Ana içeriğe atla

Topraklı Pekmez

Bizim insanımızın hepsi olmasa da önemli bir kısmı iş beğenmez, aylak aylak gezer, iş yok der. Halbuki insanımız isterse ekmeğini taştan çıkarır. Yeter ki bir konuda becerimiz olsun.

Evet, ekmeğini taştan çıkarmak, geçimini sağlamada çok becerikli olmak ve ne yapıp edip geçimini sağlamak için kullandığımız bir terimdir.

Bu deyimi hepimiz duyduk. Hatta böylelerini gördüğümüzde, helal olsun, kimseye muhtaç olmadan evine ekmek götürüyor deriz.

Peki, ben size ekmeğini topraktan çıkaranlar var. Bundan haberiniz var mı desem, başınıza gelmediyse, görmediyseniz ve tatmadıysanız nereden bileceksiniz.

Cehaletinize veriyorum. Bilseniz, bu tür ekmeğini topraktan çıkaranlar, taştan çıkaranlara beş çeker.

Bildiğiniz gibi ekmeğini taştan çıkarma deyimi bir beceriyi ortaya koyar. Yani taş satmaz bu tip kişiler.

Ekmeğini topraktan çıkaranlar ise tarım ve çiftçilikle uğraşmıyor. Toprağa ektiğini satmıyor. Bunlar safi toprak satıyor. Bu yönüyle bakıldığında ekmeğini taştan çıkaranlar, topraktan çıkaranların eline su dökemez.

Kim bunlar, biz hiç görmedik diyor ve bu beceriyi gösterenlerin kimler olduğunu merak ediyorsanız, anlatayım ki özellikle işsiz olup aylak aylak gezenlerin kulağına küpe olsun. Boşuna dememiş atalarımız, taşı toprağı altın diye. Her ne kadar bu deyimi İstanbul için söyleseler de ekmeğini toprak satarak sağlayanlar için köy, kent, mahalle, Anadolu'nun her bir yeri İstanbul'dur.

Sizi daha fazla merakta bırakmadan bu işin künhünü anlatayım ki işsizlere istihdam hizmetim olsun.

Toprak satmak için öncelikle bağınız olmalı. Bağınız yoksa evinizin önündeki asma da olabilir. Yoksa da komşunun veya akrabanın bağı ve asması olabilir. Bu durumda üzüm komşudan, kaynatma da sizden. Kazancı yarı yarıya paylaşırsınız.

Üzümü toplayıp pekmez kaynatacaksınız. Bunun için daha önce pekmez kaynatman önemli değil. Önemli olan her şeyden anlıyor olman kafi. Bu durumda pekmez ne ki?

Bunun için ilk önce pekmez de kullanmak üzere bol miktarda toprak bulacaksın. Ama bu toprak, bulduğun ve gördüğün her toprak değil. Halk arasında bu toprak türüne, ak toprak, beyaz toprak, marın ve havara deniyor. İnternette de satılıyor.

Bu toprağı bulduktan sonra 100 kg şıranın içine dört kilo toprak dökeceksin. Sonrasını ne yapacağını zaten sen çok iyi biliyorsun. Sanırım bol kaynatacaksın. Öncesinde topladığın üzümü bir güzel yıkayıp üzümün çürüğünü, çarığını ve sapını ayıracağını, temiz çizmeler giyip ezeceğini, ezdiğini bir tülbendin içine koyup suyunu ve posasını ayıracağını, suyu tencereye koyarak altını yakmadan kaynatacağını, genişçe bir leğen içine koyduğun toprağın üzerine dinlendirdiğiniz üzüm şırasını boşaltacağını, üzeri kapalı bir şekilde bir gün dinlendireceğini, bu dinlenme esnasında tortu yapan maddelerin dibe çökeceğini, ertesi günü şırayı süzerek kaynatma tenceresine atacağınızı, karıştırarak iyice kaynatacağınızı, kaynatırken üzerinde oluşan köpükleri tahta kaşık marifetiyle alacağınızı, şıranın kıvamı iyice olgunlaştığında ocaktan alıp dinlendireceğinizi, sonra kavanozlara doldurup ağzını kapattıktan sonra ters çevireceğinizi, bu şekil bir müddet dinlendikten sonra afiyetle yiyeceğinizi zaten çok iyi biliyorsunuz.

Tabi sen fazlasını satacağın için bu kadar özen göstermene gerek yok. Kazan veya tencereden indirdikten sonra toprağın alta çökmesini beklemeden pekmezi kavanozlara pardon bir litrelik kola şişesi veya beş litrelik plastik pet şişelere doldurup satış aşamasına geçeceksin.

Pet kaplarda simsiyah pekmezi gören, sen dahil herkes ne güzel pekmez oldu diye hayran hayran bakacaksın. Pekmez işi benim işim diyeceksin. Ardından teraziye koyup tartacaksın.

Burada toprak satışı nerede, sen düpedüz pekmez satışını anlatıyorsun diyebilirsiniz. Kokusu sonra çıkar bunun. Çünkü o simsiyah görünen ve terazide ağır çeken pekmezin yarıdan fazlası topraktır. Bu yarısı toprak olan pekmezin diğer kalan tarafı da toprak emer. Koca pet şişe olur pekmez görünümlü bir toprak. Sen sattıktan birkaç ay sonra çıkar ortaya. Pekmez, olur bir toprak. Böylece üzüm yerine tartıda ağır topraklı pekmez satmış olursun. Paraya da para demezsin.

Haydi göreyim seni. Milleti mahrum etme şu topraklı pekmezinden.

Bundan sonrasını, bu sene iyi pekmez aldım diye sevinen müşteriler düşünsün. Afiyetle yesin aldığı topraklı pekmezi. Yiyebilirse tabi. Kaynatır olmaz, süzer olmaz. Çünkü gelen hep topraktır. Bu duruma ah vah etse de küçüklüğünde bazılarının duvarı kazıyarak yediği toprak özlemini büyüyünce bu şekilde gidermiş olur. Bu da sorun olmaz. Topraktan gelip toprağa gitmeyecek miyiz? Ha giderken toprak da yemiş oluruz. Oluruz toprak adam. 
Bir diğer faydası da eve bir hırsız girse bu topraklı pekmez şişesi silah yerine kullanılabilir. Attın mı hırsıza, onu yere serer. Yeter ki isabet etmiş olsun.

Ha bu arada unutma. Sattığın pekmez görünümlü bu toprak satışından maliyenin haberi olmasın. Çünkü bu satışın kutsal değildir. Unutma ki vergilendirilmemiş kazanç kutsal değildir. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sayın hocam, siz hiç üzüm kaynatarak pekmez elde ettiniz mi? Biz, evimizin bahçesindeki asmalardaki üzümlerden pekmez yaparız. Pekmez toprağı özel bir topraktır. Pekmez toprağı, %50-90 oranında kalsiyum ve karbonat içeren ince taneli daha çok krem ile fildişi rengi arasında topraklardır.

    Pekmez yapılırken pekmez toprağı, iki aşamadan birinde kullanılır. Üzümler temizlenir, yıkanır ve preslenmek üzere şırana havuzuna döküldükten sonra üzerine serpilir. Ya da şıra elde edildikten sonra 50-60 derecede kazanda kaynamaya başladıktan 5-10 dakika sonra pekmez toprağı ilave edilerek şıra kestirilir. Daha sonra kaynamış şıra dinlenmeye alınır, yani pekmez uykuya yatırılır. Ertesi sabah pekmez yeniden kaynamaya alınır ve kıvamı gelince kazandan indirilir.

    Pekmez toprağı ile kaynamış şıradan elde edilen pekmezin yarısı toprak değildir. Toprak çok azdır. Son zamanlarda pekmez toprağının kanserojen maddeler ihtiva edildiği söylendiği için, kimileri pekmez kaynatırken sadece karbonat kullanıyormuş. Biz en son yaptığımız pekmezde yine pekmez toprağı kullandık. Şıranamız olmadığı için biz üzümün şırasını, daha önce çamaşır makinesinde yıkayarak kuruttuğumuz temiz telis torbalara doldurup, yine temizleyerek yıkadığımız balkon betonu üzerinde ayaklarımıza giydiğimiz çizmelerle çiğneyerek, pvc borularla yaptığımız lüleden aşağıda masa üzerine koyduğumuz kovaya akıtarak hallediyoruz.

    Pekmez kaynatmak öyle kolay bir iş değil. Bazıları asma ya da bağ omçalarından keserek aldığı üzümü hiç yıkayıp temizlemeden doğrudan şıranaya dökerler ve üzerine pekmez toprağını serperler ve çıplak yaklarla çiğnerler. Ben böyle elde edilen pekmezi asla yemem de içmem de. Biz, tereyağımızı, yoğurdumuzu, peynirimizi, pekmezimizi, bulgurumuzu, yarmamızı, düğülümüzü hep kendimiz yaparız.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Ben hiç kaynatmadım. Kendimize ait bağımız yoktu. Evin önündeki asmalardan da yiyecek kadar olurdu. Sanırım sonrasında annem kaynattı ama bu kaynatmaya ben denk gelmedim. Ama siz öyle güzel anlattınız ki tarifinize bakarak üzüm kaynatırım. Siz maşallah, pekmez dışında çoğu şeyi kendiniz yapıyorsunuz. Ne güzel. Keşke bende de o kabiliyet ve cesaret olsa ben de yaparım. Ama çoğunluk gibi ben de hazıra alıştım. Nasıl yapıldığına bakmadan alıp yiyoruz. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...