Ana içeriğe atla

Üslup Siyaseti

Üslup siyaseti derken?

Üslup önemli. Bu üslup bana çok şey kazandırıyor ve hep kazandırıyor. 

Nasıl bir üslup? 

Kızıyorum, bağırıyorum, gürlüyorum, ağzımı bozuyorum, kırıp geçiriyorum, ağzıma geleni söylüyorum. Tepeden bakıyorum, dalga geçiyorum. 

Ağzıma gelen derken? 

Tabir yerindeyse küfür ve hakaret, kısaca hepsi var. 

Ayıp olmuyor mu böyle? 

Ayıp olabilir ama bu yaştan sonra değişirsem, güzel bir üslup kullanırsam, bak değişti demezler mi? Hem hoşuma gidiyor hakaret etmek. Büyük haz alıyorum. Birilerine ayıp olacak diye hazzımdan ödün mü vereyim. Dün neysem bugün de öyleyim. 

Küfür ve hakaret ederek nasıl kazanıyorsun? Normalde bu bozuk üsluptan dolayı kaybetmen gerek. 

Bu üslubuma sadece ben değil, sevenlerim de bayılıyor. Bu iş onları da memnun etme işi aynı zamanda. 

Küfür ve hakaret ettiklerin mahkemeye vermiyor mu? 

Verdikleriyle kalıyorlar ve mahkemeyi de kaybediyorlar. Sonra ben onları veriyorum, mahkemede de kazanıyorum. 

Nasıl? 

Ben hakaret edince onlar da bir şeyler söylüyorlar. Elim armut toplanıyor tabi. Ben de onları mahkemeye veriyorum. Sağ olsun hakimler, benim de anlatamadığım şekilde onları mahkum ediyor ve para ödüyorlar bana. Kazancımın bir kısmı da buradan. 

Seviye düşmüyor mu böyle?

Düşerse düşsün. Ben hep zirvede kaldıktan sonra seviyeyi ne yapayım ben.

Hakaretlerine yazılı ve görsel metin eleştiri getirmiyor mu?

Hele bir denesinler. Analarından doğdukları piş an ederim onları.

Ne yapabilirsin ki? Basın hür değil mi?

Hür olmaya hürler. Mevzuata boynum kıldan ince. Yalnız benim de elim armut toplamıyor. Kim aleyhime yazarsa, kapının önünde bulur kendini. Ayrıca verdiğim reklam ve yardım parasını kestim mi o zaman görürler günlerini.

Korkulur senden.

Hem de ne korkma. Sevdim mi adam gibi severim. Çizdim mi elimden kimse alamaz.

Başka ne tür siyaset yaparsın?

İstismar siyaseti. Bunu da sonra anlatayım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde