Ana içeriğe atla

Güven ve Adalet Sorunumuz

Hemen hemen her alanda Türkiye'nin bir adalet ve güven problemi yaşadığı muhakkak. Adalet ve güven ise inşaattaki harç gibidir. Harç varsa inşaat devam eder. Harç yoksa inşaat durur. Başka malzemeye ihtiyaç duyulmaz. İşçiye paydos verilir.
Eğer bu ülkede bu iki sorun varsa -ki bu sorunun olduğu muhakkak- o zaman bu ülkenin doğru giden hiçbir işi ve şeyi olmaz. Harç örneğinden gidersek, bu iki ahlaki ve evrensel değer inşaattaki harç gibidir. Harç binanın örülmesi için elzem olduğu kadar binayı da sağlam tutar, taş ve tuğlaları birleştirir ve kaynaştırır.
Eğer bu ülkede adalet ve güven zedelenmesi varsa, yok denecek kadar bu iki değerin esemesi okunmuyorsa, o millete de o milletin devletine de Fatiha okumak gerek.
Seçim yapıyoruz. Sandıkta kamu görevlisi başkan, yine kamu görevlisi başkan yardımcısı, en az dört partinin üyesi sandık kurulunda görev yapar. Sayım döküm sonrası tutanak tutulur, tutanağa tüm üyeler imza atar. Her partinin elinde ıslak imzalı tutanak olmasına rağmen kaybeden, rakibini tebrik edeceği yerde yanlış sayıldı, rakibe yazıldı türünden bahanelerin arkasına saklanarak seçime şaibe karıştırmaya çalışırız.
Futbol maçı oynanır. Maçın sonucuna göre açıklama yaparız. Şayet kaybetmişsek, oynadığımız oyundan ziyade hakemi eleştiririz. Kritik pozisyonları gündeme getiririz. "Hakem maçı katletti. Yanlış kararlar verdi. Maçın sonucuna etki etti. Takdir haklarını rakip takım lehine kullandı. Bu hakemlerle olmuyor. Yabancı VAR hakemlerinin ardından orta sahada görev yapacak yabancı hakem istiyoruz. Dün rakibimizin oynadığı maç hakem eliyle rakibimize hediye edildi. Hep rakibimiz kollanıyor. Şu pozisyonda penaltı verildi/verilmedi. Zaten o hakem o takımı tutuyor. O hakemin yönettiği tüm maçları rakibimiz kazandı" türünden veryansın ederiz.
Bu verdiğim örnekleri birbirimize güvensizliğimizin bir göstergesi sayabiliriz. Güvenin olmadığı yerde zaten adaletten söz edilemez.
Sonrasında da mazeret bulma ve gerekçe üretmeye geçiyoruz.
Ömrümüz başarısızlıklarımıza kılıf bulmakla geçiyor.
Eğer bu ülkede adalet ve güven yoksa seçim yapmanın, birilerini seçmek için seçmenin önüne sandık koymanın bir anlamı var mı?
Eğer bu ülkenin hakemlerine güvenilmiyorsa, maçlar adil yönetilmiyorsa, hakemin kendi takımımızı tutmasını istiyorsak, bu ülkede maçlar niye oynanır? Hiç oynanmasa daha iyi. Her maç sonrası hakemleri eleştirmek o hakemlerin bir sonraki maçta tekrar hata yapması demektir. Çünkü hep eleştirilen kişiler asla doğru maç yönetemez.
Her türlü başarısızlığa mazeret üretiyor, bahane bulacaksak, bir günah keçisi ilan edeceksek, her işe şaibe katacaksak, ortamı daima gereceksek, hiç kendimize bakmayacaksak, bu yarışta niye varız? Katılmayalım yarışlara daha iyi değil mi?
Hasılı adalet ve güvende sınıfta kaldık. İkmal bile bizi paklamaz. Üretimde zaten yokuz. Üretim namına yaptığımız tek şey, mazeret üretmektir. Her mazeret aynı zamanda algı oluşturmaktır.
Unutmayalım ki her şeye kılıf bulmak, algı üretmek, mazeret ve bahanenin arkasına sığınmak, haksızlık ve başarısızlığımızı örtmek için ortalığı velveleye vermek, şaibe karıştırmak, kendimize güvensizliğin ve utanmazlığın bir göstergesidir. Kişilerdeki utanma duygusunun yok olmasıdır. Bu duyguyu kaybedenlerde ise ne Allah korkusu olur ne de kuldan utanma.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Bu ülkede adalet ve güven yok! Aynen bu saptamanıza katılıyorum.
    "...her şeye kılıf bulmak, algı üretmek, mazeret ve bahanenin arkasına sığınmak, haksızlık ve başarısızlığımızı örtmek için ortalığı velveleye vermek, şaibe karıştırmak, kendimize güvensizliğin ve utanmazlığın bir göstergesidir. Kişilerdeki utanma duygusunun yok olmasıdır. Bu duyguyu kaybedenlerde ise ne Allah korkusu olur ne de kuldan utanma...."
    Bu alıntıya da tamamen katılıyorum.
    O halde, yani hal böyle iken, BİZE DÜŞEN NEDİR? Ne yapmamız gerekiyor? Burasını da konuşalım sayın hocam. Yoksa, yine kademe ilerlemesini durdurma işlemiyle mi karşılaşırız? Aslında ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz değil mi? Bir kıvılcım bekliyoruz...
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. İkinci kademe ilerlemeyi durdurma durumunda ihraç durumu söz konusu olur ki emekliliği mi hak ettiğim için emeklilik işlemi başlatılır. Bu uğurda alınması gerekirse yine alırım. Aldığım bu cezayı da şerefimle taşıyorum. Şükür yüz kızartıcı bir eylem değil. Birinin suyunu bulandırınca yazılarımdan suç unsuru bulundu. Neymiş de kamu kurum ve kuruluşlarını eleştirmişim. Mülki amirin itibarını sarsmışım. Vali ve kaymakam hakkında yazı yazmışım. Siyasi içerikli yazı yazmışım. Ceza sebebi bunlar. Hiç problem değil benim için.
    Ne yapılabilire gelince, çoğunluk halinde memnun. Bizler yazarak eleştiri görevimizi yapıyoruz. Başka da elimizden bir şey gelmez. Bu da az bir şey değil. Nitekim ceza aldı. Yukarıda nispeten bahsettim. Önemli olan büyük çoğunlupun bilinçli olması. Güce yapmaması. Erkek deveye dişi dememesi. Bahane ve gerekçe üretenlere yol vermesi. Aklımızla dalga geçme demesi. Çelişki yapanlara, U dönüşü yapanlara, gözünün içine baka baka yalan söyleyenlere dur demesi, demokratik tepkisini dile getirmesi, alkışlamaması. Halktan yüz bulamayan etkili ve yetkili kişiler, kurumlar kendisine çekidüzen verir. Milletin aklıyla dalga gelenlere alternatif üretmek.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...