Ana içeriğe atla

Ülkenin Siyasilerle İmtihanı

Cumhuriyetten bu yana 67. hükümet kurmuşuz. Kimi tek başına kimi de koalisyon hükümetleri bunların. Özellikle 70'li ve 90'lı yılları koalisyon hükümetleri tarafından diğerlerinde ise tek başına hükümetler tarafından yönetildi bu ülke.

Hükümetler ülke sorunlarını çözmek için iktidara gelirler. 

Sorunlarımız çok mu? Çok görünse de birkaç başlıkta sorunlarımızı toplayabiliriz. Bu sorunları da siyasilerin iktidara gelmek için seçmenden oy isterken verdiği vaatlerden anlayabiliriz. Aynı konularda o kadar seçim o kadar vaat verdiler ki vaatler söz verenlerin dilinde pelesenk oldu. Bizim de beynimize kazındı.

İktidarda olan, iktidara gelen ve iktidar olmak isteyen tüm siyasiler;

Yeni anayasa yapacağız. 

Enflasyonu tek haneye düşüreceğiz.

Hayat pahalılığına son vereceğiz. 

İşsizlik sorununu çözeceğiz. 

Faizi indireceğiz. 

Fert başına düşen milli geliri şu kadara çıkaracağız. 

İşçi ve memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz. 

Terörün kökünü kazıyacağız gibi sözler verdiler.

Aklıma gelen sekiz cümle yazdım. Aslında hepsi anayasa, ekonomi ve terör olmak üzere ülkenin sorununu üçe indirgeyebiliriz.

Darbe mahsulü, askerlerin yaptığı Anayasa dediğimiz yürürlükteki 82 Anayasası üzerinde o kadar değişiklik yapıldı. O kadar söz verildi. Biz hâlâ bir araya gelip beğenmediğimiz Anayasayı değiştiremiyoruz.

Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, faizlerin yüksekliği, fert başına düşen milli gelir, işçi ve memurun enflasyona ezdirilmemesi sorununu çözemedik. Hep yüksek enflasyonu yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Tek haneli enflasyon yalancı bahar gibi bir süreliğine bu ülkeye uğradı, sonra çekti gitti. Zengin ile fakir arasında uçurumlar var. Enflasyona ezdirmedik dedikleri memur her altı ayda geriye dönük enflasyon farkını almaya devam ediyor. Korumakla yükümlü olduğumuz milli paramız hep yerlerde sürünüyor. 

Terörün kökünü zaten kazıyamadık. Her geçen yıl terör örgütü daha da güçlenmeye devam ediyor. Halihazırdaki terör sessizliği bizi kandırmasın. Terör örgütü tüm gücünü Suriye'ye kaydırdı. Yakında sınır komşumuz bir devlet yanı başımızda konuşlanırsa hiç şaşırmayalım. 

Hasılı siyasilerimizin iktidara gelirken şunu çözeceğiz, bunu halledeceğiz deyip dillerine pelesenk ettikleri, bunun sonucunda seçmeni ikna ettikleri ne kadar vaat varsa hala çözüm bekliyor. Bu sorunlara ne zayıf ve uzun ömürlü olmayan koalisyon hükümetleri çözüm getirebildi ne de uzun ömürlü tek başına iktidar olanlar. Her biri çözme yerine sorunları daha da büyüterek bugünlere getirdi bu ülkeyi. 

Allah gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin hepsinin hayrını versin ama her birinin ortaya koyduğu icraat bu ülkenin bu milletin hayrına olmadı. Hepsi pansuman tedbirler, göz boyamaca icraatlar, mazeret üretme ve gerekçe bulma dışında radikal çözümler getiremedi. 

Bu kadar vaat verip sıkıntıyı daha da artırdıkları halde söz verip yerine getiremeyenlerin millet nezdinde az veya çok hala itibarlarının olması ve siyasetten ekmek yemeye devam etmeleri bana manidar geliyor.

Yalan söyleyen çobana bu millet üçüncü kez hak vermezken siyasilerin sözünde durmamasına rağmen halk nezdinde hala itibar görmeleri, onların karşısında hizaya geçmeleri, hala ölümüne savunmaları ve onları hala kurtarıcı görmeleri gerçekten düşündürücü. Ben olsam, söz verdiğim halde yapamadığım şeylerden dolayı mahcubiyet duyarım.

Bu ülkenin, bu milletin siyasilerimizle imtihanı büyük vesselam.

Allah siyasilerimize feraset, basiret, sağlam çözme iradesi versin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde