10 Kasım 2016 Perşembe

Çocuklarımız hangi tür oyun ve oyuncaklarla oynamalı?

Kendi yetiştiğim zamana göre şimdiki neslin imkanları daha iyi. Fakat ben bu neslin yerinde olmayı hiç istemezdim. Sanki yeni nesil birbirinden farklı onca oyuncağın içerisinde oyuna susamış gibi görünüyor.

Oyun çocuğun zihnen, bedenen, sosyal ve psikolojik yönden gelişmesi için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Çocuk ve oyun birbirinden ayrılamaz. Bizim zamanımıza göre zamane çocukları daha fazla bir oyuncağa sahipler. Evlerde çocuk ve oyuncak odasına hapsedilmiş çocuklarımız var artık. Ne toprak yüzü görüyor, ne de arkadaş. 4-5 yaşından itibaren de soluğu kreş ve ana okullarında almaktadır. İçeride sun'i-yapay, plastik oyuncaklar. Çoğu da ucuz maliyetli Chine malı oyuncaklar bunlar. Öyle zannediyorum bu oyuncakların çoğu da mikrop saçıyor. Hatta bakanlık zaman zaman bazı oyuncakları yasaklama yoluna bile gitmektedir. Fakat bunca oyuncağa rağmen çocukların çok mutlu olduklarını sanmıyorum. Çünkü oyuncaklar çocuğun çok yönlü yetişmesine katkı sağlamamaktadır. Çocuk ne sosyalleşebiliyor, ne paylaşabiliyor, ne de kendi başına bir oyun kurabiliyor. Çünkü tüm oyuncaklar hazır. Çocuğun düşünmesine pek ihtiyaç kalmıyor. Ebeveynimiz basıyor parayı, alıyor oyuncağı. Çocuk yeni alınan oyuncaktan bir iki gün içerisinde hevesini alıyor. Aile yeni ve başka oyuncak alma yoluna gitmek zorunda kalıyor.

Çok geç yaşlarda tanışması gereken cep telefonu, bilgisayar, tablet vb teknolojik aletler daha küçük yaşta iken çocuğun hayatına giriyor. Dijital alemde oyun oynamaya kendini kaptıran çocuk, oyunda yenildikçe hırslanıp tekrar tekrar oyun oynama yoluna gidiyor, hem de saatlerce yerinden kalkmadan. Bu tür oyunlar çocuğun zihnini yormadan başka bir işe yaramıyor maalesef.  Çocukluğunu dijital oyunlarla geçiren çocuk,  okullu olduğu zaman aile çocuğunu sanal alem oyunlarından  uzaklaştırma yoluna gitmek istiyor. Fakat zamanında bilinçsizce zamanından önce kullandırılan bu tür oyunlar çocuğa bağımlılık yapmakta. Okullu olduktan sonra da bırakamıyor. Aile yasaklama yoluna gitse de çocuk gizli-kaçak oynama yoluna gidiyor.

Çocuklarımız cep telefonu, tablet, bilgisayar kullanımını bizden daha iyi biliyor. Yeni bir telefon aldığım firmanın elemanına: "Bunu nasıl açacağım gösterir misin" dediğimde yanımdaki çocuğumu göstererek: "Bu çocuk var ya, yanındaki. O sana gösterir, benim göstermeme gerek yok" dedi bana. Ben, bu nesle şeytanı bol nesil diyorum. Onları oyalayacak o kadar oyun türü var ki, çocuklar bunlardan fırsat bulup da derse falan bakamaz, kimse kusura bakmasın. Gerçek oyunlarla büyümeyen bu çocuklar sonra nedense büyüyemiyor, büyüse de çocukluğu kaybolmuyor. Çünkü doya doya yaşamadı çocukluğunu. Doğal oyunları görmedi. Sanki bir laboratuvarda yetişmiş gibiler. Çünkü ne dışarı biliyor, ne sokak, ne akraba biliyor, ne de arkadaş. Varsa yoksa bilgisayar oyunu onlardaki eğlence. Bu da deşarj etmiyor çocuğu. Halbuki çocuk dışarıyı görmeli, dışarıda oynamalı, toprak yüzü görmeli. Üstünü, başını toprakla batırmalı. Beraber oynadığı çocukla akşam kavga etmeli, ertesi günü barışmalı. Arkadaşlarıyla oynarken kendileri doğal oyunlar bulabilmeli. Vücut yorulup eve gelmeli. Banyodan sonra mışıl mışıl uyumalı.

Bizim çocukluğumuzdaki oyunları bilmiyor çocuklarımız. Bilse de kimse yüzüne bakmıyor. Çelik çomak, çember çevirme, bilye oynama, aşık atma, ayçiçeği kafasından yaptığımız araba ile yarış yapma, kayma, körebe, saklambaç...nedir bilmez. Üstelik bizim oyunlarımız sıfır maliyetli idi. Şimdiki oyuncakların yanına varılmıyor.

Hasılı biz çocukluğumuzu adam gibi yaşadık. Şimdiki çocuklar maalesef onca pahalı oyuncağın yanında çok mutlu değiller. Gelin aklımızı başımıza alalım. Bu çocukları, mutlu olabilecekleri oyunlara yönlendirelim. Pahalı, özellikle masaya ve eve hapseden dijital oyunlardan uzak tutalım onları. 10/11/2016



9 Kasım 2016 Çarşamba

Okullardaki Kur'an-ı Kerim dersleri

4+4+4 sistemiyle birlikte IHL dışındaki okullarımız da Kur'an-ı Kerim dersleriyle tanıştı. Veli ve öğrencide ayrı bir heyecan meydana geldi. Türkiye'nin geçmişte din ve Kur'an konusundaki anlaşılmaz tavrı göz önüne getirildiğinde bu dersin okullara seçmeli olarak konması çok önemlidir ve radikal bir karardır.

Üç-dört yıldır okulların çoğunda bu dersler işletmeye başlandı. Nedense heyecan kaybolmaya başladı. Çünkü bu ders birçok velinin beklentisine cevap vermedi ya da veremedi.

Kuranı Kerim'in okullardaki ders yükü haftada 2 ders saatidir. Sınıf mevcutları 30-40 civarında. Öğretmenin toplam 80 dakika içerisinde tüm öğrencileri okutabilmesi mümkün değildir. Hepsine sadece besmele çektirse dersi biter. Öğrencilerin kimi Kuranı biliyor,  kimi cüzde,  kimi harfleri tanıyor,  kimi hiçbir şey bilmiyor. Bu derse giren bir öğretmen bu çocukların hangi birine ne okutsun? Bu dersin içeriği itibariyle öğretmenin her bir öğrenciyle mutlaka ilgilenmesi gerekiyor. Mevcutların kalabalık olması sebebiyle maalesef öğretmen her öğrenciye ayrı bir zaman ayıramamaktadır. Sonuç olarak öğrenciler sene sonu itibariyle bu dersi anlam ve mantığına uygun bir şekilde öğrenemiyor.

Bu dersin verimli işlenmesi için çözüm ders saatlerini artırmada değildir. Yapılması gereken bu ders işlenirken sınıfın ikiye bölünmesidir. Sınıf bölme olayına okullar yabancı değildir. Ortaokul 7.ve 8.sınıflarda işlenen Teknoloji ve Tasarım derslerinde öğrenciler iki sınıfa bölünmekte. Sınıfın yarısına bir öğretmen, diğer yarısına da diğer öğretmen girmektedir. Bu dersteki uygulama Kur'anı Kerim dersleri için de uygulanırsa bu dersten azami başarı elde edilebilir. Görüşümüzün sorulduğu tüm toplantılarda ve Bakanlığa bu teklifimizi bildirdik. Ama nedense bu konuda bir ilerleme sağlanmamıştır.

Öğrenci hem ortaokulda, hem de lisede bu dersi seçse maalesef kalabalık sınıf ortamından dolayı öğrencinin bu derslerde Kur'anı öğrenebilmesi mümkün değildir. Veli ve öğrenciler şok yaşamadan Bakanlık bu konuda gereken adımları atmalıdır. 09/11/2016

8 Kasım 2016 Salı

Size beni iyi dinlemeler!

Telefonumla konuşma yaptığım zaman ne karşı taraf beni anlayabiliyor ne de ben. Yankı, gürültü eksik değil. Kendi kendime, 'Adam gibi iyi bir telefon almazsın, olacağı bu' dedim zaman zaman.

İki buçuk ay önce bir arkadaşım aradı telefonla beni. Anlayamıyorum benim telefonda sorun var deyince. Telefonunda sorun falan yok. Telefonun dinleniyor. Tüm sorun bu. Boşu boşuna telefonuna kızma" dedi bana. Benim neyimi dinleyecekler dedim. "Beni bir kaç defa aradın ya, ondan" deyince benim jeton düştü. Telefonla görüştüğüm kişi 15 Temmuz'dan sonra FETÖ şüphesiyle açığa alınmıştı. Kendim gibi tanıdığım, o yapıya ait olmadığını bildiğim bu arkadaşın başına geleni duyunca aslını-astarını öğrenmek için telefon açtım, yeterli görmeyerek evine kadar da gittim. Sana yapılan bu haksızlık kısa zamanda giderilir, hatta Bağdat'a varmadan dedim.

Yapılan inceleme ve tahkikten sonra o arkadaşın adı geçen yapı ile bir ilgisinin olmadığı tescillendi ve beklediğimizden uzun olsa da o arkadaş görevinin başına döndü. Dönmesine sevindim sevinmesine fakat nedense  benim telefon hala dinlenmeye devam ediyor. Bakalım ne çıkartacaklar, ben de merakla beklemekteyim. Ne çıkarsa artık bahtıma. Benim ki de merak ya. Ne çıkacaksa çıksa da beni meraktan çatlatmasalar. Bekleye bekleye ağaç oldum iyice. Artık FETÖ'cü mü çıkarım, eskiden olduğu gibi 'Selam-Tevhit' örgütüne bağlılığım mı ortaya çıkacak. Ya da başka bir örgüt bağlantım... Bunu da zaman gösterecek. Ben de ne ketum kişiymişim, doğrusu kendimi daha yeni yeni tanımaya başladım. Demek ki özelliklerimden biri de ketum olmakmış. Hayırlısıyla ne çıkacaksam çıksın artık da ben de kendimi bileyim. Çünkü kişi kendini bilirse Rabb'ini de bilirmiş. Toplumda en büyük sorun, sorunun kendisinden kaynaklandığını bilmeyenlerle dolu. Anlaşılan bende bir sorun olmalı. haydin artık görevliler! Beni dinlemek için işi sarpa sarmayın, ipe un sermeyin. Devlet size bunun için para veriyor. Yoksa dinleyecek kimse kalmadı da kendinize iş çıkartıp üstelik bir de para mı alıyorsunuz? Eğer bu ülkede sorun olarak görünüyorsam, benim bağlantım ortaya çıkınca ülkenin sorunu çözülecekse bu kadar beklemenize gerek yok. Bu ketumluk bende olduğu müddetçe işiniz zor mutlaka. Ama artık başka yol ve yöntemler bulmanızda fayda var artık. Ayrıca ben zor anlıyorum telefon konuşmasını siz nasıl duyacaksınız. Yok bu yöntem devam edecekse gelin siz bana adamakıllı bir telefon alıverin. Tüm konuştuğumu rahat bir şekilde dinleyin. Siz de rahat edin ben de. Yok alamayız diyorsanız bakın ben size başka bir yol daha göstereyim. Benim bir sayfam var: "dilinkemigiyok.blogspot.com.tr" diye. İçimi-dışımı buraya yazdım. Gelin bu sayfayı okuyun. Hem de yazılı. Sizin telefon görüşmesini ayrıca yazıya geçirmenize gerek yok. 1 yıldır yazdıklarım hep orada. Hem okuyunca benim okuyucu sayım da artmış olur böylece. Çoğunu da facebook'da paylaşıyorum. Bana arkadaşlık isteği gönderin, ben sizi kaydedeyim, beni oradan takip edin. Yok deşifre oluruz diyorsanız, benim face'm herkese açık. Beni bu şekilde de takip edebilirsiniz. Yok arkadaş, biz bize verilen görevi yaparız, telefonla dinlemeye devam edeceğiz diyorsanız, Allah aşkına ne arıyorsunuz onu söyleyin de ben sizi daha fazla bekletmeyeyim. Aradığınızı ben söyleyeyim. Siz de rahat edin, ben de. Hem böylece mal bulmuş mağribi gibi sevinirsiniz. Ben insanları sevindirmeyi severim. Yeter ki siz isteyin. Yok laf olsun diye takip ediyorsanız, yazık harcadığınız vakte, ve devletin parasına.

Sonra ben göründüğüm kadar kötü bir insan değilim, iyi zaten hiç değilim. Hainlik ve ihanet hiç yoktur defterimde ve kitabımda. Siz en iyisi bir başka bir kapıya uğrayın. Dostu düşmanı biraz da başka yerde arayın. İnsan sarrafı değilsiniz gayri, belli. Eğer siz bu iseniz suçluyla mücadeleyi asla yapamazsınız. Sadece dostlar alışverişte görsün diye oyalanır durursunuz. Beni dinlemekten gerçek suçluları dinlemeye zamanınız kalmamış anlaşılan. Zaten darbeye kalkışan FETÖ'nün hiç teknik takibe yakalanmaması da sizin derdinizin suçlu bulmak olmadığını gösteriyor. Allah bu devlete zeval vermesin. İşini düzgün yapan insanların sayısını çoğaltsın.

Ama hakkınızı yemeyeyim, sizi tebrik ederim. beni kaç aydır dinliyorsunuz. beni ilk defa siz dinlediniz. Normalde ben çok konuşurum, insanlar benden kaçar. Sizi çok sabırlı ve azimli gördüm. Ne mutlu ki bana! Benim de beni dinleyenim var artık. Teşekkürler size.

Başka ne diyeyim: Size beni iyi dinlemeler demekten gayri! 08/11/2016