Ana içeriğe atla

Siyaset ve Seçmen

Her seçmen siyasetçi için bir müşteridir. Bu müşteri velinimettir. Siyasetçi bu velinimet sayesinde siyaset yapmaktadır.

Siyasi yolculuğa çıkan iyi ve güven veren bir ekiple yola çıkmalıdır.

Siyasette varlık göstermek ve yönetimde söz sahibi olmak isteyen siyasetçi, müşterisini iyi tanımalıdır. Bu tanıma içerisinde seçmenin inancını, fikrini, zikrini, hoşlandığı ve nefret ettiğini, isteklerini ve beklentilerini bilmek vardır. Kısaca toplumu okumak gerekir. 

Toplumu okuduktan sonra sorunları tespit etmeli, bu sorunları öncelik sırasına göre ivedi, orta ve uzun vade olarak belirlemeli, bunlara dair çözüm önerilerini tespit etmelidir. 

Kendini ifade etmede, sorun ve çözüm önerilerini aktarmada ikna edici olmalıdır. İkna edemediğin doğru doğru değildir. Bunun için güven vermek şarttır. 

Hitabeti güçlü olmalıdır.

Hazırcevap olmalıdır.

Halkın dokusuna uygun projeler geliştirmelidir. 

Halka rağmen siyaset yapmamalıdır. 

Halkın değerleriyle cebelleşmemeli. Halka ve değerlerine yabancı olduğu görüntüsü vermemeli. 

Halka tepeden bakmamalı, halktan biri ve halkın içinden geldiğini hissettirmeli. Seçmen kendisini görünce kendisinden biri bilmeli. 

Kazanmak için elinden gelen çabayı göstermeli. Gerisini gereği için seçmene bırakmalı.

Seçimi kaybettiği takdirde seçmeni suçlamayı aklının ucundan bile geçirmemeli, seçimlerde hile var, oylar geç sayıldı, sayımda yönlendirme yapıldı türünden mazeretleri arkasına sığınıp bahane üretmemeli.

Centilmenliği elden bırakmamalı. Kazanan partiyi ve siyasetçiyi tebrik edebilmeli.

Kazandığı takdirde havaya girmemeli.

Kazanan nasıl kazandığını, kaybeden niçin kaybettiğini derinlemesine irdelemeli. Aksayan yönleri tespit edip bir sonraki seçimde aynı hataları yapmayacak şekilde dersler çıkarmalıdır.

Koyduğu hedefi yakalayamadığı veya kazanamadığı takdirde görevini bir başkasına bırakacak şekilde istifa edebilmelidir. Partisine taze kan gelmesinin yolunu açmalıdır. Koltuğunda çakılıp kalmamalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde