13 Kasım 2016 Pazar

Eceline susayan cami duvarına işer *

Haydi polisle sorunları var,  pusu kurup öldürme yoluna gidiyorlar.  Askerle sorunları var, yok etmek istiyorlar.  Çünkü polis-asker; astıklarını astık, kestikleri kestik imkanı vermedikleri için ayak bağıdırlar. Onları kalleşçe öldürmezlerse   gün yüzü göremeyecekler. Polisi ve askeri öldürmelerinin de bir anlamı yok ya. Haydi bu durumun bir izahı var diyelim.

Kaymakamdan  ne isterler bu kalleş katiller sürüsü. İlçenin başta güvenlik olmak üzere tüm sorunlarını çözmek için kendisini seferber eden devletin ilçedeki en yüksek mülki amiri. Kapısında doğru dürüst güvenliği bile olmaz. Elinde,  belinde silahı yok. Akşama kadar kapısı sonuna kadar vatandaşa açık.  Dert dinler durmadan,  şikayetleri not eder. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (Fak Fuk Fon) vasıtasıyla ilçedeki ihtiyaç sahiplerinin odun,  kömür,  yiyecek,  içecek, sağlık,  barınma vs her türlü ihtiyacını gidermek için gecesini gündüzüne katan bu insandan ne isterler? Anlamak zor gerçekten. Bir yerde kendisine silah doğrultulması gereken en son kişi olması gerekir bu fedakar insanların. Zor şartlarda devleti temsil eden bu insanı öldürenin olsa olsa kendisiyle sorunu olur. Kendi kavgasını masumda arama psikolojisidir bu. Hele şimdilerde bir yerin mülki amirleri, devletin şefkat yönünü gösteren babacan kişilerdir. Eskilerde kaldı halka kan kusturan, devletin soğuk yüzünü temsil eden yöneticiler. Güney Doğu’da devletin şefkat damarını gösteren yöneticilerini gördüler mi adamlar kırmızı görmüş boğa gibi oluveriyorlar hemen. Yok edilmeli ki; halka baskı gelsin, baskı geldikçe, “Bakın devlet size kan kusturuyor” edebiyatı yapabilsinler. Devletin imkanlarını halka seferber eden bu kişiler yok edilmeli ki kendi kötü emellerine hizmet edecek avane ve sempatizanları olsun her daim. Böyle yapmazlarsa yaşadıkları bölgede ekmek yok kendilerine. Diyarbakır emniyetinde farklı bir emniyet müdür profili çizen, kısa zamanda halkın gönlünde taht kuran Gaffar OKKAN nasıl yok edildiyse böyle kaymakamlar da yaşamamalıydı aralarında.

Ömrün yarısı denen 35’inde kıydılar maalesef. Birileri o bölgemizde maalesef huzur ve barış istemiyor. Sürekli kandan besleniyorlar. Halka iyilikten başka bir şey düşünmeyen bu insanı öldürmek için insanın aklından zoru olmalı, vicdan denen duygusu olmamalı, fıtratı bozulmuş olmalı böyle satılık, kiralık, kancık katillerin. Haydi ülkede huzur istemeyenler ilçedeki devletin en yüksek mülki amirini öldürerek devlete meydan okumak istediler diyelim. Kötü, kötüdür. Mutlaka kötülüğünü yapacak, meşrebini ortaya koyacak...Peki bu adamlar kaymakamın odasına kadar girip masasının altına bombayı nasıl koydular? Odasına nasıl girdiler? Demek ki içeriden destek gördüler. İçeride işbirlikçileri var. Kim bilir içerideki haine kaymakam ne iyiliklerde bulunmuş, ne sorununu çözmüştür. Haydi dışarıdaki terörist kaymakamı tanımıyor. İçerideki adam amiriyle kaç defa yüz yüze gelmiştir, oturup kalkmıştır. Beraber çay ve kahve içmişlerdir. İnsan olan, beraber çalıştığı mesai arkadaşının öldürülmesi uğruna bir başkasına nasıl yardım ve yataklık yapabilir? İnsanda biraz mide olmalı. Kaymakamlık dediğin yerde yüzlerce insan çalışmaz ki, çalışanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez.  Gerçi benim ki de laf yani. Hain için ihanetin sınırı olamaz. Hala öğrenemedim gitti. Adamlar devletin en tepesindeki kişinin yaveri olacak şekilde kendilerini gizleyerek merdivenleri tırmanmış ya da tırmandırılmış, kaymakamlıkta mı olmayacak?

Ülkemizin gücünü beğenir ya da beğenmezsiniz. Ama bir hakkı teslim edelim. Bu kadar haini içinde barındıran bir devlet hala ayakta ise bu devlet dünyanın en güçlü devletidir. Hiçbir devlet bizimle bu konuda boy ölçüşemez.

Yazıklar olsun kandan beslenen hainlere! Bunlarla aynı ülkede yaşamaktan, aynı familyadan olmaktan utanç duyuyorum. İnsan bu kadar alçalamaz. Bu kadar kendini satamaz. Aklını kullanmamazlık edemez. İnsan olan; havasını teneffüs ettiği, ekmeğini yediği kaba pislemez. Bunlar, insanlıktan nasibini almamış, insan görünümlü heyula yaratıklardır maalesef.

Kaymakamım sen rahat uyu! Fedailerin o bölgeyi dar edecek onlara. Rabbim sana merhamet etsin! Sen şehadet şerbetini içerek kurtulup gittin, en yüce makamdaki yerini aldın. Ya biz ne yapacağız?  Eceline susadığı için cami duvarına işeyen  bu beyinsizlerle yaşamaya devam edeceğiz  maalesef... istesek de istemesek de. Buna yaşama denirse eğer... 13/11/2016

Not: Derik Kaymakamı Muhammed Fatih SAFİTÜRK'ün anısına kaleme alınmıştır.

* 16/11/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

12 Kasım 2016 Cumartesi

Bilgi mi öncelikli, davranış mı?

Her birimiz iyiliği, hizmeti başkasından bekliyor nedense. Kendimizin doğru olması için çaba sarf etmekten ziyade dünyanın doğru olmasını bekliyoruz. Her birimiz dünyayı kendimize doğru yontuyoruz. Nasıl dünyadan faydalanabiliriz, kendimize hizmet ettiririz diye. Bunun için dünyayı zindan eder, yaşanmaz kılarız.

Dünyada bir katma değer üretsin, farkındalık oluştursun diye gönderilen insanoğlu genel itibariyle birbirinin kopyasıdır. Yok aslında birbirinden farkı. Mademki birbirimizin kopyası olacağız? Bu kadar birbirinin aynı olan kopya insanlar fazlalık olmuyor mu? Dünyayı boşu boşuna işgal ve kalabalık etmiyor muyuz? Adaletsizliğin, haksızlığın, kan ve göz yaşının kol gezdiği bu dünyada dünyaya adalet dağıtan, doğruluğu transfer eden, hakça bölüşmeyi mesele edinen, kan ve göz yaşını dindirecek yeni şeyler söylemek gerekiyor. Bunun için ne yapmak lazım? Bu konuda üzerimize düşen nedir sorularına cevap aramak gerek. 

Dünyanın bir bireyi olan bizler  çok kazanmak için sarf etmekten ziyade insanlığa iz bırakacak  insani değerlerin oluşması için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunun için işe ilk önce eğitimi adam ederek başlamalıyız. Eğitim sistemimize giren herkesi mezun etmekten ziyade öyle bir sistem kurmalıyız ki sistem adam mezun etsin. İyi bir işe sahip olmak kaygısı ve menfaatiyle okunan eğitim sisteminden hayır gelmez. Belki de bu günkü çekilen sıkıntının temelinde bu yatıyor. Bu eğitim sisteminde en iyisi olmak için çaba sarf edip sonunda imkanları en iyi yerde iş bulmak suretiyle okumadaki amacımız gerçekleşmiş oluyor. Çalıştığımız yeri kendimize hizmet eder duruma getirmek, kendimizi orada garantiye almaktan ziyade çalıştığımız yerde insanlığa faydalı bir katma değer üretmenin yollarını mutlaka aramalıyız. Yoksa menfaat ilişkisine bağlı okumadan biz çok çekeceğiz. Şimdi bu asırda yaşayan ebeveynler ve okuyanlar, okuma ve çalışma mantalitesini düzeltmeden dünya düzelemez. Dünyaya da bir şey veremeyiz, almaktan başka. Bugünkü eğitim sisteminde sadece bilgiye dayalı, bilgiyi ölçen anlayıştan davranışı ölçen bir sistem geliştirmeliyiz. Bilgimiz değil, davranışımız geçer veya kalır not almalıdır. Bilgi öğrenme ve bilgiye ulaşmada sorun yok bugün. Bilgi yüklü hamalız bugün hepimiz. Sorun davranışlarımızdadır. Davranışlar düzelsin, inanın arkası gelir hemen. Bugün cehaleti değil, bilginin aymazlığını yaşıyoruz. Kimse çocuğumun davranışları nasıldır diye sormuyor bugün. Kaç net yaptı, bu netlerle nereye gidebilir, niçin öğrenemedi..vs bakış açısı toplum olarak ne istediğimizin ip uçlarını vermektedir.

Dünyada bir takım insanlar daha fazla kazanmak için yeni icatlar ortaya koysun. Biz de insanlığa hizmet edecek yeni şeyleri keşfetmek için çaba sarf edelim etmesine. Bir taraftan yeniliklere imza atmak için çabalarken diğer taraftan dünyanın ve bizim en fazla ihtiyaç duyduğumuz özünü kaybetmiş insanlığı yeniden gün yüzüne çıkaralım. İnsana hizmet edelim. Çünkü  "İnsanların en hayırlısı insanlara/insanlığa faydalı olandır" buyurur Peygamber Efendimiz. Kim insanlara faydalı olursa, kim insanlık için ölmez eserler, sadakayı cariyeler bırakırsa, kim bir hayra öncülük yaparsa, kim kendi nefsini başkasına tercih ederse böylelerinin ebedi alemdeki makamı, itibarı o derece yüksek olur kanaatindeyim.

Rabb Teala’nın yanında itibar kazanırken dünyada da el ile gösterilen “Orta yolu tutan bir ümmet” olalım. Fakir olalım, aç kalalım, dünyada yeni bir icada imza atmayalım, çok konforlu yaşamayalım...ama her türlü iyilik ve doğruluğun numunei imtisali olalım. Bunun için eğitim sisteminde köklü değişiklikler yaparak küçük dimağları ağaç yaş iken eğelim. Daha ana sınıfına gider gitmez, ilkokula başlar başlamaz “Okumaya geçecek, İngilizce öğrenecek, Matematik çözecek, namaz sürelerini ezberleyecek... bir bilgiyi şırınga edeceğimize ilk önce önceliğimiz davranış olmalıdır. Davranış düzelmeden bilgiye geçmeyelim. Çünkü bugün durmadan bilgi yükleyen eğitim anlayışı sadece canavar bir neslin yetişmesine ön ayak olabilir. 12/11/2016


Bazılarının kazancının bereketli olmasının sebebi ne ola ki acaba?

Mayası ve ham maddesi toprak olan insanoğlunu Rabbim çeşit çeşit yaratmış. Renkleri, görüntüleri, fiziki yönleri farklı farklı da olsa insanoğlunun birbirine benzer ortak yönleri çoktur.  İmtihan için geldiğimiz bu dünyada ahiret azığı hazırlamamız gerektiğini her birimiz biliriz genelde. Fakat geçici dünyanın heveslerine o kadar kaptırıyoruz ki zaman zaman hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya sarılır kalırız.

Makam, mevki elde etmek; iyi, geniş ve güzel bir evde barınmak, konforlu bir arabaya sahip olmak, bol para kazanmak, çoluk çocuğun geleceğini garantiye almak için durmadan para biriktirmeye çalışırız çoğunluk itibariyle.  Hırs, açgözlülük ve tamahkarlık, bol para kazanmak yine insanın ortak özelliklerinden biridir. İyilik yapsak da ya başa kakarız, ya da karşılığını bekleriz. Yani keseri hep kendimize doğru yontarız.

Rabbimin bazı kulları vardır ki sayıları az da olsa aramızda vardır. Bir taraftan dünya için çalışır ve kazanırken hep etrafına dağıtan eli selek insanlardır bunlar. Elinde gömü mü var? Hayır. Rızkını temin için yurt içi ve yurt dışı durmadan koşturur. Emrinde yüzlerce insan çalıştırır. Aynı zamanda kazancının büyük bir kısmını hayır-hasenata, ihtiyaç sahibinin işini görmeye, eşine dostuna yetirmeye harcar. Harcadıkça bereketleniyor. Hz Osman gibi ticaretle uğraşır, kazancını herkesle paylaşır. Çalıştıkça Rabbim fazlından fazlasıyla veriyor. Verdikçe kazancının bereketi artıyor. Fabrikatör mü bu arkadaş? Hayır. Elinin emeğiyle kazanan biri. İşini yaparken en iyi, en düzgün bir şekilde yapar. İşini düzgün yaptıkça, işini takip edip rızkını aradıkça, kazancını her yer ve kesimle paylaştıkça Rabbim veriyor da veriyor. Harcadığına göre veriyor diye düşünüyorum. Cebini hiç kabarık görmedim. Belki de ihtiyaç sahibi biri de olabilir. Ama her hayır ve hasenatta cebinden eşi-dostu için harcayabileceği para çıkıyor. Lugatında yok yok. Kapısına gelip de boş dönen yoktur. Haberi olursa kapısına gitmene gerek yok zaten. O gelir, seni bulur. Böylelerini  bugüne kadar başkasından faydalanır, fayda bekler görmedim. Rabbim sanki bu tipleri vermek için yaratmış, insanlar bunları örnek alsın, onlar da bunlar gibi olsun istemiş gibi sanki. Her türlü vermenin yanında insan da hiç mi kibir olmaz. Kibir de yok. Bu tiplerden faydalanan kişilerin onuru da incinmiyor.
***
Maddi imkansızlıklar dolayısıyla dershaneye gidemeyen bir öğrenciden haberim oldu. Bir dershanenin yetkilisiyle görüştüm. "1000 liraya kayıt yaptıralım" dedi. 4 arkadaştan 100'er lira istedim. Telefonla bir arkadaşımı daha aradım. "Ne kadar açığın var" dedi. 600 lira deyince "600 lira bana ait, bana yazar mısın" dedi.
*** 
Bir arkadaşım düğün yapacaktı. "Düğün yapmak için ayağa kalktım ama, tıkandım kaldım, ne yapacağım bilmiyorum" dedi. Ne kadara ihtiyacın var dedim. "10.000 lira" dedi. 5-6 arkadaştan para istedim onun adına. 500, 1000, 2000 lira veren oldu genelde. Dershane konusunda yardımcı olan arkadaş aradı. "Benden 3500 lira, 500'ü düğün hediyem olacak, geriye kalanı da diğer borçlarını ödedikten sonra en son ödesin" dedi. Düğün sahibi nice sonra aldığı borçları ödedi. telefonla aradım emanetin bende nasıl alırsın, ya da nereye getireyim diye. "Yakında sen de düğün yapacaksın, bana şu anda lazım değil, kullan" dedi. Bana ihtiyaç değil desem de "Yanında bulunsun, belki lazım olur" dedi.
*** 
Zaman zaman bir vesileyle karşılaşıp görüştüğümüzde, "Arkadaşlarla oturuyoruz, sizi göremiyoruz dediğimde", "Aranıza mutlaka gelmek istiyorum, eğer haftaya bende oturursak planlamamı ona göre yaparım" dedi. Bundan sonra gelmek şartıyla olur dedim. "Anlaştık o zaman, bizde yemekli buluşalım" dedi. Biz sadece çaya geliriz, zahmet olmasın, dedimse de "Yemek dedimse  bir çorba, bir salata. Niye zahmet olsun. Kaç kişi oluruz" dedi. 12 kişi falan. "Tamam bizdeyiz" dedi. Bir hafta sonra bir çorba, bir salata yemek için gittiğim evinde envaiçeşit yemekle ağırladı bizi. Üstelik sayımız 20'ye yakındı.
***
İş yerine bazen ziyarete gittiğimde izzet ikramını yine en iyi şekilde yapar. Vedalaşırken ne imal ediyorsa, ne satıyorsa koltuğunun altına hediye olarak sıkıştırır. Para teklif edersin, onu da almaz. Millet dostuna satarak kazanmak ister. Böyleleri de başkasından kazandığını dostuna ikram etmek ister.

Bu vermenin, izzet ikramın, almadan vermenin mektebi yok maalesef. Olsaydı zaten aynı okul, aynı sınıfta okuyan biri olarak bana da biraz sirayet ederdi zaten. Ne diyeyim böylelerine. Böylelerinin kendilerine, anne babasına, yetiştirene sadece şapka çıkartılır. Teşekkür edilir. Yaratan sayılarını çoğaltsın, bizler de böyle olalım, dertleri varsa derman bulsunlar diye bol bol dua edilir sadece... 12/11/2016