Ana içeriğe atla

Zararlı Yiyecek ve İçeceklerde Devletler Ne Kadar Samimi?

Üç beyazdan sakının derler ısrarla. Bunlar: tuz, şeker ve un. Nasıl sakınacaksın. Çünkü üç beyaz bu hayatın olmazı. İçimiz, dışımız bunlardan ibaret. 
Tuzsuz yemek pişmez. Pişirilirse de o yemeğin tadı ve lezzeti olmaz. Yavan bir yemek olur. Tuzsuz yemeğin belki de en büyük faydası yemeğin tadı ve lezzeti olmadığı için insan yemeği iştahla yiyemez. Bu da kilo vermek için birebirdir.
Şeker her türlü tatlının olmazsa olmazı. Tatlıyı ise sevmeyenimiz yok. Bulursak iştahla yeriz. Bulamazsak, canım tatlı çekti, olsa da yesek deriz.
Un ise ekmeğin ana maddesi. Ekmeksiz sofra olmaz ve onsuz karnımız doymaz. Pilavı bile ekmekle yeriz. Ayrıca börek çörek, simit, poğaça, etlipide ve etliekmek gibi hamur işi yiyecekler bizim için vazgeçilmez.
Hasılı sakının. Çünkü çok tehlikeli denen üç beyaz ile ilgili ne kadar uyarı yapılırsa yapılsın, günlük en fazla tükettiğimiz üç tehlikeli şey.
Anlamadığım madem bu kadar tehlikeli. O zaman bu üç tehlikeli şeylerin alternatiflerini şimdiye kadar çoktan bulmamız gerekirdi. Bulamıyorsak, ya sesimizi çıkarmayacağız, herkes yemeye devam edecek ya da bu üçlünün üretimini kaldıracağız. Öyle piyasaya sürüp de sakının demek iş değil.
Aynı şekilde zararlı dediğimiz tütün ve sigaranın üretim ve satışına izin veriyoruz. Sonra da içmeyin, zararlı diyoruz. Hatta içki ve sigara ile mücadele için Yeşilay'ı kuruyoruz.
İçki ve türevleri de böyle. Üretimi ve satışı serbest. Ama içmeyin, zararlı deniyor. Bunlardan yüksek vergi bile alınıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde