Adolf Hitler tek adam yönetimiydi. Mussolini de hakeza.
Adolf Hitler'in macerası sonrası Almanya 2.Dünya Savaşında yerle bir oldu.
Saddam, Kaddafi, Esed de tek adam yönetimi idi. Bugün bu üç adamın geride bıraktığı Irak, Libya, Suriye acınası durumda.
Bunlar geride kaldı. Günümüzde tek adam mı kaldı denebilir. Günümüzde de tek adam yönetimleri var. Şunlar bunlar diye tek tek saymayacağım. Sağınıza, solunuza bakarsanız, görürsünüz. Bir de yönetim anlayışlarına. Tek adam derken aklımıza sadece ülke yönetimi gelmesin. Bu, bir dernek, vakıf, oda vs. yönetimi de olabilir.
Kurumsallaşmamış, yerleşmiş teamüllerin olmadığı, işleyen bir sistem oluşturulmamış, tüm yetkilerin tek kişi elinde toplandığı, atın sahibine göre kişnediği, kişiye göre işleyişin değiştiği, gelenin belli bir süre sonrası gitmediği, kuralı varsa da işletilmediği, bir şekilde süresinin uzatıldığı, seçimlere rağmen sonucun değişmediği ülkeler, dernekler, mahalli idareler, odalar, şirketler hep tek adam yönetimidir. Bu tip yerlerde yapılan tüm değişiklikler, yönetimdeki kişi başta kalacak şekilde yapılan değişikliklerdir. Bu tip yönetimlere lider yönetimi de denebilir.
Böyle yerlerde lider her şeydir. Ülke veya o yer de lider veya tek adamındır. Zira her şey onun tasarrufundadır.
Böyle liderlerin varlığı bir istikrar, yokluğu kriz demektir.
Bu tip tek kişi yönetimleri, kişiye bağlı olarak iyi de yönetilebilir, kötü de. Genellikle kötü yönetildiği bir vakıa.
Genellikle lider ve tek adam yönetimleri Doğu toplumlarında görülür.
Bu yönüyle bakıldığı zaman Osmanlı devletini de tek adam yönetimine örnek verebiliriz.
Savaşta ölen padişahın savaş ve yol boyunca öldüğünün gizlenmesi de tek adam yönetimine verilebilecek bir örnektir.
Buraların liderleri ülkelerini batırır da çıkarır da. O ülkenin bahtına artık.
Tek adamlar macerayı severler. Kendilerine özgüvenleri yüksektir. Nefret edenlerin yanında sevenleri ve taraftarları da çoktur. Uğruna ölecek olanları da.
Lider veya tek adam yönetimlerine dair bu girişten sonra ülke yönetimi dışında tipik bir tek adam profilini örnek vereceğim.
Futbol kulüpleri de tıpkı siyasi partiler gibi dernekler kanununa tabi. Kulübün başına seçimle gelirler. Hepsinin genel ve yönetim kurulları vardır. Gel gör ki onca çalışan ve yöneticiye rağmen kulüplerin hepsi olmasa da bazıları tek adam yönetimidir.
Mesela Fenerbahçe Kulübü geçmişten günümüze hep tek adam yönetimidir. Ali Şen öyleydi, Aziz Yıldırım öyleydi, halihazırdaki Ali Koç da tek adamdır.
Bunların ortam özelliği, para babaları olmaları. Yani servetlerinin haddi hesabı yok. Maddi yönden de kulüplerine en büyük desteği verirler.
FB üyeleri de kulüplerine başkan seçerken başkanın paralı olmasına bakar. Çünkü para varsa en iyi hoca getirilir, en iyi futbolcular alınır. Hoca ve futbolcu iyiyse şampiyonluğun en büyük adayı FB olur. Bu yüzden FB üyeleri için para ve zenginlik her şeydir. Çünkü futbol demek paradır. Paran yoksa kulüp ne işe yarar.
FB'nin başına geçenler de kesenin ağzını kulüpleri için açar. Parayı verince düdüğü de kendileri çalar. İstedikleri teknik direktörü getirir, istemediklerini gönderir. Futbolcu tercihi de öyle. Yeter ki başkanları ben şunu istiyorum, bunu istemiyorum desin.
Her tek adam yönetiminde olduğu gibi bunlar da başarıya susadıkları için birden başarılı olmak isterler. O kadar da para verdiklerine göre başarı da gelmelidir. Çabuk ve hep başarı istedikleri için kolay kolay hoca ve futbolcu istikrarı yakalanmaz. Yıllık hoca ve futbolcu değişir.
Dediklerimin en güzel örneği de Ali Koç'tur. Bu sene pek ön planda görünmese de kulübün tek patronu tek adamı tek lideri tek karar verenidir. Bir sorunu yönetime ve üyelerine getirse de tek karar mercii kendisidir.
6-7 yıldır FB'yi tek adam olarak yönetiyor. Öncesinde de tek adam Aziz Yıldırım'ın yardımcılığını yaptı. O kadar para harcamasına rağmen on yıldır takımı şampiyon olamıyor.
Şampiyon olamamalarını da yapıya bağlıyor. On yıldır hakem mağduru gösteriyor kendilerini.
Halbuki bilenler bilir. Bu ligde en fazla korunan iki kulüp var. Biri FB ise diğeri GS'dir. Hangisinin daha fazla korunduğu konusunda bu iki takım birbiriyle yarışır.
08.01.2025 tarihli basın toplantısında, "10 yıldır hakemlerle uğraşıyoruz" demesi manidar. "Geçen sezon 99 puan gibi rekor puan almamıza rağmen rakibimiz ittirilerek önümüze geçirildi" demesi de FB başkanında bir değişikliğin olmadığını gösteriyor.
FB başkanının bu anlayışı, bir sene öncesi tıp puanını tutturan bir öğrencinin şu kadar puan almama rağmen bu sene tıpa giremedim demesine benzer. Halbuki öğrenci bir öncesi yılın tıp puanından ziyade bu yılın başarı sıralamasına bakması gerekiyordu. Ali Koç da "65-70 puanla şampiyon olunurken biz 99 puan topladık. Bizi yine şampiyon yapmadılar" demeye getiriyor işi.
Bu tek adam yönetim anlayışını fazla uzatmadan bir örnekle yazımı nihayete erdirmek istiyorum.
FB biliyorsunuz 2024'ün 2 Nisanında aldığı kararla GS ile oynayacağı Ziraat Kupasına U19 ile çıkmış, maçın başında da takımı çekerek hükmen mağlup olmuştu.
Bu sene Ziraat Kupası elemelerine katılıp katılmayacağı kararını son ana kadar bekletti. Fikstür çekildi.
8 Ocaklı basın toplantısında gazetecinin biri "Ziraat Kupası elemelerine FB'nin katılıp katılmayacağını sordu. “Katılıyoruz" dedi Ali Koç. "Takımınızın bundan haberi var mı" diye sordu aynı gazeteci. "Şu anda oldu" dedi Ali Koç.
Dikkatinizi çekerim. 8 Ocakta bu karar açıklanıyor. Takımın o anda haberi oluyor ve bu takım bir gün sonrası Kasımpaşa ile Ziraat Kupası eleme maçına çıkıyor. Bu, bir öğrencinin olacağı sınavdan bir gün önce haberdar olmasına benziyor.
Çok bir şey demeyeceğim. Çünkü tek adam yönetim anlayışına verilecek en güzel örnek bu.
Yorumlar
Yorum Gönder