Ana içeriğe atla

Böyle Bir Yazı Yazılmamalı

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in, menfur cinayete kurban gitmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen bu cinayet gündemden hiç düşmedi.

Savcılığın iddianame hazırlamasıyla bu cinayet daha yoğun bir şekilde belli platformlarda konuşulur oldu. 

Mahkeme günü yaklaştıkça eşi de televizyon ve YouTube'da görünür oldu.

Acılı eş, cinayette dahli olan kişiler tutuklu olmasına rağmen verdiği kaç sayfalık ifadenin iddianamede yer almadığını anlatıyor ekranlarda.

Belli ki yardım istiyor. Eşinin cinayetinde dahli olan kişiler de yargılansın deyip bazı isimlere yer veriyor. Onlar dışarıda geziyor diyor. Sıranın kendisine de geleceği endişesini dile getiriyor.

Derdini dile getirmek ve adaletin hakkıyla tecellisi için hangi kanal davet ederse gidiyor. TV dışında Youtube'a çıkıyor. Sesimi duyursunlar diye siyasi parti temsilcileri ile görüşüyor. Cumhurbaşkanı ile bile görüştü. Kısaca kimden yakınlık görmüşse gidip derdini anlatıyor.

Bir YouTube programında konuşmasını dinledim. Belli ki bu cinayete sessiz kalanlara gönül koymuş. Birilerinin bu işi basit bir cinayet olarak kalmasını istediğine dair endişesi var. İstiyor ki eşinin kanı yerde kalmasın. Katili, azmettiricisi, hedef göstereni cezasını çeksin.

İki çocuk annesi acılı anne yerden göğe haklı. Elbette derdini açacak, elbette değişik platformlara giderek merakını anlatacak. 

Bir defa mağdur. Mağdur ise hakkını aramak için nereden bir umut, nereden bir destek görürse tüm kapıları aşındırır. Derdinden dolayı herkesle, istediği şekilde konuşur. Adı üzerinde acılı anne ve eş. 

Belli ki adalet arıyor. 

Belli ki üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. 

Bu durumda hakkını arayana kapı açılır, dinlenir, elden gelen destek verilir, başınız sağ olsun, sizi anlıyoruz, inşallah adalet yerini bulur. Failleri en ağır şekilde gereken cezasını alır. Bunun için elden gelen desteğin esirgenmeyeceği, bunun takipçisi olacağı söylenir. 

Gördüğüm kadarıyla da kadın nereye gitmişse bu minvalde ayrıldı değişik platformlardan. Çünkü herkes biliyor ki bu cinayet normal adi bir cinayet değil. 

Acılı annenin bu çırpınışından bir kişinin rahatsız olduğunu gördüm. Yazısını okuyunca da pes doğrusu. Böyle de yazılmaz dedim. Hele acılı anneye bunlar denmez dedim. 

Yazısını okuduğum kişi Yeni Akif gazetesi yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu. Yazısının başlığını da "Sinan Ateş'in Eşi, HDP ile Hatta Kandil ile Ne Zaman Görüşecek" şeklinde koymuş. 

Yazının başlığını okur okur okumaz içeriğini okumaya gerek duymaz bir insan. Yine de okudum. Okudukça böyle bir kalem ulusal bir gazetede, acılı bir eş için nasıl böyle başlık koyar, nasıl böyle bir içeriğe yer verir dedim. Yazısını da  "Acılı eş kendisine sormalı: Ben nerede hata yapıyorum" şeklinde bitirmiş.  

Belli ki Ali İhsan Karahasanoğlu, acılı eşin derdini anlatmak için her kapıyı çalmasından, her platforma çıkmasından rahatsız. Zaten katiller içeride. Daha ne istersin. Çekil köşende otur, diyor. Oldu olacak HDP ve Kandil'den destek iste diyerek acısını daha da depreştiriyor. 

Sayın Karahasanoğlu nasıl yazar bilmem ama belli ki insan psikolojisinden anlayan biri değil. Olayı manipüle etmeye çalışıyor ve kadının niyetini okuyor. 

Ne diyeyim. Yazıklar olsun gerçekten.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde