Cuma akşamı bir yere gitmek için bir marketin önünde bir arkadaşı bekliyorum.
Markette çıkan, 5-6 yaşlarında bir kız çocuğu, biri otuz diğeri yetmiş yaşın üstünde iki kadın gözüme ilişti. Çocuğun elinde iki broşür, ihtiyar kadının elinde ise poşetin içinde 5-6 ekmek var.
Çocuğun kaldırımın üzerine kendini attığını gördüm. Aynı zamanda avazı çıktığı kadar ağlıyor. Annesi sandığım kadın çocuğunu yerden kaldırmak için çok uğraştı. Ama buz gibi havada kız çocuğu yeri mesken edindi. Anne onu kaldırmak için uğraşırken kendi de yere yuvarlandı. Terlikleri bir tarafa kendi başka tarafa gitti. Böyle epey bir mücadele ettiler.
Arkalarından, babalarını sandığım bir erkek yaklaştı. Çocuğun elinden tuttu. Çocukların diğer elinden de annesi tuttu. Erkek, "Eviniz nerede? Yakın mı" dedi. "Yakın. Şu arka arka tarafta" dedi ihtiyar kadın. Belli ki erkek aileden biri değil.
"Şu market arabasına bindirelim mi" dedi erkek. "Olmaz. Arabadan atlar" dedi.
Erkek bir kolundan, kadın da diğer kolundan kızı götürmeye çalıştılar. Ama götürmek ne mümkün. Kız ayaklarını yere bırakıyor. Kah dizlerini kaldırımda sürüyor kah ayaklarıyla kendisini götürenlere vuruyor. Bir taraftan da seslice ağlamaya devam ediyor. Adeta gitmeyeceğim diyordu. Kadın ise "Öyle her istediğini alamayız. Tamam mı" dedi ve yoluna devam etti.
Arkadaşın gelmesi biraz gecikti. Ne var ne yok diye göz atmak için markete girip çıktım. Yine beklerken az önce bir erkek yardımıyla evine kadar götürülen aile tekrar geri geldi. Kadının elinde ekmek olduğuna göre belli ki eve girmeden tekrar markete geri dönmüşler.
Marketin çıkış kapısına doğru giderlerken, çocuk annesinin elinden kendini kurtardığı gibi giriş kapısına koştu. Ardından anne ve anneanne ya da babaannesi.
Çok oyalanmadan marketten çıktılar. Merak ettim, çocuğun bu derece ne istediğini. Fakat ellerinde ilaveten bir şey göremedim. Yalnız çocuk bu sefer ağlamayı bırakmış ve sakinleşmişti. Çocuğun elinde biraz fazlaca broşür vardı sadece.
Anne-kız el ele önden giderlerken büyük anne arkalarından, "Teyzesi, üşümesin. Gocuğunun takkesini giydir" diye seslendi. Teyze, bu denileni yaptı.
İhtiyar kadın da bana dönerek, "Çocuk işte. Hepsini istiyor. Ne yapacaksın" dedi. İstediği neydi dedim. "Şu elindeki kağıtları. Otizmli bu çocuk" dedi. Sonra yollarına devam ettiler. Kadının şu kağıtlar dediği de marketin küçük broşürlere bastırdığı fiyat listesinden başka bir şey değil. Ben de sanmıştım ki çocuk pahalı bir şeyler istiyor da ailesinin bunu almaya gücü yetmedi.
Annesi sandığım kadının sabrına hayran kaldım. Ne bağırma ne çağırma. Tüm yaptığı, sakin bir şekilde çocuğu yerden kaldırmak için ikna etmeye çalışmak oldu. Yüzünde de bir bıkkınlık ve bezginlik görmedim. Eyüp sabrı gibi sabrı var kadının dedim. Meğer annesi sandığım teyzesi imiş. Belki de çocuğa bakan çalışan bir kadın.
Şu var ki normal çocuğa bakmak bu devirde zor iken otizmli çocuğa bakmak ve onu dindirmek daha bir zor.
Bir de ister normal ister engelli olsun, çocukların en büyük silahı ağlamak. Avazı çıktığı kadar ağlayınca ve kendini yere atınca çoğu aileler, yeter ki sussun deyip çocuğun istediğini alıveriyor. Çocuklar da bunu çok iyi bildiği için bu silaha sarılıyor hep.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder