polisin yaptığı da böyle bir iştir.  Görevleri, bizim güvenliğimizi sağlamaktır. Sorumlu olduğu alanın güvenliğini sağlamak için canlarını ortaya koyuyorlar. Son yıllarda terörün nokta atış yaparak kurşunlarını yağdırdığı kesimdir bunlar. Gün geçmiyor ki şehit olan bir polisin haberi düşmesin ajanslara. Her gün bir evi yakmaktadır düşen ateş.

Evet, hepimizin yaptığı iş zordur. Polisin yaptığı işe gelince bizlerin yaptığı işin esamesi bile okunmaz. Çünkü onlar kelle koltukta görev yapıyorlar. Hele bu günlerde evlerinden çıkarken öyle zannediyorum helallik dileyerek işe gidiyorlardır. İşten eve gelinceye kadar evde bıraktıkları, öyle zannediyorum bildikleri tüm duaları okur. Vakit geçmek bitmez bir türlü. Hep endişeli bir bekleyiş... Acaba akşam eve gelir mi diye beklenir hep. Kulakları zilde, gözleri pencerede. Vaktinde eve gelirse dünyalar evdekilerindir. Mutluluklarına ve sevinçlerine diyecek olmaz. Çoluk-çocuk şükreder: "Ya Rabbi! Şükürler olsun. Bugün de nefes alabildik, emanetini almadın" diye. Gerçekten kolay değil. Hele eve zamanında gelmezse, telefonu cevap vermezse gergin bekleyiş süre durur, taki gelinceye kadar.

Güvenliğimizi sağlayan polisin, onu evinde bekleyen eşi ve çocukları, anne ve babaları için zordur gerçekten. Belki de günde kaç defa ölür ölür dirilirler. Hep ölümün nefesini enselerinde hissederler. Rabbim bu zamanda polis olarak görev yapanlara, onların eş ve çocuklarına, anne-babalarına yardım etsin, sabırlar versin.

Polis diyorum ama tüm güvenlik görevlileri aynı riski taşıyorlar. Bunların gaflette bulunma, işi kaynatma, aksatma, sulandırma, uyuma vb lüksleri de yoktur. Çünkü biliyorlar ki su uyur, düşman uyumaz. Yaptığımız işi zor ve yorucu olarak düşünen bizler, oturup kalkalım işimize şükredelim. Hiç öyle işim zor diye dertlenmeyelim. Çünkü hiçbirimizin işi ve görevi canını ortaya koyma, kendi canını feda etme değildir. Perşembe günkü kahraman polisimizi gözümüzün önüne getirelim. Canını ortaya koydu. Büyük bir faciayı önce önledi, ardından şehadet şerbetini içti. Arkasında gözü yaşlı bir eş ve yetim üç çocuk bırakarak... Üstelik polisimiz terörle mücadele, asayiş vb birimlerde çalışmıyor. Trafik polisi. Banane, benim görevim mi demedi. Gördüğü gözü dönmüş canilerin peşine takılıp onlara göz açtırmadı. Benim de yaşamaya, nefes almaya hakkım var; arkamda çoluk, çocuğum var. Ben de lüks ve konforlu yaşamam lazım demedi. Yüzlerce kimsenin ölmesine gönlü razı olmadı, ateşin üstüne üstüne gitti. Kendi nefsini değil; ülkeyi, ülkenin geleceğini tercih etti. Allah razı olsun, mekanı Cennet olsun.

Bir kaç yıl öncesinde bir iş dolayısıyla birinin evine misafir olmuştum. Öğretmen olduğumu duyunca “Hiç sevmem öğretmenleri” demişti. Kendisine niçin sevmediğini sorduğumda, soruma cevap vermeden: “Bir de polisleri” dedi. Israrla niye sevmiyorsun dediğimde: “Ne iş yapıyorlar ki” diye bir eleştiri dile getirmişti. Ben ardından sen ne iş yapıyorsun diye sormuştum da, bana: “Pazarcıyım” demişti... Kendi yaptığı işten başka, başkasının hiçbir şey yapmadığını düşünen kardeşim! Gör bak, ‘Senin ne iş yapıyor’ dediğin polis canını ortaya koydu, senin gibi çürük-çarık malı tezgahın önüne koymadı. Umarım özelde bu polisin, genelde tüm polis ve güvenlik güçlerinin canlarına mal olsa da kendilerini feda ettiklerini gördüğün zaman kendinden utanmışsındır. Eğer utanma kalmışsa tabi.

Şehit polisimize Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine sabrı cemil niyaz ediyorum. Vazife başında kelle koltukta hayat-memat mücadelesi vererek evine ekmek götürmeye çalışan tüm güvenlik güçlerimize özelde polislerimize Allah’tan işlerini kolaylaştırmasını diliyorum. Yedikleri, içtikleri, aldıkları maaş analarının ak sütü gibi helal olsun!..

* 07/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.