Ana içeriğe atla

İki Hamal Gözüyle Afganistan ve Suriye

Zorunluluktan oğlan ev taşıyor bugün. Vardım yanlarına. Olur ya bana da bir iş çıkar mı diye.
İş veren olmadı. Orta yerde dolaştım durdum. Kah içeri kah çıkarı inip inip çıktım.
Taşımaya tek katkım, çalışanlar için ikram edilen yemeğe ortak olmak oldu.
Yemekten önce asansörü kurmak için uğraşan bir genç gözüme ilişti. Sırtı bana dönüktü. Arkasından kayınbiradere benzettim. Mahmut kolay gelsin dedim. İsmiyle hitap etmeme şaşırdı. Çünkü ne o bana adını söylemişti ne de ben sormuştum. Sırtını dönünce bizim kayınbirader değildi. “Kayınbiraderinin adı da mı Mahmut? Bu arkadaşın adı da Mahmut. Suriyeli bu arkadaş” dedi yanındaki Türk hamal.
Yemek gelince çalışmaya ara verdiler. Birlikte sofraya oturduk. Çalışanlardan fazla yedim. Boşuna dememişler, boş boş gezen daha fazla acıkır diye.
Dört kişiydi taşıma işini yapan. Biri Afgan, diğeri Suriyeli, diğer ikisi de Türk. Üç ayrı uyruk bir taşıma şirketinde birlikte çalışarak yolları kesişmiş.
Afgan olan 18 yaşlarında falan. Beş yıldır Türkiye'de imiş. Sordum nasıl Afganistan'ın durumu diye. "Ne bileyim dayı ben" dedi. Belli ki Afganistan'ı silmiş kafadan. Abisi de burada imiş. Ağabeyi kaçak yollarla Almanya'ya gitmiş. Ben de gideceğim Almanya'ya dedi. Belli ki Türkiye'yi bir geçiş noktası olarak görüyor. Hasılı Afganlı dan, Afganistan hakkında olumlu, olumsuz bir bilgi alamadım.
Bu arada dayı ben oluyorum. Annesi de benim kız kardeşim. Afganlıların hitabı nasıl bilmem ama belli ki bizim insanımızın dayı, amca, dede, teyze hitabına alışmış. Bizim kaba girmiş. 13 yaşında gelmişse, bizim kaba girmesi normal.
Suriyeli ise eczacılık okuyormuş Suriye'de iken. On sene olmuş Türkiye'ye geleli. Otuzlu yaşlarda var. Eczacı olmasına rağmen takım taklavattan da anladığına göre belli ki kabiliyetli biri.
Hayat böyle bir şey. Ne oldum değil, ne olacağım demeli insan. Eczacı olmayı beklerken burada bahtına hamallık düşmüş.
Nasıl görüyorsun Suriye'deki son gelişmeleri? Daha iyi mi olacak yoksa daha mı kötüye gidecek dedim. "Geri gideceğim" dedi. Geri gitmeyi düşündüğüne göre gelişmeleri olumlu buluyorsun dedim. “Evet” dedi.
HTŞ Şam'ı alacak kadar güçlü müydü dedim. "Yok. Ne arasın o kadar gücü"? HTŞ'nin arkasında ABD var. Değilse HTŞ bunu beceremezdi" dedi. Burada HTŞ'nin arkasında Türkiye var havası var. Buna ne dersin, Türkiye'yi nereye koyuyorsun dedim. "Türkiye, Suriye'de PKK için var. Onun için orada" dedi. Bu operasyonda Türkiye yok demeye getiriyorsun, öyle mi dedim. Sessiz kaldı. Adamın derdi hamallık yapıp yevmiyesini almak, benimkisi ise nabız tutmak. Niye sessiz kalmasın değil mi?
Hasılı, biri Afgan, diğeri Suriyeli hamal gözüyle Afganistan ve Suriye izlenimleri böyle. Daha doğrusu Afganistan’dan bilgi alamadım. Ama Suriyeli eczacılık öğrencisi Suriye’nin geleceğinden ümit var. İnşallah öyle olur.
Bu arada hem Afganlı hem de Suriyeli güzel Türkçe konuşuyor. Bazılarının aksanından Afgan ve Suriyeli olduğunu anlamama rağmen o kadar güzel Türkçe konuşuyorlar ki yabancı olduklarını anlayamadım. Bize gelince, içimizde o kadar Afgan olmasına rağmen biz tek kelime Afgan dili Peştuca bilmiyoruz. O kadar Suriyeli olmasına rağmen tek kelime Arapça bilmiyoruz. Hoş, biz nevi şahsına münhasır bir milletiz. Çocukluğumuzdan beri okullarda İngilizce öğreniriz. Basit İngilizce cümleler dışında İngilizce de bilmeyiz.
Şunu anladım ki dünya bir araya gelse, bize her türlü imkanı verseler, yeter ki Türkçe dışında bir dil öğrenin dense, biz Türkçe dışında bir dil öğrenmeyiz, öğrenemeyiz, öğretemezler. Hoş, dilimiz Türkçeyi de çok iyi bildiğimiz söylenemez. O yüzden lütfen, kimse bize dil öğretmeye kalkmasın. Zira analarından doğduklarına pişman ederiz. Bu arada istisnalarımız kaideyi bozmaz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...