Operasyonsuz günümüz geçmiyor. Operasyon ülkesi olduk dense yeridir. Bir gündemi enine boyuna konuşmadan bir başka operasyonla gözümüzü açıyoruz. Böylesi ancak gerilimi yüksek filmlerde olur. Biz ise günbegün bu endişe bu gerilim bu belirsizliği yaşıyoruz.
İddialar havada uçuşuyor. Gözaltı ve tutuklanan sayısı arttıkça artıyor. Şu da alınacak, bu da alınacak diye isimler fısıldanıyor. Bazen gerekli gereksiz kişiler alınarak mesele sulandırılıyor, bazen de ileri gidilmiyor. Çünkü herkese dokunulmuyor. Şu var ki yapılan hiçbir operasyon çözüm odaklı bir sonucu beraberinde getirmiyor. Haliyle kamuoyunu meşgul eden nice operasyonlar adeta fare doğuruyor. Sonucunda bir şey çıkmayacaksa gündem bu kadar niçin meşgul edildi, bu kadar iddialar havada niçin uçuştu diyesi geliyor insanın.
İfade tutanaklarına gelmek istiyorum. Ne zamanki biri gözaltına alınıp savcı huzurunda ifade verdiği zaman zanlının verdiği ifadeler çarşaf çarşaf bazı gazetelerde yayımlanıyor. Savcı, zanlı, zanlı avukatı ve zabıt katibinin huzurunda verilen ifadelerin dışarıya sızmasından, zanlı adına oldum olası üzülürüm.
Kişi daha yargılamadan, hakkında hüküm kesinleşmeden zanlı hakkında yazılıp çizilenler ve verdiği ifadelerin basında çarşaf çarşaf yayımlanması tam bir itibar suikastı bana göre. Çünkü zanlı bile olsa suçluluğu ispat oluncaya kadar kişiler masum kabul edilir.
Elbette iddialar soruşturulsun, kişinin ifadesi alınsın, savcı da iddialar, ifadeler ve deliller çerçevesinde iddianamesini hazırlasın. Kişi yargılansın. Ceza kesinleşsin. Kişi suçlu ise cezasını çeksin.
Kişilere ait bir suç isnadı varsa ifadesi alındıktan sonra gerekli merci, ilgili kişinin şu iddialar çerçevesinde ifadesi alınmış, hakkında gözaltı veya tutuklama kararı verildi şeklinde bir açıklama yapsın. Buraya kadar olması gereken. Ama en azından iddianame hazırlanıncaya kadar gizli kalması gereken ifadenin hemen gazetelere servis edilmesi olacak şey değil. Ben burada masumiyet karinesine riayet edilmediğini düşünüyorum.
Her ifadesi alınanın ifadesine gazetelerde yer veriliyor mu? Bildiğim kadarıyla her ifade yer almıyor. Bu durum yani ikircikli durum ister istemez başka şeyleri akla getiriyor. Özellikle ifadesi yayımlanan konu ya da kişiler hakkında bir hesabın olduğu anlaşılıyor. Ne zamanki ifadeler havada uçuşuyorsa çoğu zaman akabinde başka operasyonlar veya süreç geliyor. Örnek mi istersiniz. Mesela 28 Şubat sürecine giderken TV ve basında Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz’e ait iddia ve ifadeler günlerce kamuoyunu meşgul etti. Sonunda 28 Şubat post modern darbesi oldu.
Ergenekon, Balyoz, Sarıkız operasyonlarında da Zaman ve Taraf gazeteleri operasyon gazetecilik yaparak ifade ve mahkeme tutanaklarını sürekli yayımladılar. Akabinde Türk Silahlı Kuvvetlerine bir operasyon çekildi, yapısı değişti.
Hâlâ sıcaklığını koruyan uyuşturucu ve fuhuş operasyonuna ait ifadeler de Sabah gazetesi eliyle anında yayımlanıyor. İfadeyle kalsa yine iyi. Kişinin telefon görüşmeleri ve yazışmalarına varıncaya kadar gazetelerde yer alıyor. Yetmiyor, kişilerin önceki konuşmaları arşivden sürülüyor.
İfade tutanaklarının ve yazışmaların kamuoyuna servis edilmesiyle belli ki operasyonun kamuoyu ayağı da oluşturuluyor. Kamuoyuna “Bunlar suçlu. Bakın neler yapmış neler...” denmeye çalışılıyor.
İki kişi arasında gerçekleşmiş yazışmalar mahremdir. Üçüncü şahısları ilgilendirmez. Suç unsuru olup olmadığına savcılık bakar. Kişinin telefon yazışmalarını ve ifade tutanaklarını basın aracılığıyla duyurmanın suç olup olmadığını bilmiyorum. Yalnız kamuoyuna servis edilecek kadar şeffaflık doğru değil.
Hülasa, ifade tutanakları ve yazışmaların basına servis edilmesi bu ülkede yeni değil. Biz bu filmi zaman zaman izliyoruz. Film eski ve bayat olmasına rağmen tekrar tekrar servis edildiğine göre belli ki filmin seyircisiz çok. Yalnız bilinsin ki kabak tadı verdi.
Bakalım bu uyuşturucu operasyonun ardından ne çıkacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder