30 Kasım 2015 Pazartesi

Kurban Anekdotları

Her kurban geldiğinde TV'ler bildik görüntüleri haber yaparlar. Senin başından geçen ilginç kurban maceraları oldu mu?
Olmaz mı? İstemediğin kadar. Sen yeter ki iste.
Haydi anlat.
Kahta'da  -98 yılıydı sanırım- 7 acemi kurban ortağı olmuştuk. 
Acemi olduklarını nereden bildin?
Bayrama gider gibi kurban yerine takım elbiselerle gelmelerinden anladım.  İlk başta kurbanlığı kaçırdık, ardından kovaladık da kovaladık. Sonra yakalayıp kasabı beklemek için bir ağaca bağladık. Hayvan ağacı kırdı,  yine kaçtı. Sonunda acemi bir kasap bulduk. Başını kesmeye anlaştık. Ardından 7 acemi yüzüp parçaladık. 
Sonunda halletmişsiniz.
Doğru. Öyle hallettik ki, hızımızı alamayıp hayvanın hayasına varıncaya kadar paylaşmışız. Yarısı bana düşen hayanın yarısının kime düştüğü, faili meçhul kaldı.
Sonra ne oldu?
Sonrası o 7 kişi, bir daha aynı gruba denk gelmeyecek şekilde 7 ayrı gruba dağıldık.
***
2000 yılıydı. 6 ortağımızı belirledik. Kanmayalım diye canlı kilo almaya karar verdik.
İyi düşünmüşsünüz.
Düşündük de. Uygulamaya geçemedik.
Niye ki?
Ortaklarımızdan en akıllısı, “Arkadaşlar alacağımız yer belli. Oraya gideceğiz. Piyasayı öğrenmek için benim bir akrabam kurbanlık satıyor. Oraya bir bakalım, ne dersiniz” dedi. Biz de eyvallah dedik.
Gittiniz mi?
Gittik gitmesine de. Sadece bakmak için gittiğimiz akrabadan pazarlık usulü hayvanı alıp döndük.
-Bu nasıl oldu?
Piyasayı öğrenmek için gittiğimiz yerde şu hayvan kaça, bu kaça derken, iş kaç kilo et çıkara döndü iş. Cambazın 200 kilo et verir dediğine; gelmez dedik. İçimizde ortağımız olmayan  dostumuz; üstat, ben hayvandan anlarım, bu hayvan 200 kilo et verir. Hatta bu hayvanı alırsanız ben de girer, 7 kişi keseriz. Yalnız ben tatile memlekete gideceğim. Sen benim payımı dolabımıza koyuver olmaz mı?” dedi. Olmaz olur mu ben bu günler için vardım zaten. Kurbanı kestik, hayvanın her şeyini tarttık toplam 140 kilo geldi.
Haydaa! Sonra ne yaptınız?
Akrabam dediği kurban ortağını arabama aldım. Cambazın yanına vardık. Hani derler ya; memnuniyetinizi dostlarınıza, şikayetinizi bize söyleyin diye. Durumu anlattık. Adam olmaması lazım dedi. Ben kendisine: "Kardeş, ortaklarım bana güvenerek girdiler. Ben onlara mahcup oldum. Pazarlığımız pazarlık. Biz sana bedelini anlaştığımız şekilde vereceğiz. Fakat senin dediğin kilo çıkmadı. Buna fıkıhta ayıp muhayyerliği denir" dedim. Sağ olsun adam anlayış gösterdi. Ortak başına 5'er lira daha indirim yaptı. Bizim 70 liraya gelen kurban bedelimiz 65 liraya indi.
***
Adana'da yıllık peşin kirayı biriktireyim diye 2002 yılında kurban kesmemeye karar vermiştim.  Küçükbaş bir kurbanın bedeli olan 120 milyonu bir tırnakçıya kaptırdım.
Adama kızdın mı?
Yok kızmadım. Sonra kızsam neye yarar.
Kira parası biriktireceğim diye  yaptığım tasarrufu Rabbim kabul etmedi. Bana bir muhteremi gönderdi. Emanetini aldı gitti.
Bir de adama muhterem diyorsun, adamı tanıyormuş gibi konuşuyorsun?
Tanıştık adamla. Adamı yakalattım. Karakolda sorguya çekildi. Dosyası temiz çıktı. Adam taksicilik yapıyormuş. Polisler, " Hocam taksiciler yapmaz bu işi, şikayetçi olursan dosyasına işlenecek" deyince tırnakçının o olduğunu bile bile davacı olmadım.
Olay da ilginç, bakış açısı da...
***
2013 yılında 90 km uzaklıktaki bir köyde dağda yayılmış, görmediğim bir kurbana ortak oldum. 
İnsan görmediği kurbanlığa ortak olur mu?
Beni ortak eden de görmemiş.
-Kim gördü ya?
Sahibi olan kurban ortağımız.
Böyle bir ortaklığa niye girdin mübarek?
Beni ortak eden ve hayvanı görmeyen ortağım kurbanlığı öyle bir anlattı ki, girmemek elde değildi.
Neymiş bu kurbanın cazipliği?
Dağda yayılmış, küspe vb. suni yiyeceklerle beslenmemiş, tamamen doğal yiyeceklerle beslenmiş. 60 kilo  et de payımıza düşecekti.
Düştü mü bari?
Nerdee! Bir 60 vardı, ama kilo değil. Etin kilo fiyatı 60 liraya geldi.
Kandırılmışsın be ağabey! 
-Kandıran olmaktan iyi değil mi?
***
2015 yılında 5 ortak bir kurbana girdik. Kesme-parçalama ve sıyırma dahil anlaştık. Her yıl olduğu gibi beklemeyelim diye kesim yerine vekalet verdik: Bizim adımıza kesin diye.
Sonra?
Sağ olsunlar! Kesip parçalamışlar, sıyırırlarken biz vardık etimizi almaya, kasaptan et alır gibi. Ortaklarımızdan biri kolay gelsin, bitirmişsiniz maşallah dedi. Sıyıran daha bir but var deyince ortağımız burada başka but görünmüyor der, "Ha sıyrılmış o zaman” demiş sıyıran.
Eee...?
Eeesi beklemeden kurbanın etlerini poşetlere doldurduk. Pay etmek için poşetleri taşıdık arabamıza.
Kaçar kilo düştü?
20'şer kilo, kemiksiz, 5' er kilo da kemikli.
Canlı kaç kiloydu?
430
Kaçar para verdiniz?
1150.00 TL
Mümkün değil. Daha fazla çıkmalıydı.
Matematik hesaplarına göre mümkün değil. Birbirimize söylemeden çok hesap yaptık ama bu problemi çözemedik. Mübarek havuz problemlerine taş çıkarttı bu hesap kitap işi. Sonunda arka budun birini kedinin yediğine kendimizi inandırmaya çalıştık. Önce kediyi tarttık 125 kilo. Eti tarttık 125 kilo.
Yahu siz yine kandırılmışsınız?
Bu defa çaldırdık. Et de meçhul, faili de.
O zaman etin kilosunu bu sene kaçtan yediniz?
Dedim ya Matematiğim zayıftır. Ama sanırım 75 liraya geldi. Hırsızı da ortak olarak sayarsak maliyet biraz daha düşüyor tabii.
Allah iyiliğini versin. Yine kandırılmışsınız.
Olsun kandıran olmaktan iyi değil mi?
***
Başka?
Daha olsun mu? Sahi bu kurban muhabbeti nereden çıktı şimdiden?
Hiç öylesine sordum.
Yoksa önümüzdeki sene benimle kurban ortağı olmayı mı düşünüyorsun? Hakkın var. Ben yıllardır kurban, kurbanlık ve kurban kesme konusunda epey tecrübe kazandım.
Tövbe tövbe kardeş! Benim önümüzdeki sene kesip kesmeyeceğim daha belli değil. Sonra yakacak başka kimse bulamadın mı?
Niye ki?
Hep kanmışsın da.
Doğru dersin be kardeş. Bizim de hatalarımız oldu elbet. Kandık ama kimseyi kandırmadık. Biz Allah için kurban kestik. Yapan kendine yapar. Kandıran olmaktansa kandırılan olmak daha iyi değil mi?
Eyvallah...  Diğer yıllarda vukuat yok mu?
O yıllar benim sönük geçen kayıp yıllarım. 30/11/2015


Bu borçlu başka bir borçlu: Siliver...

Çarşamba sabah  06.30'da  okula gitmek için Alaaddin durağında otobüs beklerken Milli Eğitim Müdürlüğünden simaen tanıdığım birisi yanıma yaklaştı.
-Selamün aleyküm hocam.
-Aleyküm selam.
-Hocam çamaşır makinesi bozuldu. Acil bir 50.00 TL lazım.
Elimi cebime attım.
-Sen 70.00-80.00 lira ver.
-Bende de fazla yok. Sen şu 70.00 lirayı al.
-Allah razı olsun hocam. Cuma günü maaş biliyorsun. Paranı cebinde bil. Ama garanti olsun diye pazartesi diyelim.

Vedalaştık. Bir hafta sonra evrak vermek için daireye uğradım. Göz ucuyla beni süzen alacaklım benim de kendisine baktığımı görünce geldi koluma girdi.
-Hocam sen o gün benim işimi gördün. Allah razı olsun. Oğlan gelsin senin işini halledeceğim.
-Oğlan nerede?
-Çin'de
-Ne işi var orada?
-Hırdavat malzemesi satmaya gitti.
-Ne zaman gelecek?
-Bir ay sonra.

1.5 ay sonra yine Milli Eğitime uğradım. Bizimki bu sefer beni görmezden geldi. Uzaktan benim kendisine baktığımı görünce sağ olsun yanıma geldi.
-Hocam ben eskiden  ...ilköğretim okulunda çalışırken orada birine kefil olmuştum. Benim tüm maaşıma haciz koydular. Hacizden bir kurtulayım ilk işim senin paranı vermek olacak.
-Haciz ne zaman kalkar?
-Uğraşıyorum. Yakında kalkar.

Gel zaman, git zaman ben ara sıra daireye gittim geldim. Zaman zaman karşılaştık. Ne paranı vereyim dedi. Ne oğlan Çin'den geldi dedi. Ne de haciz kalktı dedi. Adamın başkasının yanında onuru zedelenmesin diye konuşmak için onu hep ırak yere çağırdım. Bir gün tanıdığım bir şefe, uzaktan gösterdim. "Bunu tanıyor musun" dedim. "Tanırım"  iyi, sessiz biri" dedi. "Adı ne " dedim. 1 yıl sonrası şükür adamın adını öğrenebildim. Bir başkasına başka bir zaman dışarıda sorduğumda, "Hocam dairede dolandırmadık adam bırakmadı. Demek seni de mi dolandırdı" dedi.

İnsan sarrafı olduğumu sanan ben  6 ay sonra borç verdiği adamın sahtekar biri olduğunu nihayet anladı. Paranın çok bir ehemmiyeti yoktu ama adamın önüne geleni dolandırması zoruma gitmişti.

Yine bir gün karşılaştım.
-Kardeş şu parayı ne zaman, hangi yıl vereceksin, şunun adını koyalım.
-Hocam 3 ay sonra ayın 15'inde gelir paranı veririm.
-İyi de kardeş benim adımı, çalıştığım okulumu bilmiyorsun. Numaram da yok sende. Bu ilçeden de tayinim çıktı.
-Önemli değil ben gelir seni bulurum.

3 ay sonra beyefendiyi tekrar ziyarete gittim. Vereceğim de vereceğim. Bende paran kalmaz, ayıp oluyor dedi ve beni tekrar başından savdı.

Bir gün çarşıda iken yanına uğradım. 
-Milli Eğitim Müdürüne seni şikayet edip seni sürdüreceğim. Ben paradan geçtim. Ama senden bu parayı alıp bir başka ihtiyaç sahibine vereceğim.
-Aman hocam, etme hocam. Paranı 3 ay sonra ayın 15'inde vereceğim.
-Al şu benim adımı yaz, şu da numaram. Eğer günü geldiğinde vermezsen müdürüne dilekçe vereceğim haberin olsun.

Konuşurken de mermi gibi gelen tükürüklerinden kendimi sakındırmaya çalıştım. Yine vedalaştık.

3 ayın dolmasına 3 gün kala beni cepten aradı. 
-Alo hocam paranın 60 lirasını çaycıya vereceğim ondan al.
-70 lira değil miydi?
-Biliyorum borcumu. Sen şimdilik bunu al. Kalanı da sonra ayarlayayım.

Ertesi günü tekrar cepten aradı.
-Hocam patates lazım değil mi, sana patates getireyim.
-Ben patates falan istemem. 15'inde param hazır olsun.
-Tamam, çaycıya 55 lira bırakıyorum. Ondan al.
-Kardeş 60 lira bırakacaktın hani.
-Yahu bu kadar buldum. Onu bir al.

