Ana içeriğe atla

Etkisiz Elemanın Ardından

Makamından aldı gücünü.

Makamına bir şey katmadı. 

Devletin bütün imkanları elindeydi. 

Etrafa hep gülücükler dağıttı. 

Sessiz, sakin ve nazik bir görüntü verdi. 

Etkili ve yetkili kişilerin yanında el pençe durdu. Köylü Ahmet ağa profili gibi bir profil çizdi. 

Ne taşın altına elini koydu ne de yaralı parmağa işedi. 

Gözle görülür bir hizmete imza atmadı.

Aldığı emirleri yerine getirmekten ibaret oldu tüm hizmeti. 

Belki de tek hizmeti, gece 22.00 sularında açıklanan yeni mesai saatini, gece 00.00'da yayımladığı genelgeyle o günün sabahında uygulamak oldu. Bu yönüyle emsallerine büyük fark attı. Çünkü en yakın emsali bir gün sonra başlatabildi. Görevliler iş başına gidemez diye düşünmedi. Emir demiri keserdi çünkü. 

Hiç inisiyatif almadı. 

Dönemi sönüktü. II. Bayezid ve son Padişah Vahdettin dönemleri gibi. 

Herkese gülücük dağıtmayı, herkese şirin görünmeyi ve mütevazı bir görünümü iyi becerse de becerdiği en iyi şey, meslek dayanışması idi. Kendisi gibi aynı mesleği deruhte eden birinin yediği herze ve kırdığı yumurtalara rağmen meslektaşını korumayı iyi bildi. Oğlum, sen ne yaptın böyle demedi. Öyle ya körler, sağırlar birbirini ağırlardı. Onun suyunu bulandırana haddini bildirmek ve ceza vermek için çok uğraştı ve inisiyatifi elden bırakmadan üyelere baskı yaparak bunda başarılı da oldu. Bu yönüyle iyi bir kinci olduğunu ve mesleki dayanışmaya önem verdiğini gösterdi. Öyle ya kim yan bakabilirdi bunlara. Kimin haddineydi ayrıca. 

Belki gözü daha yukarılardaydı ama işgal ettiği koltuktan daha düşüğüne layık görüldü. Halbuki hep denileni yapmış uyumlu biri idi. Koruyup kolladığı meslektaşı da kendisi gibi aynı akıbete duçar oldu. Çünkü o da kendisinden önce esemesi okunmayan çok küçük bir koltuğa gitti. Orada o küçük koltuğu da beceremedi. Altından koltuğu çekildi. Kendisinin de altından koltuğun çekilmesi yakındır. 

Nazarımda hem kendisi hem de koruyup kolladığı meslektaşı iyi imaj vermedi. Her ikisi de hoş bir seda bırakmadı. 

Şu bir gerçek ki marifet bir yere gelmek, bir koltuğu işgal etmek, koltuktan güç almak değil, adam olmaktır. 

Hasılı gelişi sessizdi, gidişi de sessiz oldu. Ardından timsah gözyaşı döken bile olmadı. Şöyleydi, böyleydi diyen de olmadı. 

Etkisiz elemandı vesselam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde