12 Kasım 2016 Cumartesi

"Sizin sınıftan da birilerini çağırdı mı müdür"

2009 yılında 5 katlı yeni binaya taşınmaya başladık. İlk gün 4 eleman belediyeden temin edilen araçla okul eşyalarını taşıdı. İkinci gün eşya taşıyanlar kayış atınca iş başa düştü. Ertesi gün yardımcımın bulduğu tak tak ile kalan eşyayı hizmetli, iki öğrenci, yardımcım ve ben tak taka yükleyerek taşıdık.

İki katlı küçük bir binadan çıkan eşya 5 katlı binada kayboldu. Bakanlık'tan donatım malzemesi istedik. "Sizin okulunuz yeni okul değil, yeni binaya taşındınız, size halihazırda malzeme gönderemiyoruz. Mevcut eşyanız ile eğitim ve öğretime devam edebilirsiniz, takviye malzeme gönderilir" şeklinde cevap geldi. İş başa düştü. Öğrencilerden birinci dönem 50, kinci dönem elli olmak üzere 'vicdani sorumluluk çerçevesinde' yardım talep ettik. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara misali. Bu durumu Birlik toplantısında da dile getirdim. Sağ olsun velilerimizin % 90'ı gönderdi istediğimiz parayı.

Her bir sınıftan ücretini getirmeyen 3-5 öğrenci vardı. Onları da zaman zaman odama çağırıp adam adama markaj uygulardım. "İstediğimiz parayı ne zaman getireceklerini, durumlarının ne olduğunu, okulun durumunu..." anlatır gönderirdim. Yine bir gün 10.sınıflardan bir sınıftan para getirmeyen öğrencilerle odamda görüşürken bana bir mesaj geldi: "Lan sizin sınıftan da müdür çağırdı mı birilerini" şeklinde. İlk etap da mesajı anlayamadım. Kendi kendime bana küfürlü bir mesaj geldi sanırım diyerek moralim bozuldu. Hem lan ile başlıyor, hem de gelen mesaj da bakmayın ben okunaklı yazdığıma. Sesli harfler yoktu. Öğrencileri sınıflarına gönderdim. Mesaja tekrar baktım. Mesajı çözdüm. Bana gelen mesaj, okulumdan bir öğrencidendi. Telefonlar aradım, "Alo" diyen öğrenci sesimi duyunca telefonu kapattı. Bu öğrenciyi nasıl bulurum diye düşünürken 11.sınıftan iki öğrenci bir istekte bulunmak için odama geldi. "İstediğinizi yapacağım, bana önce şu telefon numarasının okulumuzdan hangi öğrenciye ait olduğunu bulun gelin" dedim. 5 dakika geçmeden "Hocam, telefon falan öğrenciye ait" bilgisiyle geldi iki öğrenci.

Dersten yüzüme telefonu kapatan öğrenciyi çağırttım. Misafir koltuğuna oturdu. Kızım bana söyleyeceğin bir şey var mı dedim. "hayır" dedi. Bugün anormal bir şey yaptın mı dedim. "hayır" dedi. ben seni niye çağırdım o zaman dedim. "Bilmem" dedi. O zaman önce şu mesaj işinden başlayalım deyince öğrencinin yüzü kızardı:
-Benim telefon numaramın sende ne işi var, kızım!
-Bu telefon babamındı, telefon bana geçince sizin numara da kayıtlı idi silmedim.
-Bu mesajı kime gönderdin?
-B sınıfından bir arkadaşa.
-Mesaj nasıl bana geldi o zaman?
-Cebimde iken öğretmen görmesin diye yazmıştım. Sizden bir üstteki arkadaşa göndereceğim derken size gelmiş.
-Bu mesajın içeriğini beğendin mi? Sen arkadaşlara bu şekilde 'lan' ile mi hitap edersin.
-...
-Bana bu mesaj ders esnasında iken geldi. Ders esnasında senin telefonun kapalı olması gerekmiyor muydu?
-Kapalı olacaktı.
-Ders esnasında iken ben arayınca  telefonu nasıl açtın? Derste öğretmen yok muydu?
-Vardı. Telefon gelince en arkadaydım, kafamı aşağıya indirip açmıştım.
-Derste telefonun açık olması, mesaj gönderilmesi ve gelen telefona cevap verilmesinin yasak ve cezasının ne olduğunu biliyorsun, değil mi?
-Biliyorum, hocam. Teneffüste cep telefonum açık olduğu halde yakalanırsan 10 TL, ders esnasında yakalatırsak 20 TL okula bağışta bulunuyoruz.
-Senin derste bir de gelen telefona cevap vermen var.
-Evet hocam.
-Ne yapalım şimdi? Sana ne ceza vereyim? Daha okulun parasını da vermemişsin? Senin bu mesajı yarın törende arkadaşlarına okuyayım mı?
-Ne olursun okumayın, hocam.
-Okulun parasını yarın getirirsen mesajdan şimdilik kimsenin haberi olmayacak, üstelik mesajı da okumayacağım. Yarın para gelirse ders esnasında yaptığın bu hareketten dolayı da ileri bir tarihte okula 30 TL bağışta bulunacaksın. tamam mı?
-Çok teşekkür ederim hocam.

Ertesi gün öğrenci,  istenen 100 TL'yi getirdi. Telefonunun açık olmasından dolayı kesilen cezayı da bir daha istemedim.
***
Öğrenci mezun oldu gitti. Bir gün Alaaddin Durağında durakta beklerken biri  yanıma yaklaştı. Kafasını kaldırmadan "El kartın var mı" diye sordu. Baktım bana yanlış mesaj gönderen öğrenci.  Yanındaki arkadaşını otobüse bildirmek istiyor. Yok, hanımefendi deyince yüzüme baktı. Beni görünce "Hocam,  siz" dedi.  Binin de ben tutayım dedim. "Arkadaşım binecek" dedi. Anlatayım mı arkadaşına o yaptığını deyince: "Biliyor zaten"  dedi ve gülüştük.


10 Kasım 2016 Perşembe

Hurma, zemzem neyine yetmez

Geçen gün bir arkadaş aradı. "10-15 gün sonra umreye gideceğim. Hediye satan bir tanıdığın var mı" diye.  Bu işlerle biraz ilgisi olan bir esnafın ismini verdim. Kendisine şimdiden hayırlı yolculuklar, güle güle git gel dedim, telefonla vedalaştık. Hacca ve umreye gidenler bu hediye getirme  işinden ne zaman vazgeçecekler bilemiyorum.

Mübarek beldeye gideni uğurlamaya giden de hediye götürüyor, hac ve umreden gelen de. Aslında ikisi de bu durumdan memnun değil. Çünkü uğurlamaya gidenin götürdüğü, umreden gelenin getirdiği hediye de farklı, olmayan bir hediye değil. Umreden gelen seccade, tespih, takke getiriyor. Uğurlamaya giden de çorap, havlu, küp şeker vb hediye götürüyor. Ne zaman hayırlı olsuna gitsek önümüze konan tespih, takke evlerimizde tıka basa dolu. İşin garibi kullanılmıyor da. Aslında hacctan gelenin en güzel hediyesi zemzem ve hurmadır. Daha gitmeden telaşa giriyorlar, hediye alınacak diye. Giden paraya mı acırsın, girdiği stres ve telaşeye mi? Zaten adam umre veya hacca gidince yüklü bir harcama yapmak zorunda. Üstüne üstlük bir de hediye alma, hediye getirme telaşına kalkıyor. Hediye de bir sadra şifa olsa gam yemem gerçekten.

Bu adet ve gelenek sadece Konya'ya mı has diye düşünürken okul arkadaşım Adem ALdanmaz'ın bir paylaşımı dikkatimi çekti: "Pakistan hacıları ülkelerine dönünce, Muhammed İkbal'i ziyarete giderler. Yanlarında hacdan getirdikleri bilinen hediyeler vardır: hurma, zemzem, tespih, takke...

İkbal bunları alır, teşekkür eder ve sonra şunları söyler: Bu hediyeler güzel. Ama keşke bize o mukaddes beldelerden, Hz Ebubekir'in sadakatini, Hz Ömer'in adaletini ve hukuka bağlılığını, Hz Osman'ın Kuran sevgisini ve hayasını, Hz Ali'nin celadetini ve ilim aşkını getirseydiniz de, onlarla insanlığı buluşturup, kurtuluşunu sağlasaydık..."

Paylaşım doğru ise demek ki aynı durum Pakistan'da da varmış. Kimse bu durumdan memnun değil ama "Başkası ne der, ayıp olur" diye almak veya götürmek zorunda kalıyor. Yok arkadaş,  adettir,  ben alırım denirse bari para vermeyin.  Bende bol miktarda var. Bedava vereyim size.

Bu mahalle baskısı ne zaman kalkacak dört gözle bekliyorum inşallah!... 10/11/2016

PKK ve FETÖ'nün benzerlikleri

Her ikisi de:
-80'den önce MİT tarafından kurdurulmuştur.
-80 ihtilaliyle birlikte neşvünema bulmuştur.
-Derin devlet tarafından korunmuş ve kollanmıştır.
-Dış güçlerin içimizdeki maşalarıdır.
-Üniversite terkin eline silah, ilkokul mezunu birinin eline ise Kur'an verilmiş.
-Dağdakine: Sen, zulüm gören Kürt'ün hakkını savunur görüneceksin. Şehirdekine de: Sen, dinini yaşayamayan, kamusal alanda sıkıntı çeken mütedeyyin insanların hamisi görünümünde olacaksın denmiş.
-Birinin karargahı Kandil, diğerininki Pensilvanya'dır.
-Her ikisi de adanmışlarına aklını kullanmamayı, emirlerine mutlak itaat etmeyi öğretmede çok başarılıdır.
-Biri dağları mesken edinmiş, inleridir barınakları.  Diğeri ise şehirleri hücre edinmiş.
-Dağdaki,  vur-kaç taktiği uygulayarak başta polis ve asker olmak üzere  önüne engel olan herkesi öldürür: Kah silah,   kah bomba, kah mayın ile. Hep pusuya yatar. Gerekirse canlı bomba ile masumların içine militanlarını göndererek ülkeyi kana bular. Öbürü ise eğitim gönüllüsü, barış havarisi görünümlü, dişini göstermeden insanların yüzüne gülen biri. Hep namazında, niyazında sanırsın. Dağdaki gibi bombayla, yıldırmayla uğraşmaz. Top, tank ve F16 ile halka bomba yağdırır.
-Biri gönüllü militan bulamazsa gerekirse, tehdit, şantaj ve yıldırma ile örgüte eleman kazandırır. Öbürü ise, adanmışlarına makam ve mevki verir, sınavlarda başarılı olmalarını sağlar, maddi ve manevi menfaat temin eder. Sonucunda da sevenleri minnet altında kalır.
-Biri teröristlerin başıdır. Hep tehdit savurur, zaman zaman kendi kendine ateşkes ilan eder.  Öbürünün dünya ile bir işi yok sanırsın. Tek amacı 'kıtmîr' olmak. Lakabı: 'Hocaefendi'dir.
-Her ikisi de gücünü dışarıdan alır. Emperyalist ve sömürgeciler en büyük destekçisidir.
-Her ikisinin nihai hedefi Türkiye'ye diz çöktürmektir. Dışarının maşasıdır. Emir eridir. Dış güçlerin uşağıdır.
-Biri hep kandan beslenir, diğeri ise mürekkep görünümlü kandan. Biri silaha sarılır, diğeri kaleme.
-Her ikisi de haindir. Efendileri için ihanette sınır tanımazlar. Akrep ve yılan bunların yanında çok masum kalır. Şeytansa yunmuş ve yıkanmıştır.

Benzerlikleri say say bitmez. Sadece çalışma alanları farklıdır. Batıla giderken farklı yollar kullanır. Yoksa nihai hedefleri tıpa tıp aynıdır. Yok aslında birbirinden farkları.  10/11/2016