Ana içeriğe atla

Size beni iyi dinlemeler!

Telefonumla konuşma yaptığım zaman ne karşı taraf beni anlayabiliyor, ne de ben. Yankı, gürültü eksik değil. Kendi kendime, 'Adam gibi iyi bir telefon almazsın, olacağı bu' dedim zaman zaman.

İki buçuk ay önce bir arkadaşım aradı telefonla beni. Anlayamıyorum benim telefonda sorun var deyince. Telefonunda sorun falan yok. Telefonun dinleniyor. Tüm sorun bu. Boşu boşuna telefonuna kızma" dedi bana. Benim neyimi dinleyecekler dedim. "Beni bir kaç defa aradın ya, ondan" deyince benim jeton düştü. Telefonla görüştüğüm kişi 15 Temmuz'dan sonra FETÖ şüphesiyle açığa alınmıştı. Kendim gibi tanıdığım, o yapıya ait olmadığını bildiğim bu arkadaşın başına geleni duyunca aslını-astarını öğrenmek için telefon açtım, yeterli görmeyerek evine kadar da gittim. Sana yapılan bu haksızlık kısa zamanda giderilir, hatta Bağdat'a varmadan dedim.

Yapılan inceleme ve tahkikten sonra o arkadaşın adı geçen yapı ile bir ilgisinin olmadığı tescillendi ve beklediğimizden uzun olsa da o arkadaş görevinin başına döndü. Dönmesine sevindim sevinmesine fakat nedense  benim telefon hala dinlenmeye devam ediyor. Bakalım ne çıkartacaklar, ben de merakla beklemekteyim. Ne çıkarsa artık bahtıma. Benim ki de merak ya. Ne çıkacaksa çıksa da beni meraktan çatlatmasalar. Bekleye bekleye ağaç oldum iyice. Artık FETÖ'cü mü çıkarım, eskiden olduğu gibi 'Selam-Tevhit' örgütüne bağlılığım mı ortaya çıkacak. Ya da başka bir örgüt bağlantım... Bunu da zaman gösterecek. Ben de ne ketum kişiymişim, doğrusu kendimi daha yeni yeni tanımaya başladım. Demek ki özelliklerimden biri de ketum olmakmış. Hayırlısıyla ne çıkacaksam çıksın artık da ben de kendimi bileyim. Çünkü kişi kendini bilirse Rabb'ini de bilirmiş. Toplumda en büyük sorun, sorunun kendisinden kaynaklandığını bilmeyenlerle dolu. Anlaşılan bende bir sorun olmalı. haydin artık görevliler! Beni dinlemek için işi sarpa sarmayın, ipe un sermeyin. Devlet size bunun için para veriyor. Yoksa dinleyecek kimse kalmadı da kendinize iş çıkartıp üstelik bir de para mı alıyorsunuz? Eğer bu ülkede sorun olarak görünüyorsam, benim bağlantım ortaya çıkınca ülkenin sorunu çözülecekse bu kadar beklemenize gerek yok. Bu ketumluk bende olduğu müddetçe işiniz zor mutlaka. Ama artık başka yol ve yöntemler bulmanızda fayda var artık. Ayrıca ben zor anlıyorum telefon konuşmasını siz nasıl duyacaksınız. Yok bu yöntem devam edecekse gelin siz bana adamakıllı bir telefon alıverin. Tüm konuştuğumu rahat bir şekilde dinleyin. Siz de rahat edin ben de. Yok alamayız diyorsanız bakın ben size başka bir yol daha göstereyim. Benim bir sayfam var: "dilinkemigiyok.blogspot.com.tr" diye. İçimi-dışımı buraya yazdım. Gelin bu sayfayı okuyun. Hem de yazılı. Sizin telefon görüşmesini ayrıca yazıya geçirmenize gerek yok. 1 yıldır yazdıklarım hep orada. Hem okuyunca benim okuyucu sayım da artmış olur böylece. Çoğunu da facebook'da paylaşıyorum. Bana arkadaşlık isteği gönderin, ben sizi kaydedeyim, beni oradan takip edin. Yok deşifre oluruz diyorsanız, benim face'm herkese açık. Beni bu şekilde de takip edebilirsiniz. Yok arkadaş, biz bize verilen görevi yaparız, telefonla dinlemeye devam edeceğiz diyorsanız, Allah aşkına ne arıyorsunuz onu söyleyin de ben sizi daha fazla bekletmeyeyim. Aradığınızı ben söyleyeyim. Siz de rahat edin, ben de. Hem böylece mal bulmuş mağribi gibi sevinirsiniz. Ben insanları sevindirmeyi severim. Yeter ki siz isteyin. Yok laf olsun diye takip ediyorsanız, yazık harcadığınız vakte, ve devletin parasına.

Sonra ben göründüğüm kadar kötü bir insan değilim, iyi zaten hiç değilim. Hainlik ve ihanet hiç yoktur defterimde ve kitabımda. Siz en iyisi bir başka bir kapıya uğrayın. Dostu düşmanı biraz da başka yerde arayın. İnsan sarrafı değilsiniz gayri, belli. Eğer siz bu iseniz suçluyla mücadeleyi asla yapamazsınız. Sadece dostlar alışverişte görsün diye oyalanır durursunuz. Beni dinlemekten gerçek suçluları dinlemeye zamanınız kalmamış anlaşılan. Zaten darbeye kalkışan FETÖ'nün hiç teknik takibe yakalanmaması da sizin derdinizin suçlu bulmak olmadığını gösteriyor. Allah bu devlete zeval vermesin. İşini düzgün yapan insanların sayısını çoğaltsın.

Ama hakkınızı yemeyeyim, sizi tebrik ederim. beni kaç aydır dinliyorsunuz. beni ilk defa siz dinlediniz. Normalde ben çok konuşurum, insanlar benden kaçar. Sizi çok sabırlı ve azimli gördüm. Ne mutlu ki bana! Benim de beni dinleyenim var artık. Teşekkürler size.

Başka ne diyeyim: Size beni iyi dinlemeler demekten gayri! 08/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde