Ana içeriğe atla

Tedavisi Olmayan Hastalık Hastası Hastalar

Hasta olmadığı halde hasta olduğuna kendini inandırmış kişilere ne doktor fayda verir ne ilaç ne reçete ne tavsiye. Bunlar ömrünü hasta hasta tamamlarlar. Hastalık hastası bu tiplerin en büyük sıkıntısı, başkasının bunların hastalığına inanmaması. Sen inanmazsın ama ben çok hastayım, çeken bilir psikolojisini yaşarlar. Abartırlar da abartırlar. Tüm dünya sağlam, bir bunlar hasta. Kendileri ayakta olsa da hastalığını dinleyenler hasta olur. Çünkü içleri dışarı hastalık olur. Ne kendileri huzur bulur ne de çevresi.

Bir de algı oluşturarak hayatını yaşayanlar var. Bu tipler oluşturdukları algıya önce kendilerini alıştırır, sonra çevresini ikna eder. Ömürleri algıyla geçer. Kah yapı derler kah sistem kah güç. Çevresi buna inandıktan sonra dünya onundur. Çünkü tevazu görünümlü kibirlerinin arkasında hep başkasını hedef gösterme vardır. Çevresi onun gösterdiği hedefe odaklanırken bu tipler hiç kendilerinde suç ve eksiklik bulmadan hayatını devam ettirirler. Ortamı bu algıyla gerdikçe keyif çatarlar. Nasılsa kendisinde suç yok. Suç hep başkasının. Bu kadar etrafında inanan varsa, bu algıya teslim olan varsa niye keyif çatmasın. Bir güçtür bunlar. Basın ve TV ellerinde. Maddi sıkıntıları da yok. Paradır, şöhrettir, bulundukları yıkılmaz statüdür bunları bu hale getiren. Oluşturdukları algıyı anlatması için gerekirse paralı adam tutarlar. Gerekirse bunlara iş verirler. Yola gelmeyenleri yani kendisine teslim olmayanları işinden bile ederler, tu kaka yaparlar. Bunları anasından doğduğuna pişman ederler.

Bu tipler genellikle tek adamdır. Yönetim de budur, genel kurul da budur. Hepsi buna hizmet için vardır. Sözünün üzerine söz söyleyemezler. Elde ettiği yeri, makamı istediği şekilde yönetir. Kırsa da dökse de kimse bir şey demez. Çünkü parası vardır, gücü vardır bu tiplerin. Babasının mülkü gibi yetki kullanır diyeceğim ama babanın mülkü öyle hoyratça kullanılmaz. Nasılsa bulundukları yer amme adına iş yapan bir yer. İstisnaları olmakla beraber bizim toplum da paraya, şöhrete, güce teslim olmada zaten yarışır. Algı oluşturma, oluşturdukları bu algıyla yaşamayı hayat felsefesi haline getirdikleri için bunları da hastalık hastası kabul etmek gerek. Bu hastalığın da tedavisi yoktur.

Bir de kendiyle barışık olmayan tipler vardır. İçindeki düşmanı hep dışarıda ararlar. Bir şeyi iyi yapınca ben yaptım, biz yaptık derler durmadan. Kırıp dökmüşse hedef bellidir. Parmağını birilerine doğrultması yeterlidir. Kah dış güçlerdir kah ezeli rakibidir kah esnaftır. Çünkü kendileri yunmuş yıkanmıştır. Dünyada bir iyi bunlar vardır. O kadar kötü insanın içerisinde kendileri gibi iyi olanların olması Allah’ın bir nimetidir. Anlamadıkları da yoktur. Her şeyin kitabını yazmışlardır zira. U dönüşü yapmada, zikzak çizmede, dün dost bildiğini düşman bellemede, düşman bellediğini dost edinmede üstlerine yoktur.

Bu tiplere başarı için her yol mubahtır. Bu uğurda en büyük şansları kendilerini ölümüne destekleyen erkek deveye dişi diyen taraftarlarıdır. Bu taraftar kitlesi olduğu müddetçe sırtları asla yere gelmez.

Bu taraftar kitlesi sayesinde hep başarılı oldukları için yenilgiye asla tahammülleri olmaz. Kazara bir yenilgi yüzü görürlerse kendileri dışında herkesi değiştirirler. Bir kendileri kalır. Yanlışları olsa kendilerini de değiştirirler ama yok yok yok.

Bu tipler de oluşturdukları algıyla hep ayaktadır. Başarılarını da bu algıya borçludurlar. Sureti haktan görünmeyi çok iyi becerirler. Düşmanla yaşarlar. Düşman daima günah keçisidir. Tek sermayeleri de düşmanlarını eleştirmekten ibarettir.

Hedef gösterme ve algı oluşturma yönüyle hep başarıdan başarıya koştukları için hiç hatalarını görmezler. Bu yüzden kendileriyle yüzleşmezler. Bu tiplerin de tedavisi yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...