Ayın 15'inde Milli Eğitimin çaycısına vardım. 55 lirayı aldım. Çıkarken bizim beyefendi geldi.
-Hocam aldın mı?
-Aldım da geri kalan 15 lira ne olacak?
-Yok bu kadar. Başka yok. Geri kalanı siliver.
-Bak müdüre çıkarım. Dilekçe veririm sen istedin bunu.
-Çıkarsan çık. Benim  ona da borcum var zaten. Beni o da biliyor.

Benim ikinci şantajım fayda etmedi. Paranın 55'ini  kurtardım. Tıpış tıpış ayrıldım oradan hem de arkama bakmadan. Söylediği "siliver" sözü kulaklarımı çınlattı durdu...Ama güzel bir söz: Siliver...

Her yanına varışımda utana sıkıla vardım. Alacağım parayı da istemek zormuş gerçekten. Nihayet 1.5 yıl sonra da olsa paramın 55 lirasını kurtarmıştım. Ben baya tecrübe kazandım. Alacağınız varsa yardıma hazırım bilesiniz. Silinecek alacağınız olsun istiyorsanız, bir telefon kadar yakınım.

Geri kalanı mı adamın dediği gibi siliverdim tabii. 30/11/2015

Sınav sonuçlarını değerlendirme *

Anadolu’nun bir okulunda sorunlar artmış. Okul çevresi sorunları çözmek için duyuruya çıkar. Kim çözerse ona vermeyi kararlaştırır.
Sorunu çözerim diyenlerin sayısı 16 olunca okulun gerçek sahipleri taliplileri sınava tabi tutar. Kuralları belirler. 100 puan üzerinden sınava tabi tutar. Bu sınav okul sınavlarından farklı. Okul sınavlarında tüm soruları yapan öğrenciler sayısı ne olursa olsun 100 tam puan alırlar. Bu sınav toplam 100 puan üzerinden puanlar paylaşılacaktır. Kim ne kadar yüksek alırsa diğer sınava girecekler o derece düşük puan alacak.
Oluşturulan 16 ekip sınava tabi tutulur.  08.00- 17.00 arasında olan sınav 9 saat sürmüştür. Akşam 19.00-20.00 gibi sonuçlar açıklanır. Puan durumu şu şekilde:
-49.59, 25.30, 11.90, 10.80, 0.70, 0.50 şeklinde sıralanır.
Okulun yönetimi 4 yıllığına 49.50 puan alan öğrenciye verilir. Sınavı kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu sınavda niçin başarılı olamadık özeleştirisi yapacağı yerde sınavdan önce olduğu gibi sınavdan sonra da en yüksek puan alanı eleştirmeye başlar:
- “Sınavda kopya çekmiştir.”
-“Sınavı hazırlayanlara rüşvet vermiştir.”
-“Sınavdan önce sınavı hazırlayanları tehdit etmiştir.”
-“49.50'nin karşısında 50.50' lik bir blok var. Bizim puan toplamımız daha fazladır.” şeklinde değerlendirmişlerdir.

Bu sınav sonucunu değerlendirmeyi görünce okul sınavlarına giren öğrencilerden başarısız olanların sınav sonuçlarını değerlendirmesi aklıma geldi:
-“Ben zaten çalışmamıştım.”
-“Ben onun kadar çalışsaydım ondan yüksek alırdım.”
-“Ben de kopya çeksem o puanı alırdım.”
-“Öğretmen o çocuğu zaten hep tutuyor. Biz üvey evladız zaten.”
-“Çalışmadığım yerden sordu.”
-“Bence sorular yanlıştı. Bu öğretmen soru sormayı bilmiyor.”
-“Anlatmadığı yerden sordu.”
-“Zaten dersi anlatamıyor.”
-“Sorduğu soruyu kendisine sorsak yapamaz.”
-“Bu yüksek puan alan inek gibi adam...”  şeklinde mazeret bulurlar.

Sonuçta anladım ki küçük çocukların mazeretiyle okul yönetmeye talip olanların sınav sonucunda buldukları mazeret ve gerekçe aşağı yukarı aynı.
Vücutça büyüyenler zihin ve beyin olarak fazla büyümüyor.
Büyükler, küçüklerin vücutça büyümüş şeklinden ibarettir.
Bu nasıl bir psikoloji böyle? Anlamak zor gerçekten. 13/11/2015

* 01/11/2015 genel seçimleri üzerine kaleme alınmıştır.