Ana içeriğe atla

Bu Mevsimde Bu Sıcaklar

Nisanın başından itibaren yaşadığımız sıcaklar başka sıcaklar.

Bugüne kadar böyle sıcak ne gördüm ne duydum desem yanlış olmaz.

Kavurucu mu? Kavurucu. Yakıcı mı? Yakıcı. Boğucu mu? Boğucu. 

Güya ilkbahar ayındayız ama yalancı baharı bile görmeden yazdan günler yaşıyoruz. 

Baharı böyle geçenin haziran, temmuz ve ağustos ayları nasıl geçer, şimdiden kestiremiyorum. 

İki yıldır doğru dürüst kış da görmedik. Öğrenci ve öğretmenler bu kış kar tatili yapmadı desem, kafi sanırım.

Kıt su kaynaklarıyla bu sene yazı geçirip kışa nasıl gireriz bilmem.  Dereler, ırmaklar kurursa hiç şaşırmam.

Musluklardan çamur akarsa, su kesintileri artarsa hiç sürpriz olmaz.

Her ay katmerli gelen su faturalarının nerede duracağını, nerelere fırlayacağını kestirmek mümkün değil. 

Susuzluk kapıda. Susuz ne yaparız bilmem. 

Sıcakların şimdiden iyice bastırdığı bugünlerde, okullarda nasıl ders yapılır, öğrenciler sınıflarda nasıl tutulur, bunu da öğretmenler şimdiden düşünmeye başlasa iyi olacak. 

Böyle giderse kombileri yeni kapatıp oh be doğal gaz faturasından kurtulduk diyen insanımız, varsın kış geri gelsin deme noktasına gelecek.

Bu ülkede ya yanmaktan ya da donmaktan kurtulup ortası baharı nasıl bulacağız bilemiyorum. Havalarımız da bizim gibi dengesiz anlayacağınız.

Havaların bu derece sıcak gitmesi, sebze ve meyvelere faydası mı olur ya da zararlı mı? Bazı ürünlerin sıcaktan erken ereceği malum. Bazılarını da öyle zannediyorum sıcaklar tarlada yakacak.

Bu sıcaklarda sebze ve meyve daha çok su ister. O kadar su nereden bulunacak bilmiyorum.

Bu mevsimde bu sıcaklar bir afetin habercisi olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Yine de ağzımı hayır açayım. Allah afetle imtihan etmesin.

Uzmanlar ne diyor bu havalara? Yaşamakta olduğumuz gelmekte olan iklim sorunu mu yoksa? Tamam, felaket tellallığı yapmasınlar ama bilgilendirseler iyi olacak.

Hasılı bu mevsimde bu sıcaklar hayra alamet değil gibi görünüyor.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde