Ana içeriğe atla

Çene Çene Çene

Bir insan hep mi konuşur?

Sadece çenesi mi çalışır?

Bu çene hiç mi yorulmaz?

Bu çene hiç mi  arızalanmaz?

Bu çenenin hiç mi pili bitmez?

Bu çene yoruldum, biraz dinleneyim de mi demez?  

Bu çenenin TV düğmesi gibi bir kapatma düğmesi olmaz mı? 

Bu çene, hiç mi benden bu kadar demez?

Bu çeneye destek veren organlar hiç mi yeter deyip isyan etmez? 

Bu çene hep mi boş konuşur? 

O ağızdan hiç mi faydalı bir şey çıkmaz? 

Bu çeneden boş, lüzumsuz ve gereksiz söz mü çıkar hep? 

Bu çenenin çene dövmekten başka bir işlevi yok mu? 

Hep mi çene dövecek bu çene? 

Bu çenenin tek işlevi kafa ütülemek mi hep? 

Bu çenenin hiç mi insafı yok? 

Bu çene, çenemin zekatı susmaktır, biraz da zekât vereyim demez. 

Bu çene, çene çalmaktan ziyade susmanın da bir nimet olduğunu niçin düşünmez? 

Bu çene ne yer ne içer de bu kadar yavan konuşur? 

Bu çene niçin susma orucuna niyetlenmez?

Bu çenenin niçin çenesi düşük böyle?

Çenenin açılmasına büyük destek veren iki dudak, bu çenenin emellerine alet olmaya daha be kadar devam edecek?

Belli ki bu çene de Allah korkusu yok. Kuldan utanma da mı yok?

Belli ki bu çenede maruz bıraktığına empati uygulama da yok.

İnsan yaşlanınca niçin çeneye verir böyle hep?

Yoksa çene yaşlıların ayakta kalan tek sermayesi, tek koltuk değneği midir? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde