Ana içeriğe atla

Dinin, Din Adına Konuşanlardan Çektiği

Bugün sosyal medya mücahitleri tarafından Whatsappıma gönderilen iki video birden düştü. Biri Musul Kerkük tarafından, diğeri yazmıyordu ama öyle zannediyorum, Arap ülkelerinin birinden. Her ikisi de hutbede irat edilmiş. Musul'daki Türkçe, diğeri ise Arapça konuşma. Her ikisi de Türkiye'deki seçimlere müdahil ve taraf olmuş. Kimin kazanmasına dair açıklamalara yer verilmiş.

Arapça hutbede, "Türkiye önemli bir seçime gidiyor. Eğer bu seçim Arap ülkesinde veya halkı yüzde yüz Müslüman olan bir ülkede yapılsaydı, bunu kendi aralarında bir ayrıntı görür, bu konuyu camiye ve hutbeye taşımazdık. Fakat buradaki durum farklı. Bu konu tamamen İslami bir konu. Hak ile batıl, İslam ile küfür arasındaki fiili savaşla alakalıdır. Bu nedenle hatipler, alimler ve davetçiler olarak bizim üzerimize, Müslümanların bugünde ne yapacakları konusunda yönlendirme yapmamız gerekli olmuştur. Aslan Türkiyeli olan veya sonradan vatandaşlık almış bulunan tüm Türk vatandaşlarına diyorum ki bu beldelerde İslam'ın savunucusu olan .....’ı seçmeleri kesin bir farzdır. Onu ve partisini, birçok İslami kaidenin dayandığı şeri ve fıkhi bir kural vardır bizde. Farzların yerine getirilmesi için gerekli olan şey de o farz gibi farzdır. İslam devletinin korunması, mescitlerin korunması, Kur’an’ın rolünün korunması, İslami kurumların korunması, kadınların tesettürünün korunması, İslami vazifelerin korunması, bunların hepsi farzdır. .....ve partisi ise bu vazifelerin korunmasını üstlerine almışlardır. “Eğer  din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım etmeniz üzerinize farzdır.” (Ayet). Fasıkların İslam’ı silip yok etmek istedikleri bu şartlar altında, Müslüman bir kardeşin ... senden destek istiyorsa ona yardım etmek sana farzdır. Destek hususunda duraksamak veya karşı çıkmak, savaş meydanından kaçmak hükmündedir. Müslümanın savaşta meydandan kaçması asla caiz değildir...” şeklinde cümlelere yer vermiş hatip.

Hutbeyi dinleyince şok oldum ve dehşete kapıldım. İnanın, amacım siyaset yapmak değil. Açık desteklerinden ve kimi desteklediklerinde değilim. İsteyen istediğini destekleyebilir. Aynı desteği bir başkasına da verse aynı tepkiyi gösterirdim. Desteğin camide ve hutbede yapılması manidar. Ki olmaması gerekir. Diyelim ki o ülkelerde laiklik yok, hutbede siyasi konuşma ve destek açıklamalarının önünde bir engel yok. Bundan dolayı siyasi konuşma ve destekler camide yapılabilir. Şu kimseyi destekliyoruz, siz de destek verin diyebilirler. Tüm bunları yaparken niye Allah’ın farzını karıştırırlar ve Allah’ın bir farzıdır derler. Kendi ülkelerinde olmayan demokratik bir seçimi hak batıl mücadelesine ve savaşa getirirler ve küfürle yapılan fiili bir savaş derler. Öyle zannediyorum, destek verdikleri adayın karşısındaki adayların da küfür üzere olduklarının niyetini okumuşlar ve fetvasını da vermişler. Sanki kendi ülkelerinde yani Arap ülkelerinde krallık yokmuş da demokratik bir seçimle yönetiliyoruz gibi bir de bizim ülkelerde olsaydı, Müslüman Müslümana der, karışmazdık diyor.

Hiç kimse kusura bakmasın, camiye siyaset gitmez, girmemeli. Din görevlisi, üzerinde sarık cübbe varken camide destek açıklaması yapamaz. Çünkü parti, fırka, hizip adı ne olursa olsun, parti demek bölünmüşlük, tarafgirlik demektir. Her hizipçilik ise cami cemaatini ve Müslümanları böler. Müslümanın ve din görevlisinin görevi bölünmeyi teşvik etmek değil, birleştirici ve toparlayıcı olmak zorundadır. Amaçları siyaset ise sarık ve cübbeyi çıkarıp destek verdikleri adayın yanına gelip onun lehinde bir nefer gibi çalışmaktır. Öyle ucuz mücahitliğe gerek yok. Allah’ın ayetlerini parti desteklerine alet etme hakları yoktur. Yaptıkları tek kelimeyle İslam dinine zarar vermektir. Bu yönüyle bu tip din görevlilerinin dine verdikleri zararı tüm dünya bir araya gelse, inanın veremez. Buna da hiç hakları yoktur. Bıraksınlar başka ülkelerin siyaset ve yönetimini de bu devirde hala krallıkla yönetilen ülkelerinin yönetimine söz söylesinler. Bizde niçin seçim yok. Niçin aynı aile yönetiyor desinler. Diyebilirler mi? Ne mümkün. Zira başlarına ne geleceğini çok iyi bilirler.

Gerçekten tüm görevleri halkı din konusunda aydınlatmak olan bu tip din görevlilerinin siyasetle bu kadar içli dışlı olmalarını anlamakta zorlanıyorum ve yazık bu dine, bu tip din görevlilerinin verdiği zarara diyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde