3 Ağustos 2016 Çarşamba

Yumuşak Karnımız-2 *

Din konusunda gizemli dünya insanımızın çok hoşuna gider, hep bu konularda konuşulsun ister. Din bezirganları da bu alanı iyi değerlendirip hep kendilerine pay çıkartabiliyorlar. Her şeyden önce insanımızın bu konulardaki merakını giderecek bir çalışma içine girilmelidir. Yapılacak çalışmalar istismarcıların bir daha kullanamayacağı netlikte olmalıdır. Bunun için:

1.Dinin ve konularının bir takım kesimler tarafından istismar edilmemesi için öncelikli olarak tartışmalı konular belirlenmeli, hatta vuzuha kavuşturulması gereken konular halka sorulmalı. (Mehdi, Mesih, İsa, cin, müceddit, gaybın bilinmesi.. vb )
2. Belirlenen konular Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde kurulacak, sahasında uzman kişiler tarafından enine boyuna mütalaa ve müzakere edildikten sonra kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır. (Uzman heyet konuları incelerken Kur'an, sünnet ve sahih hadisi esas almalıdır.)
3. Din eğitim ve öğretimi devlet okullarında verilmelidir.
4. Din eğitim ve öğretimi devlet gözetiminde olmayan cemaatler tarafından verilmesinin önüne geçilmelidir.
5. Ağırlıklı olarak İslam ve imanın şartlarından ibaret olan ortaokul ve lise müfredatı yeniden gözden geçirilmeli, tartışmalı olan tüm konuların müfredata girmesi sağlanmalıdır. Tartışmalı konular konusunda komisyonun verdiği görüşün dışında bir başka görüşe yer verilmemelidir.
6. Din Kültürü müfredatının ders materyalini yazacak kişilerin; halkın nabzını tutan, halkın ve öğrencilerin seviyesine inebilen uzmanlardan oluşmalıdır.
7. Cemaatlerin gelir-gider ve bağışları sıkı bir denetime tabi tutulmalıdır. Ticari faaliyetleri varsa izlenmelidir.
8.Din alanında yazılan eserlerin, oluşturulan bir heyet tarafından tetkiki yapıldıktan sonra basımına izin verilmelidir. Her önüne gelenin din sahasında eser vermesinin önüne geçilmelidir.
9. Dini sahada uzmanlarınca vuzuha kavuşmamış tartışmalı konular basın aracılığıyla gündeme getirilmemelidir. 
10. Fıkıh, tefsir, kelam... alanlarında, uzmanlarından oluşan bir komisyon, tartışmalı konularla ilgili belirli periyotlarla bir araya gelip konuyu müzakere etmeli. Her alanın canlı müçtehitleri olmalıdır. Komisyon, önlerine gelen bir konu için kitap-sünnet, sahih hadis, öncekilerin bu konuda verdiği fetvalara göz atıp güncel fetva vermelidir. Dini alanda yaşayan, canlı bir fıkıh olmalıdır.
11. Herhangi bir cemaate ve gruba öğrencileri yönlendiren eğitimci önce uyarılmalı, devamı halinde milli eğitimle olan sözleşmesi feshedilmelidir.
12. Allah ve peygamberi dışında, herhangi bir kimsenin faziletlerinden bahseden gruplardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Şeyhin kerametinden, peygamberi rüyasında görmesinden bahsediliyorsa, veli, mehdi, mesih, kurtarıcı... şeklinde bir anlatım varsa mutlaka mesafe konmalıdır.
13. Devlet ve Diyanet "Ben kurtarıcıyım, yegane yol bizim yol" diyenlere karşı kitleleri uyarmalıdır. Gaybı bilirim havasında olanlara şarlatan gözüyle bakılmalıdır.
14. Dini anlatımlarda akıl, mantık ve gönüllere hitap eden ikna edici bir üslup kullanılmalıdır. Öğrencilerin açık bir şekilde ikna olmadıkları konuları sormalarının önü açılmalıdır. Sorgulayan, aklını kiraya vermeyen bir neslin yetişmesi için çaba gösterilmelidir.
15. "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, mehdi, mesih gelecektir, her yüzyılda dini yenileyen bir müceddit gelecektir" gibi sözlerin kaynaklarının doğru olup olmadığı uzmanlarınca iyice araştırılarak kamuoyu bilgilendirilmelidir. Yanlış anlaşılmaya, din bezirganlarının kullanmalarına müsait olan gelecekle ilgili haber veren zayıf hadisler mutlaka kaynağı iyi araştırılarak o hadislerle amel edilip edilmeyeceği uzman ekip tarafından karara bağlanarak yine kamuoyuna açıklama yapılmalıdır.
16. Yanlışa giden yolların tıkanması anlamına gelen 'Seddi zerai' kaidesi netameli konular için uygulanmalıdır. 03/08/2016

* 14/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



15 Temmuz gecesinden öğrendiklerimiz **

-Her Allah, peygamber, din, iman diyenin doğru yolda olmadığını,

-Devletin kurumlarının yönetiminin aynı düşüncedeki insanlara ihale edilmemesi gerektiğini,

-Her sakallının amcamız, her başörtülünün annemiz, her askeri elbiseyi giyenin bu toprağın askeri olmadığını, her başına sarık-cübbe geçirenin dini anlatmadığını,

-Allah birin dışında bir araya gelmeyecek şekilde ayrışan bu toplum kesimlerinin "Konu vatansa gerisi teferruat" diyebileceğini,

-Ülke savunmasında yediden yetmişe aynı anda organize olup seferberlik ilan edebileceğimizi,

-Ölümü göze alacak şekilde vatansever insanların çokluğunun yanında bu vatanı yaşanmaz kılacak şekilde içimizde hainler barındırdığımızı,

-Halen Mekke dönemini yaşıyoruz. Bu yüzden ilk önce insanların imanını kurtarmak gerekir diye çıkan içimizdeki şer odaklarının kastının imanımızdan etmek olduğunu,

-Kökü dışarıda olan bir ihanet şebekesinin kırk yıldır hak-hukuk dinlemeden devletin hücrelerine sızmak için nasıl soruları çaldığını,
-40 yıldır ülkeyi yöneten siyasilerin uyuduğunu, ya da uyutulduğunu, art niyetleri yoksa bile bir gaflet içerisinde olduklarını,

-Stratejik ortağımız diye bildiğimiz devletlerin altımızı oymak için uzun yıllara dayanan planlarının olduğunu,

-Emperyalist ve sömürgeci devletlerin Türkiye'de hala emelleri olduğunu, kurtuluş savaşının hala bitmediğini,

-Dünyayı yöneten sömürgeci akla rağmen ülkesini bağımsız bir şekilde yönetmeye kalkmanın ağır bedellerinin olduğunu ama her şeye rağmen bağımsızlığımızdan ödün vermeyeceğimizi,

-Bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın yolunun 50-60 yıl sonrasının planının yapmaktan geçtiğini,

-NATO ve İncirlik Üssünün bizi korumaktan ziyade bizim için ayak bağı ve tehlike olduğunu,
-İrili, ufaklı devletlerin mazlumun yanında değil de güçlünün yanında yer aldığını, dünya sessiz kaldıkça sömürgeci devletlerin borusunun daha da öteceğini,

-Hoşgörü ve diyalog adı altında toplumun tüm kurum, kuruluş ve kesimleriyle iyi ilişkiler içerisinde olanların hiç de hoşgörülü olmadıklarını, hatta hoşgörüye düşman olduklarını,

-Allah'ın verdiği aklı kullanmayarak bir başkasına kul köle olanların çok tehlikeli olabildiklerini,

-Dinin bizzat Allah, peygamber diyenler tarafından kendi emelleri için istismar edildiğini, halkın saf  dini duygularıyla nasıl oynandığını,

-Kendilerine emanet edilen çocuk ve gençlerin aklı ve beyinlerinin  nasıl uyuşturulduğunu,

-Dinin her yönüyle devlet gözetiminde, devlet okullarında, ehil kişiler tarafından yeterince verilmesi gerektiğini,

-Devlet okullarında devlet eliyle  verilen eğitim ve öğretimin içinin özellikle boşaltılması sonucu umudunu yitiren insanların alternatif yol diyerek kimlerin kucağına itildiğini, eğitim ve öğretimin tıpkı din eğitimi gibi dışarıda herhangi bir gruba ihtiyaç hissedilmeyecek şekilde yeniden dizayn edilerek devlet okullarında dolu dolu verilmesi gerektiğini,

-Yeterince okumamış, dini bilgisi olmayan Anadolu insanının din duygusunun; eli kalem tutan, teknolojiyi çok iyi bilen okumuş insanların din duygusundan daha saf, daha berrak,  daha temiz olduğunu,

-İçimizdeki hainlerin çokluğuna rağmen bu ülkenin güçlü bir şekilde hala dimdik ayakta durduğunu… 03/08/2016

** 05/08/2016 günü kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Ağustos 2016 Salı

Yumuşak Karnımız-1 *

Son olaylar iyice gösterdi ki bizim yumuşak karnımız dindir.  Bizi tankla, tüfekle alt edemeyecek odaklar içimize, yanımıza hep din ve din duygusuyla yaklaşmışlardır. Buna ben şeytanın sağdan yaklaşması diyorum. Bu milletin genlerinde din her zaman için vardır. Olmaya da devam edecektir. Birileri bunu iyi test etmiş. Bütün zehirlerini bu alandan zerk ediyorlar. Çünkü biz, dini dört dörtlük yaşayamasak da;  Allah, peygamber, din, iman diyene karşı tüm yağlarımız erir. Canımızı, malımızı veririz.

"Din halkın afyonudur" diyen Karl Marx'ı haklı çıkarırcasına halktaki bu din duygusu maalesef hep istismar edilmiştir. Uyutulmuştur. Halkımız din ile aldatılmıştır. Çok uzağa değil yakın tarihimize bakalım, başımıza bela olan örgütlerin kendi emellerine dayanak yaptıkları, çıkış noktaları hep dindir: DAİŞ, IŞİD, TALİBAN, BOKO HARAM, EL-KAİDE, FETÖ... gibi.

"Apaçık bir kitap" olan Kur'an-ı, anlaşılmaz kılmada üstümüze yoktur. Hele peygamber anlatımımız evlere şenlik gerçekten. Bizim için mücadelesi, azmi, gayreti, dürüstlüğü, merhameti, adaleti, eminliği... gibi örnek olacak ayakları yere basan,  bir peygamberi anlatmaktan ziyade her yaptığını mucize olduğunu gösteren, uçan-kaçan-ulaşılmaz bir peygamber anlatıyoruz hep. Malumunuz mucizeler, inkar edenleri ikna etmek amacıyla Allah tarafından peygamberler üzerinde gösterilen, insanları aciz bırakan,  harikulade olaylar demektir. Mucizevi bir peygamber teması  o kadar çok işleniyor ki veli diye bilinen bazı zatlar, keramet adı altında kendilerine bir pay çıkarabilsinler. Peygamberin diliyle Allah: "Ben de sizin gibi bir insanım... Ben gaybı (geleceği) bilmem, melek de değilim...bana sadece vahiy geliyor...ben bana vahiy olunana uyarım..." buyurmasına rağmen  "Efendim! Allah bildirirse peygamber gaybı bilemez mi" diye iyi niyetle sorular soruyoruz. Israrla peygamberimiz, Isevilerin İsa'ya yaptığı gibi yapmayın. Ben de sizin gibi bir insanım vurgusu yapmasına rağmen durmadan ulaşılamaz bir peygamber profili çiziyoruz. Yücelteceğiz düşüncesiyle yaptığımız, din bezirganlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Kendisine şeyh, efendi, pîr, mehdi, İsa-Mesih, kainat imamı, hoca, salih bir zat, müceddit...vs payesi vererek kerameti kendinden menkul bazı kişiler, maalesef saf duygular içerisinde olan insanımızı ve akıllarını esir almaktadırlar. İçlerinde samimi olanlar varsa onları istisna tutuyorum. Kimin daha üstün olduğunu ancak Allah'a karşı sorumluluk bilincini en iyi yerine getiren takva sahibi olduğu, Kitap'ta belirtilmesine rağmen bazı insanlara kutsiyet izafe ediyoruz. Anlatılan kerametler ise dudak uçuklatır cinsten. Halbuki ilmihal kitaplarımızı bile açıp okusak veli bir insanın kerametinin ortaya çıkması bir kadının özel halini anlatması gibi denir. İçlerinde öyleleri var ki, durmadan gece gündüz rüyasında peygamberle yatar, peygamberle kalkar. Kitaplarımızda rüya ile amel edilmez sözünü kulak ardı ederek aval aval bakıyoruz. Hatta kulak verip amel edenlerimiz bile var. Bakıyorlar ki inananlar var. Hızlarını alamayıp yaptıkları etkinliklere önem atfetmek için "Peygamber aramızdaydı" deniyor. Bu gizemli dünya, halkımız ve öğrencilerin de çok hoşlarına gidiyor. Din kültürü derslerinde en fazla ilgi duyulan konular ve sorulan sorular: üç harfliler, mehdi gelecek mi... vs.

Din: "İnsanların  iki dünya saadetini sağlamak amacıyla  Allah tarafından gönderilmiş ilahi kurallar bütünü" olduğuna göre sorun, dinin kendisinde değil; uygulayıcıların kendi menfaatlerine göre dine yükledikleri anlamlardadır. Bundan kurtulmanın yolu dini yasaklamak değil, yanlış anlaşılmasının önüne geçmek, gerekli tedbirleri almaktır. Bildiğiniz gibi İslam Hukukunda 'Harama- kötü davranışlara götüren yolların tıkanması' anlamına gelen 'Seddi zerai' diye bir fıkıh kaidesi vardır. Bu kaidenin zamanıdır diye düşünüyorum. Dini özellikle Hz Muhammed'i gizemlilikten kurtarmak lazım.  02/08/2016

* 12/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.