Ana içeriğe atla

15 Temmuz gecesinden öğrendiklerimiz **

-Her Allah, peygamber, din, iman diyenin doğru yolda olmadığını,
-Devletin kurumlarının yönetiminin aynı düşüncedeki insanlara ihale edilmemesi gerektiğini,
-Her sakallının amcamız, her başörtülünün annemiz, her askeri elbiseyi giyenin bu toprağın askeri olmadığını, her başına sarık-cübbe geçirenin dini anlatmadığını,
-Allah birin dışında bir araya gelmeyecek şekilde ayrışan bu toplum kesimlerinin "Konu vatansa gerisi teferruat" diyebileceğini,
-Ülke savunmasında yediden yetmişe aynı anda organize olup seferberlik ilan edebileceğimizi,
-Ölümü göze alacak şekilde vatansever insanların çokluğunun yanında bu vatanı yaşanmaz kılacak şekilde içimizde hainler barındırdığımızı,
-Halen Mekke dönemini yaşıyoruz. Bu yüzden ilk önce insanların imanını kurtarmak gerekir diye çıkan içimizdeki şer odaklarının kastının imanımızdan etmek olduğunu,
-Kökü dışarıda olan bir ihanet şebekesinin kırk yıldır hak-hukuk dinlemeden devletin hücrelerine sızmak için nasıl soruları çaldığını,
-40 yıldır ülkeyi yöneten siyasilerin uyuduğunu, ya da uyutulduğunu, art niyetleri yoksa bile bir gaflet içerisinde olduklarını,
-Stratejik ortağımız diye bildiğimiz devletlerin altımızı oymak için uzun yıllara dayanan planlarının olduğunu,
-Emperyalist ve sömürgeci devletlerin Türkiye'de hala emelleri olduğunu, kurtuluş savaşının hala bitmediğini,
-Dünyayı yöneten sömürgeci akla rağmen ülkesini bağımsız bir şekilde yönetmeye kalkmanın ağır bedellerinin olduğunu ama her şeye rağmen bağımsızlığımızdan ödün vermeyeceğimizi,
-Bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın yolunun 50-60 yıl sonrasının planının yapmaktan geçtiğini,
-NATO ve İncirlik Üssünün bizi korumaktan ziyade bizim için ayak bağı ve tehlike olduğunu,
-İrili, ufaklı devletlerin mazlumun yanında değil de güçlünün yanında yer aldığını, dünya sessiz kaldıkça sömürgeci devletlerin borusunun daha da öteceğini,
-Hoşgörü ve diyalog adı altında toplumun tüm kurum, kuruluş ve kesimleriyle iyi ilişkiler içerisinde olanların hiç de hoşgörülü olmadıklarını, hatta hoşgörüye düşman olduklarını,
-Allah'ın verdiği aklı kullanmayarak bir başkasına kul köle olanların çok tehlikeli olabildiklerini,
-Dinin bizzat Allah, peygamber diyenler tarafından kendi emelleri için istismar edildiğini, halkın saf  dini duygularıyla nasıl oynandığını,
-Kendilerine emanet edilen çocuk ve gençlerin aklı ve beyinlerinin  nasıl uyuşturulduğunu,
-Dinin her yönüyle devlet gözetiminde, devlet okullarında, ehil kişiler tarafından yeterince verilmesi gerektiğini,
-Devlet okullarında devlet eliyle  verilen eğitim ve öğretimin içinin özellikle boşaltılması sonucu umudunu yitiren insanların alternatif yol diyerek kimlerin kucağına itildiğini, eğitim ve öğretimin tıpkı din eğitimi gibi dışarıda herhangi bir gruba ihtiyaç hissedilmeyecek şekilde yeniden dizayn edilerek devlet okullarında dolu dolu verilmesi gerektiğini,
-Yeterince okumamış, dini bilgisi olmayan Anadolu insanının din duygusunun; eli kalem tutan, teknolojiyi çok iyi bilen okumuş insanların din duygusundan daha saf, daha berrak,  daha temiz olduğunu,
-İçimizdeki hainlerin çokluğuna rağmen bu ülkenin güçlü bir şekilde hala dimdik ayakta durduğunu… 03/08/2016
** 05/08/2016 günü kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde