30 Kasım 2015 Pazartesi

Böyle dostlar dostlar başına


-Nerede oturuyorsun?
-Yaka'da
-Kira mı, kendinin mi?
-Kendimin?
-Ne zaman aldın?
-2005'de
-Kaça aldın?
-30 bin liraya.
-Kredi ile mi aldın?
-Hayır.
-O zaman birikmiş paran vardı.
-Adana'dan ayrılırken aldığım yolluk, bir bilezik, bir de 86 model eski kasa şahin taksim vardı. Sattım. Toplam 7000 lira param oldu.
-Gerisini nereden buldun?
-Borç aldım.
-Borcu nasıl ödedin? Kredi mi çektin?
-Dedim ya kredi çekmedim. Krediye pek sıcak bakmıyorum.
-Kaç yılda ödedin borcu?
-Ortalama 4-5 yılda.
-İyi de be adam bu devirde 23 bin lira parayı uzun vadede kim kime borç verir?
-12 adet dostum verdi maalesef.
-Onlara nasıl ödedin?
-Kira öder gibi ödedim. Aylık kendim ne kadar borç için para ayırmışsam bana ev almada öncülük yapan bir dostum da diğer borçları ödemek için o kadar para verdi. Ben bir tarafın borcunu öderken bana ödemede yardımcı olan dostuma 13200 lira borçlandım.
-Borçlar süreli mi idi?
-Hayır süresizdi.
-Ne kadar sürede ödedin?
-11 kişinin verdiği 1000'er, 2000' er lirayı 2 yılda ödedim.
-Diğeri?
-Diğeri istemedi.
-Nasıl yani verdiği 13200 lirayı istemedi mi?
-Maalesef istemedi. " Ben borç olarak vermedim. İleride benim sıkıntım olsa yardım etmez misin?" Dedi. Ben, yardım etmem dedim. Sonunda ikna ettim. 2-3 yıl içerisinde onun borçlarını da ödedim.
-Türkiye'de paranın değerini korumak zor, biliyorsun. 4 yıl önce aldığın borçları öderken alacaklılar mağdur olmadı mı?
-Borcu aldığım tarihte paranın miktarını, tarihini, dolar ve euro cinsinden ne kadar döviz ettiğini yazdım. Ödeme esnasında alacaklının lehine olan ödeme ne ise o şekilde ödedim. TL değerliyse TL cinsinden ödedim. Enflasyon farkı diyebileceğim bu farkı teklif ettim, bir kişiyi ikna edebildim. Diğerleri kabul etmedi. Döviz verenlere yine cinsinden verdim.
-Sen şu işi baştan bir anlat. Bu fikir kimden çıktı. Nasıl gelişti?
-Adana'dan Konya'ya tayin olunca bir dostum bana " Konya'ya gelince kirada mı oturacaksın" dedi. "Evet" deyince "Kiraya oturursan ev alamazsın. Sana bir ev alalım" dedi. "Ev alacak param yok" deyince "Ne kadar paran var" dedi. Ben de taş çatlasa 7000 liram olur dedim. "Konut kredisine ne dersin" sorusuna
çok sıcak bakmadığımı söyledim. " O zaman git bir ev bul. Para buluruz" dedi. Ev aramaya başladım. Çevremdekilere satlık ev var mı diye sordukça "Kaç paran var" dediler. Param yok. Önce evi bulacağım sonra parayı deyince adamların bir bakışı ve " Öyle şey olur mu" deyişleri vardı. Nihayet 10 vereseli şimdiki küçük evi buldum. 30000 liraya anlaştık. Öncü dostum bilgim dışında dostlarımdan borç istemiş. Onlar da sağ olsunlar; 500, 1000, 2000, 3000 lira, 500, 1000 euro, 3000 dolar vermişler. Böylece 23000 TL'yi bulduk. İşte evi de bu şekilde almış oldum.
-Valla helal olsun böyle dostlara. Aslında onlar sana değil. Allah'a borç vermişler. Biz buna 'Karz-ı hasen' diyoruz. Çünkü Bakara süresi 245. ayetinde Allah, " Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz. " buyurmuştur.
-Rabbim sebep olandan, borç vererek ev almama destek olan dostlarımdan razı olsun.
-Her ev alacak kişiye dostları böyle destek olsa insanlar kredi peşinde koşup ömrünün geri kalan kısmını kredi borcu ödeyerek geçirmezlerdi. Şu anda ev alanların büyük bir çoğunluğu maalesef kredi ile almaktadır. Bankalara borçludur.
-Maalesef öyle.
-Rabbim dostlarından razı olsun. Böyle dostlar dostlar başına.
-Amin 16/11/2015
★ "Dostları olmalı insanın" başlıklı yazımdan sonra dostlar arasındaki bir yardımlaşmayı örnek olması için paylaşmak istedim.

Bir insan profili

-Sana birini soracağım. Nasıl biri?
-Hangi yönden soruyorsun?
-Her yönüyle?
-Ben o dediğin kimseyi yeterince tanımıyorum.
-Ben tanıyorum yetmez mi?
-Tanıyorsan bana niye soruyorsun?
- Ben çözemedim. Özelliklerini söyleyeyim. Sen bana değerlendir.
-Tanırım dediğinle alışveriş yaptın mı? Yolculuk yaptın mı? Komşu oldun mu?
-Bir müddet yedim, içtim, birlikte çalıştım.
-Söyle şimdi özelliklerini ve yaptıklarını.
-Çok nazik ve kibardır. Konuşurken mangalda kül bırakmaz. Arkadaş canlısı bir imaj çizer. Seni her konuda destekler. Bilgi ve donanımı güzel.
-İyi bir adama benziyor.
-Dinle biraz... Yanında olmayan kişi aleyhinde atar tutar. Kötüler de kötüler. Ardından hasımvari konuşur. 
-Gıybet, dedikodu belki de iftira bol anlaşılan.
-İşin garibi kötülediği insanla telefonla görüşürken ya da yüzyüze görüştüğü zaman başlıyor o kimseyi övmeye. Hemen nazik, kibar ve iyiliksever profili çizmeye başlıyor. Bir türlü anlayamadım; gıyabında kötülediği adam iyi biri mi, kötü biri mi diye.
-Anlattığı adam kötü mü, iyi mi bilmem ama, senin bu dediğin kimse çift kişilik taşıyor. Nabza göre şerbet veriyor. Gününü gün edip vaziyeti idare etmeye çalışıyor. Ama şunu bil ki, senin yanında başkasını kötüleyen, aleyhinde konuşan kişi, başkasının yanında da seni kötüler, aleyhinde konuşur. Bu tiplere güvenme, fazla sır verme. Bu tipler adam yokken mangalda kül bırakmazlar, karşılaştıkları zaman da kuzu kesilirler. Herkesi idare etme yoluna giderler. İki yüzlü, hatta çokyüzlüdür. Belli etmez ama iyi bir hesap adamıdırlar. Aynı zamanda kincidirler. Sana iyi davranması gücüyün devam ettiği kadardır. Senden faydalanamayacağını/zarar gelmeyeceğini kavradığı zaman sana da dişini göstermeye başlar. Yine uzaktan gösterir dişini. Namerttir. Halihazırda sana gülücük dağıtmaya devam eder. Yine böyleleri hayatta risk almazlar. Böyleleri hep beklenti içerisindedir. Bir yere gelmek için sana takoz olmaya çalışır ama geri planda çalışır. Sana karşı da "Efendim şöyle iyisiniz, böyle iyisiniz" yağcılığını devam ettirir. Aslında yerinde de gözü vardır. Dosdoğru hiçbir şeyde gözü yok gibi davranır ama içi koftur. Hele aleyhinde konuştuğu insanı görünce 40 yıllık dostmuş gibi davranması yok mu? Gerçekten tehlikeli biri olduğuna o zaman karar veriyorsun. Kendisi bir beklenti içerisindeyken referans arayışına girer. Aleyhte değerlendirilebilecek davranışlarını törpüler. Geri planda iz bırakmaz. İşi oluncaya kadar da kirli çamaşırlarını örter. Döneklikte de üstüne yoktur. Böyle zamanlarda gerçek düşüncelerini ortaya çıkarmaz. Yanlarında iyi bir tasdikçidir. Asla kendileri olamazlar. İnanmadığı, sevmediği insanların yanında onlardanmış gibi görünmede çok mahirdir. 
-Böylelerinin sayısı çok mu toplumda
-Maalesef ganimet gibi.
-Bu tiplere ne denir?
-Onu da sen bul. Çok hazır yiyici olma.
-Bu hastalık yahu.
-Evet hastalık. Adını bilmiyorum ama akıllı geçinme hastalığı olabilir.
-Tedavisi var mı bunun?
-Menfaatın, ikiyüzlülüğün ve beklentinin sonucunda oluşan bu hastalığın maalesef tedavisi yok. Olsa olsa sağlam bir iman tedavi edebilir.
-Bunlar bu yaptıklarının farkında mıdır?
-Adı gibi farkında. Sadece farkına varmadıkları, başkasını kandırmaya çalıştığını başkasının bilmediğini sanması.
-Bu, bir kişilik bozukluğudur.
-Evet.
-Toplum ve İslam dünyası böylelerinden çok çekmiştir. Hala da çekmektedir. 
-Hadi bu hastalığın adını söyle.
-Dedim ya söylemem. Sen bul.
-Allah böylelerinin şerrinden korusun cümlemizi.
-Amin...
17/11/2015

İnsanoğlu dışlanmayı görsün

-Efendim! İnsan niçin şiddete, teröre bulaşır? Bunu aklım almıyor.
-Her bir şiddetin, terörün değişik çıkış sebepleri vardır. Bunu hazırlayan sebepleri iyi irdelemek lazım.
-Var mı bir görüşün? Sence sebepleri nelerdir?
-Dışlanma, horlanma, ötekileştirilme, küçümsenme, onuruyla oynanma, hakaret, değer vermeme, kan, gözyaşı ve silahların içerisinde ve gölgesinde yaşama, baskı, şiddet, cebir, alaya alma, değer vermeme, sahipsizlik, dışlanmışlık hissi, kaynaklardan eşit bir şekilde faydalanmama, doğuştan gelen evrensel haklardaki kısıtlamalar, sevdiklerinin gözönünde işkenceyle öldürülmesi. ..vb. insan onurunu zedeleyen, inciten her şey bir sebep olabilir.
-Amma da çokmuş sebepler. Terör örgütü sayısından daha fazla sanki. -Maalesef öyle.
-Peki terörle nasıl başa çıkılır?
-3 "t" ve bir de "s" metoduyla.
-Nedir onlar?
-Tespit-teşhis-tedavi-samimiyet yöntemleriyle.
-Ne demek bunlar?
-Önce terörü doğuran nedenler tespit edilmeli. Sonra ne şekilde tedavi edileceği teşhis edilmeli. Ardından tedaviye başlanmalı. Tabii bütün bunları yaparken her şeyden önce çözmede insanların, devletlerin samimiyet testinden geçmeleri gerekiyor. Aslında hepsinin ve her şeyin ilacı, samimiyettir. İnsanoğlu ve onun örgütlü hali samimi olsun. Dünyada terör diye bir şey kalmaz. Her bir devlet tıpkı insanların dediği gibi " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" modunda yaşıyor. Terör kime uğruyorsa o basıyor çığlığı. Diğerlerinin kulakları tıkalı. Hatta içten bir "ohh" çekiyor.
-Bu durumda suçlu kim/ler?
-Batılı devletler.
-Onlar ne yapıyorlar ki?
-Açgözlülüklerine dünyayı kurban ettiler.
-Nasıl yani?
-Kendi halklarının mutluluğu için önce birbirleriyle kıyasıya çarpıştılar. Sonunda dünyayı sömürmenin önündeki en büyük engeli tespit ettiler. O kalkmadan sömürme ve akabinde kendi halklarına ekonomik refah gelmeyecekti. Önlerindeki en büyük engelin Osmanlı olduğu kanaatine varıp bir araya geldiler. Osmanlıyı lime lime ettiler. Yok ettikleri Osmanlı'dan sonra küçük küçük devletler kurdular. Atadıkları emir erleri sayesinde sömürdükçe sömürdüler. Hala da doymadılar. Pastadan daha fazla pay almak için şimdi de kendi elleriyle getirdikleri hanedanlıkları yok etmek için önce terörü musallat ettiler. Terörü bahane edip ülkeleri yeniden işgal ettiler. Bugün Ortadoğu'da ve Afrika kıtalarında neredeyse devlet bırakmadılar. Devletsiz kalan ülkeler sözde devletler sayesinde suç ve teröre bulaştılar. Böylece hepsine terör belasını sardılar. Bu terörü rakiplerimize karşı kullanırız dediler. Bu hesapları uzun süre devam etti. Bu çağda kontrollerinden çıkan terör uluslararası bir güç oldu. Herkesin korkulu rüyası oldu.
-Bu teröristlerin dini ve inancı ne?
-Ne farkeder şu inançtan ve dinden olması. Terör terördür. Nasıl ki paranın dini, imanı olmazsa, terörün de dini olmaz. Ortamını oluşturduğun zaman her yerde çıkar. Tabiat boşluk kabul etmez. Nerede bir boşluk bulmuşsa orada terör ortaya çıkar. Bombalar kendine dönünce de eyvah der ama iş işten geçmiştir. Bu gün maalesef teröristlerin çoğu İslam ülkelerinden çıkmaktadır. Çünkü bu ülkelerin çoğunda ya devlet yoktur. Ya da halkına yabancı baskıcı rejimler iş başındadır.
-Türkiye'deki terör için ne dersin?
- Doğu ve Batı arasında bir denge unsuru olan Osmanlı, Türkiye olarak neşet etmiştir. Bilirler ki," Aslan düştüğü yerden kalkar." Ayağa kalkıp eski günlerine dönmemesi için terörü başımıza bela ettiler. Kurulan bir devlet 100 yılda bağımsız olur. Bizim 100.yılımız yaklaşıyor. Var güçleriyle boğmaya çalışıyorlar. Kendi içişlerini halledemeyen bir ülke ilerleyip gelişemez. Çünkü içini sağlama alan bir Türkiye'yi kimse tutamaz. Yönünü dışarıya döndürür. Osmanlı'dan koparılan diğer devletler 1960-70'lerde özgür oldular. Tam bağımsızlık için 100 yıl gerekiyor.
-Terörü çözmek için ne yapılmalı?
-Yukarıda dediğim gibi devletler özelllikle super devletler terörü çözmede samimi olmalılar. Herkes benim teröristim iyi, seninki kötü mentalitesinden vaz geçmelidir. Terörist avına çıkıp sivrisinekle uğraşmaktan ziyade esas hedef bataklığı kurutmak olmalıdır. Bunun için de terörün doğuşunu hızlandıran etmenleri yok etmekten başlanmalıdır işe.
-Dünyanın işi zor desene.
-Zor da ne zor. Böyle giderse insanın insanları yok ettiği bir asır olacaktır bu asır. Hiç bir asırda terör vasıtasıyla, bombalamalarla bu kadar insan ölmemiştir. Bu asır insanlığın yüz karası olarak tarihe geçecektir. Güya bu çağın adı, bilgi çağı olarak geçmektedir. Olgunlaştıracağı yerde insanlığı nereye sürüklemektedir.
-Bir de cehalet her kötülüğün anası derler. Gördüğüm kadarıyla bu çağın sorunu çok bilmek ya da bildiğini sanmaktan ve bildiğini kötüye kullanmaktan ibarettir.
-Burada hatırlanmaz mı Yunus. Ne demişti asırlar öncesi:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
-Şimdi senin bu anlattıklarından terörü desteklediğini mi anlamam lazım.
-Bu kadar anlattığımdan sen bunu mu anladın?
-Niye kızıyorsun da?
-Git işine Allah aşkına. 17/11/2015