Ana içeriğe atla

İktidara Giden Yol

Türkiye seçmeni; milliyetçi, muhafazakar, İslamcı, laik-seküler, merkez sağ ve merkez sol diye genel hatlarıyla ayrılsa da

Seçmen analizi yapılırken futbol takımı tutar gibi parti taassubu var dense de

Bazı il, ilçe ve bölgeler bazı partilerin kalesi olma özelliğini kaybetmiyor şeklinde bir genel kanaat olsa da

Genel ve mahalli seçimlerde iktidar ve muhalefet pek değişmiyor, Türkiye yönetiminde ağırlıklı olarak merkez sağ iktidar oluyor dense de

Türkiye seçmeni sağduyulu bir seçmendir. Düşünür, taşınır, önünü ve arkasını hesaplar. Sandığa gider ve hakemlik rolünü en güzel şekilde yerine getirir. 

Vatandaşın genel temayülü milliyetçi, muhafazakar, İslamcı, merkez sağ olsa da her önüne geleni iktidara taşımaz. İktidara getirmek istediğini önce yerel yönetimlerde teste tabi tutar. Belediyelerde hizmeti görürse o partiyi iktidara taşır. İktidara getirdiği, ülke yönetimini çeker çevirir, ağzına yüzüne bulaştırmaz, yolsuzluğa bulaşmaz, sorunları çözer ve yönetim zaafı göstermezse o partiyi tekrar tekrar iktidara taşır. Baktı ki iktidardaki tökezlemeye başlarsa futbol maçındaki teknik direktörlerin oyuncu değişikliği için yedek futbolcuya ısınma emri verdiği gibi vatandaş da yedeğinde tuttuğu partiyi yerel yönetimlere getirerek ülke yönetimine hazırlar.

Ne demek istediğimi örneklerle açıklayayım. 

80 ihtilalinin ardından, 83 yılında yapılan genel seçimlerde, Turgut Özal'ın ANAP'ı tek başına iktidar oldu. Ardından 84 yılında yapılan mahalli seçimlerde illerin çoğunu yine ANAP kazandı. 88 yılındaki genel seçimleri yine ANAP aldı. İlk dönemdeki hizmeti göremeyen vatandaş 89 yılında ANAP'a sarı kart gösterdi ve belediyelerin çoğunu SHP'ye verdi. SHP vatandaşın bu kredisini hoyratça kullandı. Başta İstanbul olmak üzere yolsuzluk ayyuka çıktı. 91 yılında yapılan genel seçimlerde ANAP yeterli çoğunluğu alamadı. DYP ile SHP hükümeti kurarak ülkede koalisyon hükümetleri dönemi başladı. 

94 yılına gelindiğinde, yapılan mahalli seçimlerde, 91 yılında yüzde 10 barajını MÇP ve IDP ile birlikte seçime RP listelerinden seçime girerek barajı alan RP'i, çoğu il belediyelerini alarak yerel yönetimlerde iktidar oldu. Belediyelerde kendini gösteren RP'i, yapılan genel seçimlerde birinci parti oldu. Kısa süreliğine de olsa kurulan hükümetin büyük ortağı oldu ve ülkeyi yönetti. 

2000'li yıllar ülkede tek parti hükümetlerinin kurulduğu yıllar. 2001 krizinin ardından tek başına iktidara gelen AK Parti 2002, 2007, 2011, 2015, 2018 ve 2023 seçimlerini alarak ülkeyi tek başına yönetti. Bu uzun zaman aralığında yapılan mahalli seçimlerde de AK Parti belediyelerin çoğunu alarak yerel yönetimlerde iktidar oldu. 

AK Parti'nin bu kadar yıl genel ve yerel seçim kazanmasında başka sebepler olsa da milli görüş ve AK Parti belediyeciliğinin katkısı büyüktür. Bir de 89 yılında yerel yönetimlerde iyi bir performans göstermeyen SHP'nin de imajı önemli bir etmendir. 

2023 seçimlerine, 2018 seçimleri gibi ittifakla giren AK Parti, genel seçimleri kazanmada zorlansa da CHP'nin başını çektiği ittifak güven vermediği için yarışı önde tamamladı. Daha önceki seçimleri kazanmada hiç zorlanmayan AK Partinin bu seçimlerde zorlanmasında enflasyon, hayat pahalılığı önemli bir etken oldu. 

2024 mahalli seçimlere gelindiğinde, hayat pahalılığından iyice bezen halk daha önceki seçimlerde verdiği desteğini çekti ve belediyelerin çoğunu tıpkı 89 yılında olduğu gibi CHP'ye verdi. 

Seçmen, 2024 mahalli seçimlerinde verdiği destekle, CHP'yi yerel yönetimlerde test edecek. Başarılı bulursa 2028 yılında ülke yönetimini CHP'den bir Cumhurbaşkanına teslim edecek. Başarılı olamazsa, ideolojik davranırsa, 89 yılından 2024 yılına kadar 35 yıl iktidarı ve doğru dürüst belediye vermediyse yine iktidarı vermeyecek ve teslim ettiği belediyeleri de geri alacaktır. 

Kısaca halk CHP'yi yerel yönetimlerde getirerek teste tabi tutuyor. Çünkü iktidara giden yol yerel yönetimlerden geçiyor. Geçmiş siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bekleyip göreceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde