Ana içeriğe atla

Captagon

Bir kamu kuruluşuna işim düştü. Kim bakıyor bu işe diye.

Dediler ki işte şu arkadaş bakıyor.

İşime yardımcı olmak üzere yan yana yürürken akşama kadar aynı işten dolayı ayaklarına kara sular indiğini söyledi görevli.

Kurumu, emniyet gerekçesiyle böyle bir karar almış. İhale de buna kalmış.

Yolda giderken ben sormadan konuşmaya başladı. Ben Hatay'ın falan yerinden geldim buraya dedi.

Belli ki depremzede. Depremzedelere de devlet hak vermiş olmalı ki orada kamu işinde çalışan bu arkadaş nakil yoluyla Konya'ya gelmiş.

Alınan emniyet tedbirini o kadar garipsemiş olmalı ki -ki benim de garibime gitti- bir iddiadan bahsetti:

"Suriyeliler ilk geldiğinde çoğunun yiyecek ekmeği yoktu. Bakıma muhtaçtılar. Şimdi hepsinin evi oldu, altlarında son model araba var" dedi.

Çok mu çalışkanlar da bu zaman zarfında evleri, arabaları oldu dedim. "Suriye'den getirdikleri uyuşturucuları satarak" dedi. Kaçını gördüm topraktan uyuşturucu çıkarırken” mi dedi, “toprağa uyuşturucu saklarken” mi dedi, burasını anlayamadım. "Kaç defa polisi aradım. Bunlar şuradan uyuşturucu çıkarıp satıyor diye. Hiç oralı olan olmadı" dedi. "Burada bu emniyet tedbirini alıncaya kadar insanımıza uyuşturucu satanlara tedbir alınmalı" dedi.

Evet, Hatay'dan gelen, halen ilimizde bir kamu kuruluşunda çalışan Hataylı depremzedenin iddiası bu. İddia diyorum. Çünkü gözümle görmedim.

Burada hemen gözünle görmediğini niye aktarıyorsun. Bir insana duyduğu her şeyi aktarması ona günah olarak yeter demeyin. Gözüyle gördüğünü söyleyen bir vatandaşın aktardığını aktarıyorum. Ayrıca yalan söylemesi ve iftira atması için de bir sebep olmasa gerek. Doğru, yanlış demiyorum. Bu iddiayı dile getiriyorum ki yetkililer tedbir alsın.

Burada şu da yanlış anlaşılmasın. Ülkemizdeki tüm Suriyeliler uyuşturucu satıyor anlaşılmasın. Ki büyük çoğunluğunun böyle yapmadığını düşünüyorum. Ki çevremde o kadar tanıdığım Suriyeli var. Hiç uyuşturucu satacak tipe benzemiyorlar.

Belli ki bizim insanımızın içinde uyuşturucu satan varsa, onların içinde de vardır.

Şu var ki iddia hiç yabana atılacak gibi değil. Suriye'de 2011 yılından beri devletin olmadığı düşünülürse, o boşluk ve hengamede Suriye'de uyuşturucunun kol gezmesi, merdiven altında üretilip satışa sunulması işten bile değil. Nitekim doğru dürüst devletin olmadığı Afganistan ve Lübnan bunun en iyi örneği. Buralarda da uyuşturucu ekim, dikim, imalat ve satışı çok yaygın. Buralarda varsa Suriye'de niçin olmasın. Ki HTŞ Şam'ı devraldıktan sonra uyuşturucu imalatı yapan bir imalathaneye el koyduğu gazetelerde yazılıp çiziliyor. Hem de ülkenin dört bir tarafında uyuşturucu fabrikaları olduğu ortaya çıktı. Bu durumun doğru olduğunun tespiti de şu: Suriye ekonomisinde elde edilen paradan daha fazla paranın Suriye'de döndüğü yine yazılıp çiziliyor. Besbelli ki uyuşturucudan epey bir gelir elde ediliyor. Hatta dünyaca uyuşturucu olduğu pek bilinmeyen adına Captagon denen tablet şeklindeki uyuşturucun, Suriye ve Lübnan'da üretildiği, en büyük pazarlarının Suudi Arabistan olduğu belirtiliyor. Suudi Arabistan'a giden bu uyuşturucu yine Suriyeli uyuşturucu işiylile uğraşanlar eliyle Türkiye'ye sokup satılması hiç imkansız değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...