Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yürüyüş Parkuru Görgü Kuralları

Şehrin uygun yerlerine, insanımızın nefes alacağı yeşil alan yerleri oluşturmada belediyeler epey bir tecrübeli. Belediyeler nereye bir park açarsa, yemyeşil yapıyor. Ağacından çimine, bankından kameriyesine, yürüyüş parkurundan ara geçiş yollarına, tuvaletinden kafesine varıncaya kadar hepsini düşünüyor ve halkın hizmetine sunuyor.  Park yapmakla kalmıyor. Sulama, temizlik ve güvenliğini de ihmal etmiyor. Yürüyüş parkuru eskidikçe yeniliyor.  Evinden bunalan; arkadaşıyla buluşmak, çayını bu parklarda içmek, kahvaltı yapmak, parkurunda yürümek isteyen bu parklarda buluyor kendisini. Yediden yetmişe, kadınıyla erkeğiyle sabahın erken saatlerinde yürüyüş severlerle başlayan park sefası, gecenin geç saatine kadar devam ediyor. Adeta bir panayır yerini andırıyor bu tür parkların çoğu. Yaz akşamlarında iğne atsan düşmez buralarda. Kısaca parklar önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bu tür parklara gelenlerin çoğu oturmak için geliyor. Kimi de sadece yürüyüş yapmak ve ter atmak

Müslüman ile İslamcı

Birbirinin yerine kullanılan iki tabir var. Bunlar: Müslüman ve İslamcı.  Önce TDK bu iki tabire ne anlam vermiş bir bakalım.  Müslüman: İslam dininden olan. İslam dininin kurallarını yerine getiren kimse.  İslamcı: Müslümanlığın esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal düzenlemelerde de geçerli kılmak isteyen.  Bu iki tabir bazen birbirinin yerine de kullanılır ise de her İslamcıya Müslüman denirken her Müslüman İslamcılığı kabul etmeyebiliyor.  Bu iki kavram arasındaki ayrımı, Sunucu Mehmet Akif Ersoy'un kısa bir videosunda gördüm. Tanımadığım biriyle konuşuyor. Sizlerle paylaşmak isterim. Sunucu, kendi dindarlığıyla meşgul olana Müslüman, başkasının Müslümanlığıyla meşgul olana İslamcı denir dedikten sonra sözü muhatabı aldı.  Muhatabı, ben kendi dindarlığımla uğraşırım dedi. Ardından tasavvufta şöyle bir hikayeye yer verilir deyip hikayeyi anlatmaya başladı: Şeyhin oğlu büyümüş. Şeyh, oğluna haydi sabah namazını kılmak için camiye gi

Nafile Boykot Turlarımız

Kökeni Beni Nadir, Beni Kaynuka, Beni Kureyza tehcirlerine mi yoksa Hayber Fethine mi ya da sonraki olaylara mı dayanır bilmem.  Bildiğim, taraflar her ne kadar millet ve milliyetlerin düşmanı değiliz dese de Yahudiler Müslümanlardan, Müslümanlar da Yahudilerden hiç haz almaz.  Biz bir de üstüne antisemitik değiliz deriz.  Şu var ki bu iki millet bir kazana atılsa mümkün değil birlikte kaynamaları. Hangisinin eline fırsat geçse yekdiğerini bir kaşık suda boğar. Nitekim şimdi fırsat, imkan ve güç Yahudilerin elinde. Var gücüyle Filistinlileri yok ediyor. Yarın devir dönse, Yahudilerdeki bu fırsat, imkan ve güç Müslümanların eline geçse, İsrail devletinin bu yaptığına karşılık Müslümanlar da benzerini yapacak. Yahudi'ye dünyayı dar edecek. Çünkü ezilen ezer, incinen incitir, orantısız güç kullanılan, orantısız güç kullanır. Yahudiler de daha doğrusu İsrail de bunu biliyor olmalı ki işi sıkı tutuyor. Kökünü kazıyayım diyor. Nasılsa bu aşamaya gelinceye kadar potansiyel t

İndi-Bindi, Ekmek ve Çay

Kaç aydır ürünlerin etiketinin değişmediği, aynı ürünü her gidişimizde aynı fiyattan aldığımız hepimizin malumu. Fiyatlar yüksek olsa da sevindiriciydi bu. Çünkü fiyatlara bir istikrar gelmişti.  Mayıs enflasyonu ile yıllık bazda enflasyonun zirvesini gördüğümüzü, haziran ayından itibaren enflasyonda gözle görülür bir düşüşün olacağını Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklandı. Bu demektir ki bundan sonra fiyatlar düşmese de yerinde sayacak, ürünlere yeni zam gelmeyecekti. En azından ben böyle düşünmüştüm. Fakat benim evdeki hesap tutmadı. Çünkü, Enflasyonun düşüşe geçeceği günler eli kulağında iken Konya'da; Bayram öncesi dolmuş indi-bindi ücretlerinin mesafesine göre 15, 18, 20, 23 lira şeklinde güncellenmesi,  200 gramı 7 lira olan ekmeğin 9 lira yapılması,  Bayram sonrası esnaf çay ocaklarındaki çayların 10 lira olması,  Bana manidar geldi. Çünkü o kadar yüksek enflasyonda dolmuş, ekmek ve çay kurtardı ise enflasyon inince hayli hayli kurtarırdı.  Bildiğim

Küçük İşletmelerdeki Nakit Sevgisi

Alışverişlerde kredi kartı kullanmak hayatın bir parçası oldu. Çoğu kimse birden fazla kredi kartı kullanıyor. Kart olunca çoğunluk cebinde nakit de bulundurmaz oldu. Bir zamanlar bir ay daha ötelemek, borcu döndürmek ve asgarisini ödeyerek günü ve ayı kurtarmak için kullanılan kredi kartı, şimdilerde nakit yerine kullanılıyor. Her alışverişe cepte para olmaksızın giden çoğu kimse, alışveriş yaptığı yerden İban isteyerek aynı anda nakit EFT yapıyor. Yani hesabında nakit olmasına rağmen adeta nakitsiz yaşıyor insanımız. (Esnaf İbana yönelince, Maliye Bakanlığı İbanları incelemeye alacağını açıklayınca, ödemeyi İban ile yapmada daha dikkat edilir oldu.) Kartlı hayat yaygınlaştıkça küçük bakkal dükkanlarında ve bazı pazarcı esnafında bile post makinesi var. Bir zamanlar kartı uzatınca bozuk çalan esnaf, açık hesaba yazmaktansa kredi kartına çekmeyi daha ehven bulur oldu. Bir ara post makinesini göstermemek için bazı esnaf, cihazı havlunun altına gizlerdi. Bazısı da nakde ayrı, k

Sınavda Bir MESEM Öğrencisi

MESEM 9.sınıflara ilk saat 2/2. yazılılarını yapıyorum. Kağıtları dağıttım.  Tek kelimelik cevap yazacakları.  Daha önce de sorumlu tuttuğum ünitenin sorularını cevaplarıyla birlikte yazarak çalışma sorusu olarak göndermiştim.  36 kişilik sınıf mevcudundan 15 kadar kişi gelmişti sınava. Sınıfın yarısından fazlası okul kıyafetiyle gelmediği için aşağıda mıntıka temizliğine kalmıştı.  Beş on dakika geçtikten sonra gruplar halinde öğrenciler sınıfa sökün etmeye başladı. Her gelen öğrenciye kağıtlarını önlerine bıraktım.  Bazıları yazmaya başlarken bazıları bekliyor.  Niye bekliyorsunuz dediğimde, kalemimiz yok dediler.  Öyle ya sınav da olsa MESEM'lerin en büyük eksiği kalemlerinin olmayışı idi. İki tükenmez kalemim vardı. İki kişiye verdim. Diğerlerine gidin diğer sınıflardan bulun gelin dedim.  Sınıf sınıf dolaşarak kalem bulan olduğu gibi bir kısmı da bakkala kalem almaya gitti. Birkaç kişinin yine kalemi yoktu. Arkadaşlarınız bitirince onlardan kalem alır

Böyle Bir Yazı Yazılmamalı

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in, menfur cinayete kurban gitmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen bu cinayet gündemden hiç düşmedi. Savcılığın iddianame hazırlamasıyla bu cinayet daha yoğun bir şekilde belli platformlarda konuşulur oldu.  Mahkeme günü yaklaştıkça eşi de televizyon ve YouTube'da görünür oldu. Acılı eş, cinayette dahli olan kişiler tutuklu olmasına rağmen verdiği kaç sayfalık ifadenin iddianamede yer almadığını anlatıyor ekranlarda. Belli ki yardım istiyor. Eşinin cinayetinde dahli olan kişiler de yargılansın deyip bazı isimlere yer veriyor. Onlar dışarıda geziyor diyor. Sıranın kendisine de geleceği endişesini dile getiriyor. Derdini dile getirmek ve adaletin hakkıyla tecellisi için hangi kanal davet ederse gidiyor. TV dışında Youtube'a çıkıyor. Sesimi duyursunlar diye siyasi parti temsilcileri ile görüşüyor. Cumhurbaşkanı ile bile görüştü. Kısaca kimden yakınlık görmüşse gidip derdini anlatıyor. Bir YouTube programında