Ana içeriğe atla

Birleşik Oy Pusulası

Bu seçimde dikkatimi çeken, milletvekili genel seçim birleşik oy pusulasının uzunluğu idi. Yanımda metre olmadığı için uzunluğunu ölçemedim ama göz kararı öyle zannediyorum, 1 metre vardı. Parti üyelerinden birine kaç cm dedim. Ondan da metre olmayınca karışladı. 5,5 karış dedi. Bu yazıyı yazmaya başlayınca İnternette bunun doğru bilgisini bulabilirim dedim ve buldum. Partilerin illerde ittifak veya ayrı ayrı girmesine göre 9 ayrı oy pusulası basılmış. Konya'nın oy pusulası ise 1 metre imiş. Oy pusulasının bu kadar uzun olmasına üzüntü duydum.

Seçmen kabine girdikten sonra oy vereceği partisini bulmak için epey bir efor sarf etmesi gerekti.  

Seçmenin vereceği partiyi bulup tercih ve evet mührünü bastıktan sonra katlaması, katladığı pusulayı zarfa yerleştirebilmesi öyle zannediyorum, çoğu seçmeni zorladı.

Katlanan oy pusulası zarfı da anormal bir şekilde kalınlaştırdığı için zarfı oy sandığına katmak da mesele oldu. Zarflar kalın olduğu için görevliler zarflar iyice yerleşsin diye sık sık sandığı sallamak zorunda kaldı.

Tüm bunlar oy kullanan için stres ve oy kabininde uzun durma demektir. Dışarıda bekleyenler için de zaman kaybı. Bu da oy vermek için bekleyenlerin uzun kuyruk oluşturmasına sebep oldu. Bu yüzden kabindekiler görevliler tarafından acele edin diye sık sık uyarıldı.

Sandıklar açıldıktan sonra oy pusulasıyla imtihan sandık görevlilerine geçti. Bu pusulaları yırtmadan zarftan çıkarmak, bunları masanın üzerine koymak, tek tek saymak, evet mührünün basıldığı yeri bulmak için sandık başkanının gözünün sağa sola epey bir gidip gelmesi gerekti. Bir mührü bulmakla da iş bitmiyor. Acaba mükerrer mühür var mı diye tekrar pusulanın bir başından diğer başına bir hızla göz gezdirmesi, pusulanın arkasına bakması gerekti.

Bununla kalsa iyi. Pusula uzun olunca haliyle her parti ve bağımsızların aldığı oya çentik atmak için bir o uzunlukta tutanak gerekiyordu. Bereket tutanaklar o uzunlukta değildi ama 5-6 sayfadan müteşekkil A4 kağıdına geçirildi. Pusuladaki her partiye oy çıksaydı, yazanların çekeceği vardı. İyi ki seçmen her partiye oy vermemiş, seçmenin verdiği partiler 5-6 parti ile sınırlı kalmış. Değilse, adını ilk defa duyduğun partinin sütununu ara dur. 5-6 bilemedin 7-8 parti dışında diğer partiler ve bağımsız adaylar sıfır çekti.

Hasılı, birleşik oy pusulasının bu kadar uzun olması, adını ve sanını ilk defa duyduğumuz parti bolluğundan. Bazı partiler başka partinin listesinden girmeyip onlara da ayrı bir sütun açılsa, varın oy pusulasının uzunluğunu düşünün. Bir de seçime girmeyen 75-80 civarında parti var. Bunlar da seçime girmeye kalsaydı, öyle zannediyorum 2-3 metrelik bir oy pusulası ile karşı karşıya kalacaktık. Herhalde böyle bir oy pusulasını kabine birkaç kişi tutunarak götürmesi gerekecekti. İyi ki tüm partiler seçime girmediler.

Bu uzun oy pusulasının kazananı öyle zannediyorum, bu uzunluktaki bir matbaaya sahip olup bu pusulayı basan firmadır. Bir diğer fayda sağlayan ise oyları okuyan sandık başkanlarının gözlerine olmuştur. Çünkü evet mührünü bulmak, mükerrer mühür var mı diye gözlerini sağa sola çevirmek için tüm eforlarını gözlerine vermeleri göz jimnastiği yönüyle faydalı olmuştur.

Yazımı sonlandırırken bu ülkede bu kadar partinin olmasının garip olduğunu, kurulan her partinin seçime girmediğini, seçime giren çoğu partinin bir oy bile alamayarak sıfır çekmeleri, sıfır çekeceklerini bile bile seçime girmeleri ve bundan mütevellit oy pusulasının uzamasına sebebiyet vermeleri düşündürücü. Gerçekten hiç tabanı olmayanlar niçin parti kurup seçime girerler? Sıfır çekince kendilerini niçin sorgulamazlar? Niçin partilerini kapatma yoluna gitmezler? Haydi bunlar çeşitlilik olsun diye parti kurup seçime giriyorlar. Devlet yüzde bir bile alamayan partilere niçin müdahale edip sınırlama getirmez? Pekala iki seçime girmeyen parti kapatılır, seçime girdiği halde yüzde birin altında oy alan parti lağvedilir veya yüzde birin altında oy alan partiden, payına düşen seçim masrafı alınır şeklinde bir maddeyi yasaya ekleyebilir.

Ne yapılıp ne edilecekse, parti sayısının ve seçime katılan parti sayısının alabildiğine düşürülmesinde fayda var. Öyle ben parti kuruyorum, şu da listemiz müracaatıyla, tabanı olmadığı halde önüne gelen parti kurmaya kalkmamalı. Bu ülke bu parti enflasyonundan ve seçimlerde bir metrelik oy pusulasından bir an evvel kurtulmalı. Ekonomik enflasyon bu ülke insanına yeter de artar bile. Ayrıca ikinci enflasyona gerek yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde