23 Mart 2016 Çarşamba

Kocaman bir alkış


Gazetemizde yazmaya başlayalı birçok konuda yazı yazmaya çalıştım. Bir spor kalmıştı. Bugün de yazımı futbol maçlarına yani Konyaspor’a ayırdım.

Futbol maçlarına gitmem, izlemem, maçtan da anlamam. Defans, bek, santrafor, libero, ileri üçlü… nedir bilmem. Konyaspor’un yeni stadına hiç gitmedim. Fakat hafta sonu maçlar bittikten sonra Süper Lig’de hangi takım ne yapmış der maç skorlarını  ve  puan durumuna göz atarım. Madem anlamıyorsun mübarek! O zaman ne diye bilmediğin konuda yazı yazacaksın diyebilirsiniz. Konyaspor’un bu sezon gidişi/çıkışı göğsümü kabarttı. Anlamasam da çorbada tuzum olsun dedim. Zira “Kambersiz düğün olmaz” biliyorsunuz.

2015-2016 futbol sezonu yeni açıldığında Konyaspor’un bir yetkilisiyle bir vesileyle görüştüğümüzde “Hedefiniz ne olacak” diye sormuştu bir arkadaş. Yetkili: “Hedefimiz küme düşmemeye oynayacağız” demişti. Cevap bize garip gelmemişti. Konyaspor’un her sezonki yerine baktığımızda ayakları yere basan bir cevaptı.

Sezonun başında yetkilinin verdiği cevap tevazuundanmış meğer. Çünkü sezonun 27.maçı oynanmış. Konyaspor 50 puanla 3.sıraya demir atmış görünüyor. Ziraat Türkiye kupasında 8 takımın arasına girmiş, yarı finale adını yazdırmış.

Nereden nereye?  Takımımız asansör takımdı birkaç yıl öncesine kadar. Küme düşmemeye oynayan bir takımdı… Küme düşerdi, sonra tekrar süper lige çıkması da ayrı bir sıkıntı  ve heyecandı. Tüm Konya kenetlenirdi. Çıkmaya çıkardı ama tutunması ise ayrı bir dert idi. İşte böyle bir Konyaspor bu yıl zirveye doğru bir çıkış yakaladı. İstikrarın takımı oldu. Hocası, futbolcusu, yönetimi, seyircisi ve tüm Konya; başarıya inanmış, emin adımlarla yoluna devam ediyor. Bunda stadın katkısı, hoca istikrarı, yönetimin inancı, mütevazı kadrosu ve seyircinin faktörü olsa gerek.

Birkaç hafta önce solunlanmak ve çay içmek  için bir dostumla beraber Merkez Öğretmenevine girdim. Yürümekte zorlanan yaşlı bir amca yakınımızdaki masaya arkadaşlarının yanına geldi. Bir taraftan da “Arkadaşlar Konya’nın bugün deplasmanda  Mersin İdman Yurdu ile maçı vardı, ne oldu” diye sordu. Arkadaşları bilmiyoruz dediler. Amcanın  o yaşta heyecanına hayran kaldım. Hemen skora baktım. Zira maç izlemesem de skor ve maç sonucu benim işimdi: “Amca! Konyaspor, Mersin İdman Yurdu’nu 2-0 yenmiş” dedim. Amcanın sevinci görülmeye değerdi. “Eee, amca, müjdeyi verdim. Hani bizim çaylar. Ben müjdemi isterim” dedim. “Sizin içeceğiniz çay olsun” dedi. Amca şaka yaptık dedimse de, hemen çaycıya ismiyle hitap ederek çayımızı da söyledi. Oranın müdavimlerindendi anlaşılan. Amcanın çayını afiyetle içtik. Diyeceğim maça giden, gitmeyen, benim gibi skoru ve sonucunu takip eden yediden yetmişe herkes Konya’nın başarısına odaklanmıştı anlaşılan.

Asansör takım olma özelliğini yok edip 3.lüğe demir atan Konyaspor’un ve Konyalıların kendilerine öz güveni geldi. 3 büyüklerin ardından 4.büyük takım olan Trabzonspor’dan sonra geçtiğimiz yıllarda Bursaspor’un gösterdiği performansı önümüzdeki yıllarda Torku Konyaspor niçin göstermesin.


Yönetimine, futbolcularına, seyircisine ve teknik heyete Kocaman bir alkış… Teşekkürler ve tebrikler… 23/03/2016

Ekmeği nasıl seçelim!


Bakkaldan, marketten, fırından sanırım hepiniz ekmek, simitçiden simit almışsınızdır ya da alanı görmüşsünüzdür. Ekmek alanların ekmek seçişleri de mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Eğer dikkat etmemişseniz bundan sonra ekmek almaya gittiğinizde mutlaka sizden öncekinin ekmeği seçişine bir dikkat edin derim.

Ekmeği alan ister beyefendi, ister hanımefendi olsun fark etmiyor. Eliyle ekmeğe dokunuyor, bırakıyor; sonra öbürüne, alttakine, üsttekine dokunup bırakıyor.. Hangisini alacak diye sen de hayret ve ibretle bakıyorsun o kimseye. Aslında hepsine dokunup bırakacak da dokunmaktan yorulduğu ve de arkasında bekleyenlerden biraz utandığı için bir kısmına dokunmuyor. Hele şükür seçti ve çekildi. Ardından sıra sana geliyor. Sende onun dokunmadıklarına dokunmaya başlıyorsun: Şunu mu alayım bunu mu diye. Aslında çoğu bakkal ve markette: “Ekmeği elimizle değil gözümüzle seçelim” yazısını da okumuşsunuzdur. Buna rağmen neredeyse tüm ekmekleri elimizle kontrol ediyoruz. Maalesef gözümüz sadece seyrediyor bu durumda. Bıraktığımız ekmeği beğenmiyoruz. Bir gün ekmek dile gelse bizi beğenir mi acaba?

Bu güne kadar nereden ekmek alırsam alayım. Alacağım ekmeği gözüme kestirir, elimi uzatmakla poşetin içerisine koymam bir olur. Zaman zaman kuru, bayat ya da yanık ekmeğin gelmediği de olmuyor değil. Nasibime artık. Kendisinden öncekinin dokunup bıraktığı ekmeği almıyoruz. Niye? Çünkü o ekmeğin kirlendiğini var sayarız. Ya biz görmeden ekmek seçenlerin dokunduğu ekmeği almışsak..

Bu şekilde ekmek seçme benim hoşuma gitmiyor. Her birimiz kendi elimizi temiz, başkasının elini  kirli kabul ederiz. Aslında ellerimizin kirli olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü günlük hayatta elimizin temas etmediği yer yoktur. Belki de mikropların çoğu elimizden geçiyordur. Gelin şu ekmeği alırken ne olur, ellerimizle ekmeklere dokunmayalım. Gözümüzle seçelim. Ne çıkarsa bahtımıza diyelim. Bir defa ekmek kuru, yanık oldu diye hayatımız sönmez. Nasıl ki başkasının dokunduğu ekmeği seçmiyorsak, başkası da bizim dokunduğumuz ekmeği seçmez.

Bazı fırınlarda ekmekle müşterinin arasına bir engel konmuş. Ekmeğin bulunduğu tezgaha girmemiz yasak. Alacağımız ekmeğin çeşidini ve sayısını söyleyerek elinde eldiveni olan bir görevli vitrindeki ekmeği alıp poşete koyuyor. Bu durumda parasını ödeyip çıkıyoruz, içimizde bir ukde kalarak. Çünkü ekmeğe dokunamadık… Fırın, iyi ki engel koymuş. Yoksa o ekmeklerin hepsine yapacağımızı bilirdik biz.

Ne olur, gelin bu konuda bari bencilliği bırakalım. Ekmeği elimizle değil, gözümüzle seçelim. Gözüm görmez diyorsa eğer biri, gözlük masrafı benden. Yok, ben idrak yoksunuyum diyorsa. İşte o; ne alınır, ne de satılır. Kaderimiz çekeceğiz artık.  Ya da ekmek yemeği bırakacağız. 15/03/2016








22 Mart 2016 Salı

Suçların alenileşmesinde basın


Eskiden gazetelerin üçüncü sayfaları vardı. Bu sayfalar gasp, hırsızlık, tecavüz,  kan davaları vb konulara ayrılmıştı. Şimdilerde nedense bu tür haberler manşet ve sürmanşetlere taşındı. Hatta görsel medyanın flaş haberleri arasında yer bulabilmektedir.

Haber dinlerken, gazete haberleri okurken ya da bir habere yapılmış yorumu okurken  insanın içi kararıyor. İsterseniz görsel ve yazılı basından bazı örnekler vererek biraz da içinizi ben karartayım:
Karaman’da bir öğretmen, öğrencilere cinsel istismardan tutuklandı” (Haberde okulun adı, öğretmenin adı, tecavüze uğrayan öğrencilerin sayısı, nerede kaldıkları, kaçının rapor aldıkları yazılı.) 

Konya Ereğli’deki taciz skandalı meclis gündemine taşındı.” (Milli Eğitim Bakanının cevaplandırması amacıyla soru önergesi veriliyor. Okulun adı, öğretmen adı, öğrenci adı zikrediliyor)

Bu iki olay normal seyri içerisinde savcılığa intikal etmiş. Bu nahoş olaylara zaten savcılık el koymuş. Olayın meclis gündemine taşınmasıyla ne amaç elde edilecektir. Anlamakta zorlanıyorum. Basın bu tür haberleri vererek okulu, okulun tüm öğrencilerini töhmet altında bıraktığını niçin düşünmez acaba? Bu tür haberlerin vukuu beterdir. Şuyuu ise vukuundan daha beterdir. İnsanlar bu okullarda okuyan öğrencilere acaba diye şüphe ile bakacaktır. Suçların ifşası bir müddet sonra olayları sıradan hale getirebilir. Basının amacı gerçekten üzüm yemekse sanıkların en ağır cezaları almaları için adliye boyutunda takipçi olmalıdırlar.

G.Ü. 4.sınıf İngilizce öğretmenliği öğrencisi Feyza Acısu, dün yaşanan  patlamada hayatını kaybetti." (Ölen öğrenci bir başörtülü)  Bu habere yapılan yorum: “Hiç yoksa bunun öğretmen olup bağnaz bir nesil yetiştirme olasılığının ortadan kalkmış olması ufak bir tesellidir. Kimse kusura bakmasın, kafasındaki o çaputla herhalde astronot yetiştirmeyecekti. Türkiye’de 3 tane ana kesim var, Yobazlar, kürtler ve Atatürkçüler. Artık kardeşlik zamanı diye kendimizi kandırmayalım. Zayıflık göstermek sonumuz olur. Bu yüzden can düşmanımız olan yobazlardan birisinin ölmüş olmasına üzülemem. Kusura bakmayın. Yarın bunun yetiştirdiği nesil de  ışidin canlı bombası olacaktı." (Yazım ve imla hataları yorumcuya aittir.) Bu yorumcunun ruh halinde sıkıntı var. Bunun üzerinde durmayacağım. Habere böylesi yorumu yapanın yorumunu yayımlayan  editöre ne demeli. Yazık gerçekten yazık!

Terör  örgütü yetkilisi  bir demeç veriyor. Bizim gazete ve TV'lerimiz noktasına virgülüne yayımlıyor. Zaten adamın istediği de budur: Örgütün propagandasını yapmak. Böylece amacına ulaşmış oluyor örgüt.

Gün geçmiyor ki basında öğrencisinden dayak yiyen öğretmen, öğrencisine dayak atan öğretmen, doktoru döven hasta ya da hasta yakınları, öğrencisine taciz uygulayan eğitimci adı altında haberler kabak tadı verdi artık. İnsanımızın belleğine yerleşiyor böylesi haberler.


Basın haberi yayına hazırlarken yoğurdu üfleyerek yapmalıdır. Kamu yararı/zararı  olup olmadığına dikkat etmelidir. Her şeyden önce haberin aslı var mı yok mu demeden hemen yayına/basıma  girmemelidir. Bir camiayı töhmet altında bırakacak yayınlar yapmamalıdır. Her şeyden önce çocuklarımızı etkileyecek haberlerde daha titiz olmalıdırlar. 22/03/2016